Kan Davasına Çözüm Önerisi: Sünnet

KENTİN SESİ - ANKARA Yazıları

Mardin'in Bilge Köyü'ndeki katliamın ardından koruculuk sistemi ile birlikte kan davası da tartışılmaya başlandı ya, çok sayıdaki öneriler paketinden biri de küsleri barıştırmak için kurulduğu belirtilen Barış Komitesi'nden geldi. Daha doğrusu derneğin başkanlığını yürüten Sait Şanlı Bey'den..

Sait Bey bütün suçun "okumamış cahil insanların eline silah tutuşturan devlette" saptamasını yapıp, koruculuk denilen sistemi pek haklı olarak güzelce köşeye sıkıştırdıktan sonra, kan davalarının önünü almak için bir dizi de öneri sıralıyor. Önerileri ne ölçüde önleyici olur tam olarak bilemiyorum ama her birini gayet insani ve akli bulduğumu söylemeliyim.

Örnek olsun "berdel denilen alışverişin kayıtsız şartsız kalkması, evlenen kızın ve erkeğin görüşlerinin alınması, resmi nikahı olmayanların resmi nikahının yapılması" gibi önerilerin ilk bakışta "kan davası" sorunu ile doğrudan bir bağlantısı olmadığını aklınıza getirebilirsiniz ama herhalde insani ve akli yönü hakkında az önce yukardaki paragrafın bitiminde belirttiğim düşüncenin ki bana aittir, tersini düşünmek cüretini gösteremezsiniz!

Tam bu cümleyi yazmış iken telefonuma dııt da dııt gelen bir mesaj, bazı durumlarda bazılarınca yapılan bazı katliamların nedenleri ve meşruiyetleri babında fikrimi açtı.

Mesaj şu: "TEK yaz 8060'a gönder. Seni arayanlar sen telefonu açana dek Hadise "Düm tek tek dinlesin!"

İşte bizim oralarda buna "Selamün aleyküm kör kadı" denir. Durup dururken nereden çıktın bre edepsiz anlamına gelir.

Telefona gelen 'dııt dııt'ın peşisıra sıçrayan kan beynime doğru basınç yapıp fikrimi açtı ya, şey diyorum, bu "korucu" denilen sevimli yaratıkları bir yolunu bulup beni aramalarını sağlasam, onlara Hadise'yi dinletsem duymalarıyla birlikte aman tutmayın bizi diyerekten, şalvarı poturu atıp, ayaklarına kısacık kot şortları geçirip çalkala göbek kırsalda dolaşmağa başlasalar, öylece ırgalanıp dolanırlarken Allah korusun tacize uğrasalar, taciz sonrasında asabiyetten kurtulmuş gayet halim selim yurttaşlar olarak döndükleri evlerinde çiçek yetiştirip kuş besleseler.. Bunu istemez misiniz?

Kim istemez!

Ben isterim!

Ya da iyicene dellenip tekbir getirerekten Türksel'i basıp, dııt dııt'lardan beri yapmayı düşündüğüm katliamı rasyonalize etme kibarlığını gösterseler takdir etmez misiniz?

Ben ederim... Ettim.

Ayrıca korucuların halim ve selim olarak dönmelerini istemekle beraber, son bir kez olsun Türksel'de yapacakları katliamın hayır ve dualarıma vesile olacağını da cesaretle belirtirim.

***

Sait Bey'i, araya sokuşturmak zorunda kaldığım dilek ve temennilerim nedeniyle unutmuş olabileceğinizi varsayarak yineliyorum, Sait Bey Barış Komitesi Başkanı ve biz bunu 12 Mayıs 2009 tarihli Akşam'dan öğreniyoruz. Gazete haberinde nizami olarak sıralanıp numaralanmış olan kan davasını önleyici önerilerden beşincisi açık ve net olarak şöyle: "Köyden başlamak üzere bütün çocuklar sünnet edilecek."

"Köyden başlamak üzere bütün çocuklar sünnet edilecek" sözü ilk bakışta açık gibi görülüyor olmasına karşın bazı sorular takılmıyor değil insanın kafasına..

Sünnet ile kan davası arasındaki bağlantı ne olabilir, kesilen şeyin davası desem, bugüne kadar bunu kan davasına döndürmüş kimseye itiraf etmeliyim ki ne rastladım ne de duydum. Elbette yanlış kesim nedeniyle mağdur olan bahtsızlar vardır. Ancak bunların ayrı bir kategoride değerlendirilmesi gerekir. Bu bahtsızlar "Sünnetçi denilen o herifin iki eli kurusun! Kurusun da çatır çutur kırılsın! O alevli bir ateşte yanacak. Odun taşıyıcısı da boynunda hurma lifinden bükülmüş bir ip olan ve 'kirve' denilen lanet domuz olacak !" şeklinde beddua etmekle yetinmelidirler.

Hafifseyip geçmeyin, beddua bu itikadınız derinse belli mi olur. Bir bakmışsınız tutmuş!

Sonra bu sözün altında, köyde yaşanılan felaketi bebelerin pipilerinin kesilip kesilmemesine bağlayan tuhaf bir zihniyetin olduğunu da kabul etmeliyiz.

Hem ne demek "köyden başlamak?" başlangıç noktası "köy" olarak işaretlendiğine göre ucunun başkaca hangi yerleşkelere uzanacağının belirsiz olduğu bir durumla karşı karşıyayız demektir.

Umarım telaşım yanlış anlaşılmaz. Muradım sadece kombina tarzı yapılan toplu kesimlerde çocukların yaşayabilecekleri olumsuzluklara işaret etmekten ibarettir.

Hem şu da var, bugüne kadar köylerde sünnetçi görüp, ya da geldiğinin kokusunu alıp kendini dağa taşa vurmayan, en bela ağaçların tepesine tünemeyen bir tek çocuğa rastlamadım ben. Bizzat tecrübeyle sabittir bu.

Şehir bebeleri tüymüyorlarsa ya ani bir baskınla ele geçirilip teslim alınmalarından ya da kaçacak yerlerinin sığınacak dağlarının olmamasındandır.. Ayrıca "85'inci Dağdan İndirme Projesi" nin yapıldığı şu günlerde, bebelere korku salıp dağın yolunu göstermenin alemi de yoktur!

Ben bu sünnet işinin kan davasının çözümünde hangi köşeye oturtup ağırlayacağımızı çözemedim... Bilemedim...

Ancak Sait Bey'in kasap olmasının yanı sıra Kasaplar Odası'nın da başkanı olması beni bir hayli kuşkulandırıyor!