Kürt Kardeşlerime: Tayyip Şuppiluliuma mı?

Belli kesimlerin kızıp köpüreceklerini bilerek yeniliyorum: Cumhuriyet sonrasında,1923 demek istiyorum, günümüze kadar süregelen Kürt “isyanları” içinde sadece üç tanesi “isyan” tanımını hakeder.

Eğer isyan bir örgüt önderliğinde ve bir plan dahilinde devlete karşı, onun zulmune son vermek için yapılan başkaldırı ise yineliyorum üç Kürt isyanınıdan sözedebiliriz sadece.

Kaynakların keyfine göre değişiyor, 19’dan 29’a kadar uzanıyor isyan sayısı. Oysa şu üçünün dışındakilerin hiçbiri isyan tarifi içine girecek türden değil: Şeyh Sait yönetimindeki (1925), İhsan Nuri Paşa yönmetimindeki Ağrı 1930 ve Kürdistan İşçi Partisi’nin yönettiği halen devam etmekte olan isyan.

Peki ötekiler?

Sonuca değil başlangıça bakarak söyleyecek olursam çeşitli nedenlerle ortaya çıkan jandarma köylü gerginliklerinin çatışmaya dönüşmesi, bunun üzerine burjuva devletin “terbiye etme” heveskarlığının kanlı bir şiddete dönüşmesi ve Kürdün dağın yolunu tutmasıyla başlar bu isyanlar.

Başlangıcı “adam sen de” türünden olmasına karşın sonuçları dehşet verici olmuş, Kürt coğrafyası yerle bir edilmiştir. Oysa baştan örgütlenmiş, planlanmış hareketler değildir hiçbiri...

Dersim?

Dersim ayrı...

Dersim burjuva devlet tarafından programlanıp planlanarak yürürlüğe konmuş “diz çöktürme” harekatıdır. Ortada ne isyan vardır ne de isyan hazırlığı. Üstelik Dersimliler fötr şapkalıdır.

Her ne kadar Şark Islahat Planı genel olarak Kürt’e dairse de pusulası daha çok Dersim’e dönüktür. Çok açık, “Islahat Planı” çerçevesinde hazırlanan raporlar var, bunlardan biri de İbrahim Tali Bey’e ait: “Dersim bir çıbanbaşıdır, derhel halledilmesi gerekir (...) Köylerin uçaklarla yoğun biçimde bombalanması suretiyle hayvan ve ekinlerin telef edilmesi ve köylülerin yüreklerine korku salınması...”

Hazırlık 1930’dan itibaren başlıyor. Köprüler, yollar, karakollar inşa edilerek Dersim coğrafyası kuşatılıyor. Dersim havadan uçaklarla bombalanıp karadan adım adım zaptedilirken, canını mağaralara atanlar zehirlenerek öldürülüyor.

Zehirli gaz kullandıklarını General Abdullah Alpdoğan anlatıyor. Zorlayan yok kendisini anlatması için. Ama o anlatıyor. Bunun bir insanlık ayıbı olduğunu, insanlık suçu olduğunu umursamadan büyük bir pervasızlıkla, utanç duymadan, anlatırken kuşkusuz görmedim ama yazdıklarından çıkardığım şu ki övünçle anlatıyor: Mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu zehirli gaz kullandı. Bunları fare gibi zehirledi.

Dersim zaptedildi.

1937-1938 Dersim’i, kimse halının altına süpürmesin... Planları 1930’dan itibaren yapılmaya başlandı. Cumhurbaşkanı: Mustafa Kemal... Başbakan: Mustafa İsmet... Genelkurmay Başkanı: Mustafa Fevzi Çakmak... Rızoların asılmasından sonra, Dersim’e yapılan saldırının ikinci aşamasında Cumhurbaşkanı Mustafa İsmet... Başbakan Celal Bayar... Genelkurmay Başkanı: Mustafa Fevzi...

Peki otuz yıldır sürmekte olan Kürt İsyanı’nın son sekiz yılında Kürt dağlarını ağaç, çayır, çiçek, böcek, karaca, kaplumbağa, kozalak, çiriş, göl, dere demeden en gelişmiş silahlarla bombalayan yetmedi fukara Kürtleri şehir çeperlerine yığıp sefalete mahkum eden, Kürt bebeleri taş attın, yan baktın diyerek zindanlara dolduran insanları bu Kürt, bu Çerkes, bu Türk, bu Roman diye ayırarak birbirlerini kırma noktasına getiren kim?

Şuppiluliuma mı tüm bunların sorumlusu?

1937’de hükümetin emrinde olan ordu şimdi son sekiz yıldır hükümetin bilgisinin dışında mı dağı taşı bombalayıp mağaralara zehirin envai çeşidini püskürtüyor?

Otuz yıldır bölgede süren boğuşmayı Tayyip Recep, şu anda pek sinirli olduğum için baş ile kıç yer değiştirdi farkındayım, günümüze kadar sürüp gelen Mısır-Hitit Savaşı falan mı sanıyor?

“Dersim’de Mart ayından bu yana süren operasyon ve askeri sevkiyat sürüyor... Pülümür’de Dokuz Kayalıklar ve Kutu Dere mıntıkası aralıksız bombalanıyor... Ovacık Mercan Vadisi Kobra tipi helikopterlerle dövülürken, bombardımanların şiddetinden Laç Deresi yatağını değiştirdi... Yaylacılar hayvanları bırakıp kaçmak zorunda kaldı...”

Yukarıya aldıklarım gazete haber başlıklarıdır ve Dersim coğrafyasına dairdir. Bu haberler 1937’ye ait değil, şimdi içinde bulunduğumuz 2010 yılına ait...

Meclis’te Milli Savunma Bakanlığı’nın bütçesini hazırlayan, milyarlarca dolarlık savaş araç gerecinin alımına karar veren hükümetin başı Tayyip değil de Şuppiluliuma mı?

Daha çok yeni kimse unutmuş olamaz, geçtiğimiz 2006-2008 döneminin Genelkurmay Başkanı ağzı kulaklarında olduğu halde Kandil’i “Biri Bizi Gözetliyor evine çevirdik” benzetmesiyle olan biteni hikaye ederken kastının bütün bir Kürt coğrafyası olduğundan emin olabilirsiniz.

Gözetledikleri de sizin evinizdi Kürt kardeşlerim.

Bu arada Genelkurmay Başkanı’nın Tayyip Erdoğan’a bağlı olduğunu söylememe gerek var mı?

Unutmadan Cumhurbaşkanımızın adı: Abdullah Gül. Başkomutan...

Şuppilulima İsa’dan önce mi sonra mı yaşadı? Bel soğukluğundan mı yoksa vebadan mı öldü?
Sakın Hitit kralının ruhu olmasın Tayyip?

Bu ülkeyi kim yönetiyor?

Size soruyorum Kürt kardeşlerim?

Tayyip mi, Şuppiluliuma mı?