Savaş karargahı: Birinci Meclis

Ankara’da Ulus semtinde Mustafa Kemal’in atlı heykelinin önüne gidin, sırtınızı verin heykele Gar’a doğru bakın. Aşağıya doğru uzanan caddenin başında sağ kolda, hemen köşede bodrum üstüne yapılmış tek katlı, duruşuyla, tevazusuyla son derece haysiyetli taş bir yapı göreceksiniz. İşte o, Birinci Meclis'in toplandığı ve 1924 yılının Ekim ayına kadar pek çok tartışmanın yapıldığı ve Kurtuluş Savaşı'nın yönetildiği karargahtır.

Ne zaman yolum düşse ziyaret etmekten kendimi alamadığım bu binaya “Karargah” sözcüğünü pek yakıştırırm. 1920 Nisan ayından 1922 Eylül başına kadar, buna Lozan Antlaşması’nın imzalandığı Temmuz 1923’e kadar geçen dönemi de eklersek üç buçuk yıl boyunca içeriye ve dışarıya karşı savaşı yöneten halkın yüzünü eğdirmeden, bir avuç yürekli insana ev sahipliği yapan bu ihtiyar yapıya başkaca hangi adlandırma bu kadar yakışır ki ?

***

2002 yılında dava açtım karargahın alnının çatına dübellenen plaket nedeniyle: “Bu Binanın Restorasyonu T.C. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü Tarafından Philip-Morris/ Sabancı ve Hacı Ömer Sabancı Vakfının Katkılarıyla Yaptırılmıştır.” (SoL, O Plaketi Sökeriz, 27.11.2008)

2007 yılında haber oldu: “Ankara’nın Ulus semtindeki tarihi Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi Binası’nın restorasyon sponsorluğunu ortaklaşa üstlenen, dünya sigara devi philip Morris ve Hacı Ömer Sabancı Vakfı’nın binaya astığı plaket mahkemelik oldu..” diye..

İnanmayacaksınız, önce binanın tapusunun hani dededen, babadan falan intikal ettiği zannıyla peşime düşen magazinciler oldu. Size yemin, bir değil, şimdi hatırlamıyorum ama birden fazla... Neyse, başta Akşam gazetesi olmak üzere bazı basın organlarına, meselenin tapu meselesi olmadığını anlatma fırsatı buldum da zaten “Lihtenştayn” (yanılmıyorsam nüfusu 30 bin felan) kadar bir kalabalığa tekabül eden akraba taifesinin sayısının artmasından yakamı kurtarabildim.

***

Şimdi söktüler plaketi..

Gönül rahatlığı ile gezebilirsiniz.

Yine de aman dikkat derim ben.

İçerdekilerin kılık kıyafetlerine, savrulan küfürlere, tartışırlarken arada bir göğüs göğüse gelmelerine bakıp, “mahalle kahvesi” zannıyla öyle elinizi kolunuzu sallayarak paldır küldür girilecek bir yer bellemeyin bu karargahı...

Kıyafetleri şekilleri şemalleri sizi yanıltmasın!

”Onlar bu dünyadan göçüp gittiler, artık yoklar keyfinize bakın” diyenlere kanıp, aymazlığa düşmeyin, şimdikilerin şatafatına bakıp burnunuzu da hiç kıvırmayın, Maazallah!

Siz iyisi beni dinleyin... Halen varlar.

Dikkatle bakın o ihtiyar yapının pencerelerine, pencere demirlerine, perdelere, perdelerin kıvrımlarına kapı pervazlarına, tavan köşelerine, duvar diplerine, gaz lambalarının içine, halı altlarına, çekmecelere sobaları unutmayın, sesleri duyacaksınız.

Dikkatle bakın onların bir dönem oturdukları okul sıralarına, masalarına..

Şu en ön sırada, sağdan ikinci Abdülkadir Cami Bey’dir... Harbiye çıkışlıdır. İttihat ve Terakki’nin “sol” kanadından olduğu rivayet edilir. Kırklı yıllarda Türkiye Emekçi Köylü Sosyalist Partisi’ni kurmaya kalkacaktır. Fevkalade “asabi”dir. Salona girerken çıtınızı çıkartmamanızı öneririm. Laubaliliğe hiç gelmez.

Hemen arkasında oturan çangal bıyıklı, fesli, kravatı avrupai zat, Kürdistan’dan gelmiştir Ankara’ya: Şevket Bey... Doğubayazıt mebusudur. Ancak 15 Mayıs’ta katılabilmiştir meclise. Kendi demesine göre “ Vallah yol uzaktiir... Yetişememişem..” Ona da sokulmaya gelmez, sessiz olun!

Orta sırada serpuşsuz olduğu için hemen dikkatleri çeken güleç aydınlık yüzlü, bıyıkları Enveri yakışıklı zat, Bursa mebusu Mehmet Emin Bey’dir... Doktor... Meclisin açılmasının üstünden henüz bir hafta geçmişken fes yerine kalpak giyilmesi için önerge vermiştir. Kendisinin sırf “inattan müteşekkil” olduğu söylenir. Doğru da olmalı bu teşhis ki önergesinin reddinden sonra ne fes, ne kalpak ne de başka birşey giymemiştir.

Sarığını Hint mihracesi gibi bağlamış şu gördüğünüz efendi, ikinci sırada soldan üçüncü olan, Şeyh Servet’dir. Nakşibendi Dergahı şeyhidir. Çerkes’dir. Yeşil Ordu Cemiyeti kurucularından olup, “Hz.Ömer sosyalist idi, hepimiz Bolşevik olmalıyız, Bolşeviklerde Ömer adaleti var” yollu konuşmalarla her 1 Mayıs’ta Sovyet elçliğine giderek, votka eşliğinde Büyükelçi ile 1 Mayıs Marşı’na büyük bir samimiyetle katılacaktır. Sesinin yürek dağlayıcı olmasını Kur’ani uslubuna bağlayanlar çoktur.

Ak sakalı kucağında, Kürt işi serpuşu ile eski zaman büyücüsü... Mustafa Kemal’în sağında “sfenks” misali oturan, Dersim mebusu Alevi uşağı Diyab Ağa’dır. Bir ara Meclisin Kayseri’ye taşınması söz konusu olduğunda “Biz buraya kaçmaya değil dövüşmeye geldik” sözüyle ünlenmiştir. Bu ağzını ikinci kez açışıdır. İlkinin kürsüye çıkıp yemin etmek için olduğu söylenir. Mustafa Kemal’in her sözünü ses çıkartmaksızın sadece başıyla onaylamıştır. Yaşına başına bakıp görmezlikten gelmeyin sakın, kuşağındaki çift ağızlı ısmarlama Diyarbekir bıçağıdır.

Peki şuna ne demeli? Hemen şuracıkta oturan, kırpık bıyıklı, “kuzu” kalpaklı fevkalade yakışıklı hülyalı adamdır sözünü ettiğim: Hakkı Behiç Bey... Çerkes... Denizli mebusu... Mülkiyeli.. .. Sivas Heyeti Temsiliye Üyesi..İstanbul “Birinci Örfi Divanı Harbince” idamına karar verilip, hükmü padişah tarafından onan adam... Yeşil Ordu kurucusu... Yenigün gazetesinin başyazarı... Rauf Orbay’a Ethem Bey’le ilgili olarak yazdığı mektupta büyük bir içtenlikle “samimi bir komünist” olduğunu yazan adam.

Hemen dördüncü sıranın başında oturan kalıplı fesi, çerçevesiz gözlüğü, müzip bakışlı olan... Evet o, Celal Nuri İleri Bey’dir... ”Fevkalade” donanımlıdır. Galatasaray sonrasında İstanbul Hukuk Mektebini bitirmiştir. Malta sürgünlerindendir. Son derece kibar bir zat olduğu, konuşmaya “zatıalileriniz” demeden başlamadığı söylenir. Lakin bu sizi yanıltmasın iç cebinde taşıdığı Lagant’ı öfkelendiğinde arada bir dirseği ile yoklamak gibi bir “tik”inin olduğuna değinenler de yok değil.

Ha o mu, şu çatık mı çatık kaşlı kalpaklı olan... Kılıç Ali... Meclise sık gelecek kadar vakti yoktur. Cephede bulunur daha çok. Antep Kuvayı Milliye Komutanı'dır. Teşkilatı Mahsusa’dan... İstiklal Mahkemesi üyeliği de yapmıştır. Çok pratik kafalıdır. Önce asıp sonra yargılamaktan yana olmuştur. Ceketinin sol yanı hep kabarıktır.

Şurda oturan kel kafalının yanından geçerken başınızla sessizce selamlamayı unutmayın. Mustafa Kemal Paşa’yı hiç yerine düelloya davet edecek kadar onuruna düşkün bir “deli” dir. Adı mı? Ahmet Rüstem Bey’dir... Ankara mebusu...

Hemen onun önünde gördüğünüz cüppeli kırpık beyaz sakallı Rıfat Efendi’dir... Börekçizade... Menteşe mebusu olduğuna bakmayın. Ankaralıdır. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının “hain” olduğuna dair çıkartılan İstanbul fetvasına karşılık olmak üzere yanına kattığı din hocalarıyla birlikte fetva çıkartan ünlü Ankara müftüsüdür. Elini öpmeden geçmek olmaz.

Hangi birini yazmalı..

Hiçbiri şimdikiler gibi şaşalı değil.

Hiçbirinin hiç kimseye “müdana”sı yok. Hepsinin gözü işgalcilere dönük. Onun için sonrakilerden farklı olarak karargahlarının adı: Milli Mücadele Meclisi..

***

Hiç mi hiç yakışmıyordu o plaket.

Neyse söktürdük ya!

Dört adet dübel... Dört adet dübel deliği. Plaket ellerinde kaldı ya!