Her Şeye Rağmen Hadımlaştırmaktan Yanayım

Büyük İslam alimi Nesei’nin naklettiği çok az bir kuşkunun dahi vebal getireceği sahih, yani açık seçik, dosdoğru günümüze kadar gelmiş bir hadis vardır: “Kim kölesini hadımlaştırırsa biz de onu hadımlaştırırz.” “İkinci sınıf” bir insana, bir köleye bile tatbikini şiddetle yasaklamaya yönelik bu Peygamber sözünün özgür insana tatbikinin lafzının dahi edilemeyeceği tabiidir. Dinen kesinlikle yasaklanmıştır.

Uzatma pahasına bu hadisin ilham kaynağını ya da fikri dayanağını oluşturan ayete de değinmek gereğini duyuyorum. Allah’ın şekil verip yarattığı insanların bazılarının bu şekillerini beğenmeyip değiştirmeye yelteneceklerden ve bu yeltenişte şeytanın kandırıcı parmağından söz eder ayet ve şöyle devam eder: “Kim Allah’ı bırakır da şeytanı dost edinirse elbette apaçık bir ziyana düşmüştür.” (Nisa suresi, 119’cu ayet)

Allah’ın verdiği dişler çarpık, ben inci isterim kaşlar pek kalın, yay olmazsa bunalırım kulak kepçe, kaşık olmazsa daralırım saç düz, merinos isterim burun karga, serçe bana daha iyi gider..

Bu uzuvları herhangi bir sağlık dertleri olmadığı halde beğenmeyip değiştirenlerin vay hallerine!

Değişimde şu ya da bu şekilde rolü olanlar şeytanın telkinlerine uyduklarından kendilerine cehennem yolunu açmışlardır ki, vay başlarına!

Peki şimdi soralım masumane denilebilecek bu fiillerin vebali bu kadar büyükken hadım etmek ya da ettirmek ya da, edilmeyi talep etmek cehennemin esfel-i safiline, yani en aşağı yerine gitmeye gönüllü olmak demek değilse nedir?

Şudur: İslam’da hadım etmek yasaklanmıştır..

Rivayet bu ya Bedevi takımından fukara bir delikanlı, Ebu Hüreyre, bir gün camiinin önünde sahabelerle sohbet etmekte olan Peygamber’e yanaşıp, “Ya Muhammed, yaşım genç, param yok ki evleneyim, bu gidişle korkarım zina yapacağım, müsaaden olursa husye bezlerimi aldırayım” deyince, anlatılanlara göre Peygamber ilkin bunu duymazlıktan gelmiş, delikanlı bunu dört kez tekrarlayınca asabi bir sesle “ister hadımlaş ister hadımlaşma, müsavidir” diyerek hem delikanlının “tıynetine” gönderme yaparak onu def etmiş, hem de etrafında oturmakta olan sahabeleri böyle bir şeye asla tevessül etmemeleri için uyarmıştır.

Osmanlı islam.

Osmanlı’da da hadım etmek yok.

Olsaydı, Murad’ın padişah madişah olduğuna bakmaksızın bir yolunun bulunup kesinlikle hadım edilmesi gerekirdi. Tamam, babası İkinci Selim’de de marazi bir takım eğilimler yok değil. Selim’in hamamda cariye kovalarken düşüp vefat ettiğini yazmayan tarihçi handiyse yok gibi. Yani şansının her zaman yaver gittiğini söylemek de güç görülüyor. Belli ki cariyeler takunya üstünde de olsa çevik ve ceylan. Yakalayamıyor. Baksanıza çocuk sayısı oldukça makul: Sekiz oğlan dört kız..

Ne ki oğlu Murad başka. Bu Murad üçüncü olan ve epeyce şanslı olduğu anlaşılıyor. Yakalıyor. Rakam 100’den 130’a kadar değişiyor.. Lakin 130’da ısrarlı olup “bir” dahi inmeyen tarihçilerin sayısı da az değil. Bunlar çocuk sayısı...Genç denilebilecek bir yaşta, 49 yaşında, öldüğünde 7 cariyesinin de hamile olduğu yazılıyor!

Osmanlı’da da hadım etmek yok ama hadım var.

Başka diyarlardan köle olarak getirilip satın alınanlar arasında hadım edilmişler var ve pek değerliler. Saraylarda ve zengin konaklarında çok sayıda hadım istihdam ediliyor. Temsil, kızlar ağası var padişah ve vezir-i azam’dan sonra üçüncü en yüksek devlet görevlisiydi. Tarifini bile yapmışlar: “Gayet kara ve ekşi yüzlü ve yüzü buruş buruş. Gövdesi zayıf, derisi kuru, saçı yufkacık, dişleri seyrek, sesi incecik ve baldırı olsun. Dudağı kalın, burnu yassı, parmakları kısacık olsun... Sarayda ak hadım gerekmez hele ki kızıl olursa...Derler ki kendi sever avredi ya da başkasına sevdirmek için pezevenklik eder (Ak hadımlar). Hasılı bunun gibilerden hayır gelmez..”

Kara olanlar daha önemsiz alanlarda istihdam ediliyor. Ak olanlar farklı... Başbakan olanlar var.

Bildiğim kadarıyla hadım cinsinden Osmanlı’da tam beş adet vezir-i azam var, yani Başbakan. Bildiğiniz ve tam da aklınıza getirdiğiniz manada hadım bunlar. Aralarında çok değerli olanlar var. Temsil, Sinan Paşa bunlardan biri. Hadım Sinan Paşa’nın ölümü “taş yürekli” olduğu söylenilen Yavuz Selim’i bile ağlatmış. Ellili yıllarda Feridun Fazıl Tülbentçi romanını yazdı: Yavuz Sultan Selim Ağlıyor. Yavuz’u ağlatan işte bu Hadım Sinan. Yanılmıyorsam sonradan sinemaya da uyarlandı.

***

Her neyse, geldik bu güne.

Akepe’li vekillerin “tecavüzcüleri hadım edelim” yollu kanun teklifiyle, üniversite hocası ilahiyatçının “Sorunun odağında kadın var, sen dekolte giyiniyorsun bu tür çirkinliklerle karşılaşman süpriz olmaz. Tahrikten sonra sonucundan şikayet etmen makul değil..” demeci üst üste geldi.

Şimdi bu adamı nereye sığdıracağız.

Akepe’li vekillere katılıyorum. Destekliyorum. Hoca Efendi derhal hadım edlmelidir. Adam tehlikeli. Kadın sesi işittiğinde, kadının saçını, kadının serçe parmağını ya da ayak topuğunu gördüğünde tahrik olan bu adamla baş etmek kolay değil...

“Müslümanlığın diğer emirlerini yerine getireceğim de, dayanamıyorum zina konusunda bana biraz tolerans tanınmaz mı” deyip Peygamber’e dilekte bulunan bedevi, kattiyetle söylemeliyim ki bunun yanında melaike!

Hadım edilsin...

Hadımlaştırma işlemini yapacak olanlara Sultan İkinci Mahmud’a verilen bir takriri hatırlatıp bitirelim bari: “Bab üs-Saadet Aliyye neferatudan Gebzeli İbrahim Ağa ve Geyveli Ali Ağa ve Rumelili Abdullah Ağa kullarına reculliyet arız olmaktan naşi...” Devam edip gidiyor... Türkçesi de mealen şöyle: Yüce Saadet Kapısı askerlerinden şu, şu ve şunun “erkeklikleri” yeniden oluştuğundan dolayı..

Daha önce hadım edilmiş üç kapı kulunda, Allah’ın takdiri işte, eskiye dönüş emarelerinin çıktığı anlaşılıyor.

Aman ha hoca efendiyi hadım ederken dikkat edile! İşlem kısmi değil, külli olmalı. Bundan sonra ki yaşamını da Ak Hadım Ağa olarak sürdürüp gitsin tatlı tatlı vesselam.