Protesto ve dayanışma

“8 Nisan’da devletin güvenliğini zafiyete uğratacak şekilde Silivri’de eylem yaptıkları belirlenen şahısların 5 Ağustos’ta da eylem yapacağı bilgisi üzerine...” Böyle yazıyormuş, İşçi Partisi ve TGB binalarına, yöneticilerin evlerine dönük baskınlarda gerekçe olarak gösterilen arama izninde.

12 Eylül’le hesaplaşıyormuş ha!

Ben hukukçu değilim, siyaset cephesinden bakmaya çalışırım hukuki olandan çok meşru olanı önemserim. Kararın hukuki temellerini hukukçular sorgulasın, bu gerekçeyle siyasi parti basan bir iktidarın pek meşruiyeti kalmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.

Haziran günlerinde hükümet cephesinin “makulü oynayan” elemanları “tamam yahu, mesaj alındı, tadında bırakın” demekteydi ikidebir. Basındaki bazı liberaller de aynı havadan çalmaktaydı. Kuşkusuz, halk “daha ılımlı bir Erdoğan” için ayaklanmamıştı ama görün işte Erdoğan’ın aldığı mesajı. Temmuz’u savaş yığınağı yaparak geçirdi, Ağustos’a hızlı girdi.

Misyonu halkla kavga etmek.

Bir mahkeme öncesinde yıllardır saçma sudan nedenlerle tutuklu bulunan kişileri desteklemek isteyenlere operasyon düzenlemek, o mahkemeyi yönlendirmeye çalışmaktır kuşkusuz. Bunu anlamak için hukukçu olmaya da gerek yok.

Peki, neydi bu mahkeme?

Bu mahkemenin Türkiye’de darbecileri, kontrgerillacıları etkisizleştirme, tasfiye etme amacıyla hareket ettiğine hâlâ inanan var mı?
Saflıkla açıklamak bir yere kadar.

Buna bugün inanan herkes, halkın “yeter ama” diye karşısında ayağa kalkıp sokağa döküldüğü bir siyasi iktidarın yol arkadaşıdır. Bu kadar basit.

Peki Ergenekon uydurmalarına inanmayan ve bu siyasi iktidara karşı olan herkes Silivri mahkumlarının yol arkadaşı mıdır?
Yol arkadaşı olmak zorunda mıdır?

Ergenekon’da benzemezlerin aynı çuvala doldurulduğunu sık sık söyledik. Dolayısıyla Silivri’de tek bir irade yok, tasfiye edilen eski Cumhuriyet’le ilişki açısından, düzenin sorumluluğunu üstlenmek açısından homojen bir topluluk yok. Olduğunu, Silivri’de “yurtseverliğin” yargılandığını ileri sürenler var.

İsim vermeyeceğim, Ergenekon’da yargılananlar arasında yurtseverlikle alakasız epey insan var, nezaket gösteriyorum, ömürleri boyunca bu halkı baskılamayı, NATO’ya hizmeti meslek edinenler var. İçeride olmaları onları yurtsever yapmıyor.

Öte yandan, Silivri’de herkesin halk düşmanı olduğunu, aralarında yurtseverler olmadığını söylemek de hem saçma hem insafsız bir davranış. Başından beri “tasnif yapmıyoruz, Ergenekon tezgahının tamamına karşı çıkıyoruz” dedik, isim vermedik. Bu herkesi aynı çuvala koymak anlamına gelmiyordu, etik davranmak anlamına geliyordu.

Yol arkadaşlığı ise… Hayat dayattığı kadar. Haziran Direnişi’nde geçici ya da kalıcı yan yana gelişler, işbirlikleri oldu.

Silivri’de ise…

Milli Birlik projesi var, Milli Merkez var, NATO’cu generaller var, MHP’ye yapılan çağrılar var.

Kalsın.

Herkes yolunda gidecek.

Dün İşçi Partisi’ne, Aydınlık’a, TGB’ye, Ulusal Kanal’a dönük polis baskınını şiddetle protesto ediyor, gözaltına alınanların derhal serbest bırakılmasını talep ediyor, bütün parti yöneticilerine, basın emekçilerine geçmiş olsun diyor ama Silivri’ye gitmiyorum. Gitmiyoruz.

Silivri, bir yolun simgesidir. Bu yol, farklı bir yoldur.

Silivri’de yalnızca haksızlığa uğrayanlar yok, aynı zamanda orada yatan herkesi kapsamasa da bir siyasi proje var. Bu siyasi projede öyle bir siyasi tasnif yapılmaktadır, toplum öyle bir noktadan taraflaşmaya çağrılmaktadır ki, Ergenekon tezgahına ve siyasi iktidarın gaddarlığına en keskin biçimde karşı çıkanlar bile “dayanışma” isteğinden vazgeçmektedir.

O tasnif, o taraflaşma bize ait değil biz o taraflaşmaya sığmıyoruz, safımızı başka bir yerde kuruyoruz. Milli değil, sınıfsal bir saflaşma öngörüyoruz, ayıp değil ya!

Böyle olunca… Silivri’de yokuz ama Silivri’den gelen “Amerikancı, CIA’cı, şucu bucu…” suçlamalarını daha şimdiden duyabiliyoruz.
Bir önemi var mı? Türkiye’de böyle suçlamadıkları kimse kaldı mı?

“Vay sen Aydınlıkçılarla dayanışmak mı istedin” diye yaygara koparacaklara gelince… Sizin dayanıştıklarınızı, taraf olduklarınızı illa bir bir saymamız mı gerekiyor? Bırakın bu saçmalıkları, tutarlı olun, sarılın AKP’ye yiğitçe, mertçe, dürüstçe…