Komple komplo!

Kemal Okuyan'ın “Komple komplo!” başlıklı yazısı 01 Mart 2013 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Herkes “derin” siyaset dili konuşmaya devam ediyor. Kimilerine göre en ince ayrıntısına kadar netleşmiş bir ABD planı yürürlükte. Bu plan doğrultusunda hedef tahtasına yerleştirilmiş güçler var. Çünkü plan bu güçlerin tasfiyesi olmaksızın hayata geçemeyecek. O halde, ABD’nin karşısına aldığı güçler kendi aralarında ittifak yapmalı ve bu gidişat tersine çevrilmeli.

Ancak bir sorunla karşı karşıyayız.

Çünkü ABD tezgahından söz etmeyen pek kalmadı bu ülkede.

Ulusalcılar, bunu en yüksek sesle söyleyenlerin başında geliyor: Türkiye’de bir Amerikan planı yürürlükte. Herkes konumunu bu plana göre almak zorunda. Plana karşıysan bu tarafa, değilsen şu tarafa…

Ama örneğin, Öcalan da bir ABD planından söz ediyor. Daha doğrusu ABD içindeki bazı güçlerden. Cemaati işaret ediyor, cemaatle Gladio’nun işbirliğine dikkat çekiyor ve Erdoğan’ın büyük risk altında olduğunu söylüyor. Öcalan’a göre Erdoğan’a darbe yapmak istiyorlar…

Böylece Ergenekon’dan içeri atılan subaylarla onları içeri attıran cemaatin Erdoğan’a darbede çıkar ortaklığı olduğunu öğreniyoruz!

Mümkündür, Türkiye’de siyaset ilkelerle yapılmıyor ki… Herkesin birbiriyle düşman ya da dost olabileceği ve buna kimsenin “durun yahu” demediği bir ülkede “Tayyip Bey” de bir gün Amerikancı bir gün bağımsızlıkçı bir gün Kürtlerin düşmanı, öteki gün Kürtlerin müttefiki ya da dostu olabiliyor demek ki!

“Siyasal mücadele böyledir, güç dengeleri sürekli değişir, ortaklıklar da” denebilir. Ancak o halde, siyasetin bir kuralı daha eklenmelidir:

Siyaset programla yapılır. Yalnızca kurumsal programdan söz etmiyorum, bir siyasi hareketin kurullarının, liderlerinin yazıp çizdikleri ve yaptıkları da zaman içinde o hareketin programının parçası haline gelir.

Güç dengeleri değişir, programlar da gözden geçirilir ama ittifaklar programların ortaklaştırılması, bu ortaklaşma için uyumlu hale getirilmesiyle mümkün olur. Örneğin yalnızca bir komployu boşa çıkarmak için ittifak yapılmaz.

Bugün Türkiye’de düzen siyaseti söz konusu olduğunda belirgin bir programı olan tek aktör AKP’dir. On yıllık pratik, bu programa dair belirsizlikleri büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır.

ABD’nin ya da cemaatin komplolarına darbe girişimlerine karşı Erdoğan’ı koruyan da en başta bu programdır. Bu program Amerikancıdır, bu program gericidir, bu program piyasacıdır. Bu program dokunulmazlık kazandırmaz ama büyük güç verir. Bu programın daha inandırıcı bir sahibi oluncaya kadar da Erdoğan’ı o taraftan kimse bütünüyle çizemez.

Bu program esneyerek özgürlükçü, demokrat filan olamaz bu program aniden bağımsızlıkçı da olamaz. Bu program pazarlıklar sonucu da halktan yana hale getirilemez.

Komplolar önemlidir ama program daha önemlidir.

Türkiye sosyalist hareketi siyasette ilke ve programı savunmak zorundadır. En fazla şimdi. “Büyük oynanıyor, bırakın programı filan”, oyunun kurgusunu gizlemek için hazırlanmış tuzaktır.

Dünya her zaman karmaşıktı, bugün de… Marksizm bu karmaşıklığa “sınıf” kavramıyla yaklaştığı ve çözümü de sınıfsal gördüğü için bugün hâlâ çok etkili. İnce hesaplar, komplolar, gizil güçler, perde arkasındakiler, kozmik aktörler filan derken “paranın saltanatı” sürüyor!

Böylesine zorlu bir dönemi TSK’nın “yurtseverliği” ya da MİT’in “demokratlığı”na dair efsaneler dinleyerek geçirecek değiliz.

Gerçeği arıyorsanız, sadelikte ısrar ediniz ve her sayfaya “Türkiye’de ve dünyada sınıflar vardır, o sınıflar arasında uzlaşmaz çıkar çatışmaları vardır” yazınız...