Kefen

“Güzel gören güzel düşünür,güzel düşünen güzel hülyalar görürür,güzel hülyalar gören de hayatından lezzet alır.”(Bediüzzaman Said-i Nursi)

Bazı inançları ve  inançsızlıkları istisna tutarak yazıyorum ölen insan  gömülüyor. İslâm inancı, ölünün gömülmeden önce belli bir usul dahilinde yıkandıktan sonra beyaz bir kumaşla düzgün bir şekilde sarıp sarmalanmasını  vazediyor. Ölenin sarmalandığı bu kumaşa kefen deniliyor. Genellikle bir buçuğa dört buçuk ebadında olup rengi beyazdır.  Kefenin takım halinde de satılanı da  vardır ve pratik olması açısından önerileni de budur.Beyaz kumaş, pamuk, kâfirun kokusu, havlu, şu, bu…Duyduğum kadarıyla  bir de cehennem ateşinden korunmak için “yanmaz” olanı çıkmış.  Cübbeli Hoca böyle diyesiymiş. Bu doğruysa ki Cübbeli’ye inanmamak olmaz, sahiden  asrın icadı olmalı.

Rüya; uykudayken algılanan görsel ve işitsel algılar. Böyle tarifleniyor sözlüklerde.Algıları şeytani ve  ilahi duygular olarak ayrıma tabi tutanların da olduğu biliniyor.

İstiare;  yapılması planlanan bir işin hayırlı olup olmadığına yönelik tanrıya  danışmak amacıyla rüyaya yatmak anlamına geliyor.

Sözlükte  Yiğit’de var…Yiğit Bulut. Finans analisti, köşe yazarı,tivici,başbakan danışmanı,cumhurbaşkanı başdanışmanı. Sözlükler kısa tutuyor. Biz,hiç bir sakıncası yok,  şöyle devam edebiliriz; müneccim başı, övücü başı, yağdanlık, asap  bozucusu, rüya görücüsü…Aklınıza gelen her şeyden biraz…

Yiğit Bulut güzel görüyor:

“Kerbela’da mahallede oturuyoruz.10 kişilik bir ekiple. Sn.Başbakan (O şimdi Cumhurbaşkanı) Şii lider Sistani ile görüşecek. Zaten durduğumuz yer bile tehlike açısından durmamamız gereken bir yer…”

Sıkı bir aksiyon filminin başlangıç sahnesi gibi… Başbakan Recep Tayyip ve 10 kişilik ekibi paraşütle atladıkları bir tepeden  Kerbela’ya sızmışlar taş evlerin sıralandığı dar bir sokağın başında yıkık bahçe duvarının ardında kafalarını “küllük” tutmuş, “küllük” Maraşçadır,kafayı eğmek anlamında kullanılır,aklıma geliverdi işte,  nefeslerini kesmiş   beklemekteler. Uyarını bulursa dini lider Sistani ile çok önceden ayarlanmış bir görüşme yapacak başbakanımız…

Yiğit Bulut bu, yiğidin hakkı yiğide ne yalan söylemeli,lezzetli anlatıyor:

“Sn Başbakan’a ‘Sistani çok yaşlı buraya gelemez 150 metre gideceksiniz,bir insanın gidebileceği bir yerden,otelde aşağıda sizi bekliyor dediler…”  

Tam burada Yiğit telaşa kapılmış olmalı. Yani bence…Bunu görebiliyorum;  evet,150 metre uzak sayılmaz ama,bir insanın ancak geçebileceği dar bir aralıktan kâh sürünerek,kâh pusarak,kâh sırtını duvara vererek… Bir de hani bu yaşta…Bir de başbakan…’Ben gideyim senin yerine’ demiş olmalı  babayiğit Yiğit…Bunu kestirebiliyoruz. Bilmiyor ki aşırı tedbir Allah’ın güvenini sarsar…Başbakan  namlusuna mermi sürülmüş 14’lüğü belinden çıkarıyor…

”Türkiye Cumhuriyeti menfaatleri için bu görüşme yapılacaksa ben oraya gideceğim…”

Yiğit Bulut devam ediyor:

“…Ve tek başına yanına bir tane koruma polisi ile o görüşmeyi yaptı ve geri geldi. Ertesi gün ise bu görüşme ile ilgili Türkiye’de oturdukları yerden yorum yaptılar. Ortadoğu’da lider olmak boğaz kenarında oturmakla olmaz. O kefeni giyeceksin…”

Kefen mühim.

Tırnak içinde aktardığım bu sözler Yiğit Bulut’a aittir. Konuşmayı, Düzce’de düzenlenen  Milli İrade Konferansı’nda, yapıyor. İnternette bulabilirsiniz. Aynı konuşmadan,başbakanı, şimdiki cumhurbaşkanı, Ortadoğu’da kefeni ile dolaşırken gördüğünü de öğreniyoruz:

“ Arkadaş, Ortadoğu hakkında atıp tutmak öyle cam binalarda  oturduğun yerde olmaz. Sayın Başbakanı Ortadoğu’da kefeni ile gördüm. Bu söylediğim çok ciddi. Ortadoğu’da kefeni ile dolaşırken gördüm.Nerede mi gördüm.Libya’da,Mısır’da,Lübnan’da gördüm…”

Ürkütücü olmalı. Arap çöllerinde  kefeni yer yer parçalanmış, ağı aksak ayaklarını sürüyerek yürüyen bir Zombi … Anlattıkları sahi mi yoksa rüya mı, pek müphem, tam olarak anlaşılmıyor. Eğer sahi ise Recep Tayyip Bey’in Ortadoğu’da tebdil geziyor olması kendi can güvenliği açısından  isabetlidir. Başka türlüsü zaten düşünülemez. Herkesin bildiğini ne demeğe saklamalı, Suriye ile en son çıkan “niza”da zavallı Süleyman Şah yaşına başına bakmadan sınıra  sprint mesafesine çekilirken; Libya’nın , Türk müteahhitlerini, Allah bilir ya hak edişlerinin de  üstüne  yatmışlardır,sepetlediği haberi gazetelerde manşet olarak  çıktı. Mısır desen sormayın, karasularına yaklaşamıyorsun. Yemen , Irak  Tayyip Erdoğan’ın adını duyduklarında başları dönüyor.E,bu durumda tebdil gezmek seçilen kıyafetin ürkütücülüğü bir yana,yineliyorum, can güvenliği açısından isabetlidir.

Kefen denilen bu dikişsiz ak libasın adı bile sahiden  sevimsiz. Tayyip Bey’in, daha yaşı ne başı ne, Allah geçinden versin,tamam amentüsü güçlüdür ama sıkça  kefene  sarılmasını, hadi kendisinden geçtik, yandaşlarının heveslendirmesini  anlamakta güçlük çekiyorum. Amasya,Trabzon,Rize,Gaziantep,Bolu…Kefeni kapan sokakta…Çocuklar ağlaşıp kaçışırken yaşlıların yürekleri ağızlarına geliyor …En son,daha yeni canım 21 Şubat’ta Malatya’da,bir gün öncesinde de  Bursa’da,kızı Sümeyye Hanım’a yönelik hain planların anlaşılmasından sonra “Biz kefenimizi giydik de çıktık bu yola” deyince,valizinde olmalı,bir anlığına o haliyle kürsüde tahayyül ettim de ki kendimi cesur sınıfına sokanlardanım buna rağmen dinime imanıma  ödüm yarıldı.

Kefen meselesi mühim.

Daha kendim  kendime gelmeden 26 Şubat geldi ve kendimi  Bodrum’lu akapeli gençlerin güfteledikleri ve besteledikleri şarkının içine düşmüş  buldum. 26 Şubat, her ikisine de uzun ömürler diliyorum, Tayyip Bey’in ve Davutoğlu’nun doğum günüymüş. Ne kadar kutlu bir rastlantı…Bunun üzerine şarkı yapmışlar şakrak  keratalar:

 “Çıktığımız bu yolda yürüyoruz birlikte/Kefenimizi giydik düştük yollara biz de/Hadi fethedelim gönülleri en baştan/ siyasetin ustası izindeyiz her yaştan…”

 Şarkıda bir çalım,  Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler tadı varmış gibi geldi bana. Üstelik  samimi bir adanmışlık da var güftenin edasında ama yine de kefenin sembol olarak kullanılıyor olması insanın için ürpertiyor.İnsana taş  düşürtür vallaha.Kefen,artık nasıl olacak tam olarak bileniyorum ama temsil,Romalı senatörlerin sarıldıkları harmaniler benzeri estetize  edilse; ya da ne bileyim,Şile bezi cıvıl cıvıl ya da  İskoç eteği benzeri kısa ve ekose… Hani olacağından değil de sadece bir fikir işte.

Bitirirken  Yiğit’e bir dönüş yapmam gerekiyor.Yiğit’in  bir aksiyon filmi lezzetinde  anlattıkları “sahi” değil de  rüya ise; gördüğü rüyada , dilediği her şeye erişmek  gibi  iyicil alametlerin yanı sıra çokça  kötücül alametin de olduğuna  dikkat çekmek isterim. Rüyalara göre hayatı planlayıp,yön tayin etmek akıl işi değildir. Rüya tabircilerinin ağızları kalabalık olur inanmamak gerekir… Ayrıca ürkütücü  rüyalar görmemek   için yatarken avret yerlerinin kapatılmasını önerenler  de yine rüya tabircileridir ve güzel rüyalar görüp hayattan lezzet almak için bu öneri hassaten  dikkate alınmalıdır.