Açılım Modeli: Pisuvarları Kaldıralım

“Size kim Resulullah’ın ayakta bevlettiğini (işediğini) söylerse, sakın onu tasdik etmeyin. O daima çömelerek Abdest bozardı (işerdi).”

(Kütüb-i Sitte,3526 nolu hadis, Ayşe’den naklen)

İçimden geldi Akape’nin Ordu temsilciliğinin yanı sıra il valiliğini de yürüten Ali Kaban’ı öpmek. Bize böylesi icraatçı devlet adamları gerek diye düşünmüşümdür her zaman. Ama şimdi sırası mıydı canım, güzel güzel açılıp saçılırken, trans vaziyetinde ağlaşırken, hay senin pisuvarına, geldin tüy diktin diyen köşe yazarlarının gücenik(sel) dokunuşlarına katiyen katılmıyorum... Bu arada, olur a! “tüy dikti” deyişinin nereden türediği bilgisine sahip olmayanları bu değerli bilgiyle donatmak ve sahip olacakları bu müstesna donanım sayesinde kafalarını göğe erdirmek için, yazının ortalarına doğru değinme fırsatını bulmayı umduğum eski Roma meclisinin altını şimdiden çizmek isterim. Çizdim!

Şimdi kendimce yaptığım bir pisuvar tarifi yerinde olacaktır. Pisuvar, çelik ,plastik, beton türü sertçe malzemeden öküz yemliği formunda yapılmış bir düzenektir. Araya konulan perdeler ile bu öküz yemliği bölmelere ayrılarak kişisel bir ortam yaratılmaya çalışılmıştır. Yemlik biçiminde olmayıp kişiye münhasır olanlar da yaygın olarak kullanılır. Lazımlığın bir tahliye borusu ile birlikte duvara monte edilmiş şekli size bir fikir verebilir sanıyorum.

İşte pisuvar denilen icat böyle bir şeydir.

Son dönemlerde birçok mekanda fotoselli olanlar kullanılmaya başlanmıştır. Bunun su tasarufu ve hijyen açısından önemli bir icat olduğunu kabul etmeniz gerekir. Bu sistemde pisuvardaki incecik musluk, çişini yapmaya gelen insanı görünce otomatik olarak açılır, insan rahatlayıp uzaklaşınca musluk kapanır... İşte Ordu valisini pek haklı olarak dellendirenin de tam da bu olduğunu söyleyenler var. Güya camiide, yeni yapılan fotoselli pisuvar zincirinin açılışını yaptıktan sonra denemek isteyen vali bey, fermuarı indirip, gözünü kapatıp pozisyon almasına rağmen musluk pisuvar musluğu demek istiyorum, hani insanı görünce otomatik olarak harekete geçen musluk demiştik ya.. Tık dememiş! Ne demekse?

Açıkçası ben bu tevatürleri bizim Karadenizlilerin doğuştan olduğuna inandığım latifeseverliklerine bağlama eğilimindeyim. Haydi biz, vali beyin bu icraatını kişisel komplekslerine yoran latifecilere gülüp geçelim de, icraatı yersiz ve zamansız bulan “post açılımcılar”ın dini hassasiyetsizlikleri ve bilgisizliklerine ne demeli? Hakikaten anlaşılır gibi değil.

Anlaşılır gibi değil çünkü pisuvarın nalet olasıca sıçratıcı tabiatından habersiz gözüküyorlar. Eşeğine yüklediği kuru üzüm, kırık leblebi, lati lokum köy köy dolanan çerçiler gibi o kanal senin bu kanal benim vaaz vererek turlayan post-açılımcıların, “Hesaplamalı Akışkanlar Dinamiği”nden habersiz olmaları, mensubu bulundukları cemaat için utanç verici olsa gerek.

Bu teoremi bilmeyenler için yazıyorum kısaca “HAD” adı verilen bu teoriye göre pisuvara akan çiş, etki-tepki-hareket yasalarına göre sıçramlı olarak akar. Çişin saniyedeki debisine göre pozisyon almayan, kısaca bizim salla- pati diyebileceğimiz zat bu durumda ıslanır. Abdest bozulmuş olur. Teorinin özü kısaca budur.

Şimdi yazının hemen girişinde adını zikrettiğim ve hemen bütün alimlerce doğruluğu tasdik edilen Kütüb-i Sitte’ye bir kez daha başvuruyorum... Hem de hadis no’sunu da vererek... Bundan muradım hem okumakta olduğunuz bu yazının “araştırmacı/emek ürünü” yönüne dikkat çekmek, hem de hadislerde geleceğe dair tasavvurların olduğunu inkar eden münafıklara temiz bir ders vermektir. Yani umuyorum. Hadis no: 3524

“Ömer’den nakledildiğine göre Ben ayakta abdest bozarken (Çiş yaparken), Resulullah beni gördü ve ‘ Ey Ömer ayakta akıtma, buyurdu. Ondan sonra hiç ayakta akıtmadım.”

Evet, buraya kadar yazılanları toparlayacak olursak, en toparlanmış şekli ile yazıyorum: Vali Bey haklıdır. Pisuvarlar kaldırılmalıdır. Büyük olsun küçük olsun “hacet” çömelerek giderilmelidir.

Dini hassasiyet bu yönde olduğuna göre Radikal’den Oral Çalışlar’ın “Ayakta işemeye karışan vali” yazısı (9/8) ve Star’dan Mehmet Altan’ın bir gün sonra ki “Anti-Pisuvar Vali” yazısı ile akepe’yi ve şirin valimizi uyarmalarını pek naif pek zarif bulduğumu ancak, “Ergenekoncu Vali” vurgusunu yapmamış olmakla beni şaşırttıklarını söylemeliyim. Onlar da bu zarif müdaheleleri ile “tüy dikmişlerdir.” Bu arada Milli gazeteden Mehmet Şevket Eygi’nin 14/8 tarihli yazısında düştüğü“Militan ve agrasif dinsizler işi o kadar azıttılar ki, Müslümanların taharetlerine bile karışıyorlar” notu ile valiye verdiği desteği şiddetle alkışlıyorum!

Ortalarda anlatırım demiştim... Tüy meselesi... Ne yapalım sona kaldı.

17. yy Fransasında asiller yaşadıkları saraylarda oda, koridor, bahçe artık nerede sıkışmışlarsa, hemen oracığa çömelip işlerini bitirdiklerini, bitirdikten sonra da arkalarında bıraktıkları tümseğe şöyle bir nazar atıp gittikleri yazılıdır tarih kitaplarında. Hatta parfüm denilen ıtriyat cinsinin icadını ve sular seller gibi kullanılmasını bu pisliğin neden olduğu kokuları örtmeğe bağlayan çok sayıda belge olduğu da bilinmektedir. İşi, yönetici asil takımının geride bıraktığı atığı kollamak olan hizmetkarların yanlarında kaz, ördek, hindi gibi kümes hayvanlarının kanatlarından kopartılmış sertçe tüyler taşıdıklarının da yazarlar sosyal tarihçiler... Hizmetkarlar bu tüyleri sertleşmenin gerçekleşmesine zaman bırakmadan “asil atıklar”ın üstüne saplayıp, yeni atıkların peşine düşerlermiş. İşte “Tüy dikmek” sözü buradan gelir. Sonra, hizmetkarların sapından tuttukları tüyle birlikte kuruyan pisliği kaldırdıklarını yazar tarih kitapları...

Yazının şurasında burasında geçen “tüy dikmek” deyiminin yanına düşen isimlere dair herhangi bir şey demek istemedim yanlış anlaşılmak istemem... Hem “küçük su”, pisuvar tartışmasına dairdir. Tüy dikilmez. Bilmiyorum ve soruyorum .. Sahiden, neden böyle derler anlayabilmiş değilim: Bu “küçük suyun” bir de büyük olanı mı var! Olsaydı, ne eğlence çıkardı ama... Tüy dikiciler ellerinde kağıttan kayıklar o kıyı senin bu kıyı benim!