Büyük siyaset ve örgüt

Her kafadan farklı sesin çıktığı, onlarca senaryonun ortalıkta dolaştığı, siyasi iktidarın aynı anda hem çok tehlikeli hem çok zavallı görülebildiği, gülünecek halimize ağladığımız, ağlanacak durumlarda güldüğümüz bir tabloya evrildi sevgili ülkemiz.

Tam da öngörüldüğü gibi…

Bunun çok zorlu bir sürecin henüz başlangıcı olduğunu söyleyebiliriz.

Türkiye ve dünya siyasetinin özgünlükleri, Türkiye’de solun ideolojik-siyasal-toplumsal-örgütsel etkisinin son derece karmaşık, eşitsiz ve ölçülmesi imkânsız bir görüntü vermesi nedeniyle bu tabloda çubuğu siyasete ya da örgüte bükme olanağı tanımıyor.

İkisi birden.

Siyaset örgütün önünü açar; güçlü örgüt etkili siyaset yapar gibi formülleri unutmak gerekiyor. Biri birini ileri çekemez bu koşullarda, tersine biri birini geriye çeker zayıflık durumunda.

Siyasetin örgütlü yapılması, örgütün siyaset yapması zorunlu.

Somut konuşalım…

Bugün Türkiye’de gericiliğe, savaşa, sömürüye, emperyalizme karşı mücadeleye bağlanabilecek sayısız olay yaşanıyor. Bunların hepsine aynı anda yetişmek neredeyse imkânsız, dolayısıyla hepsini kapsayacak başlıklara, örneklere odaklanmalı.

Ama nasıl?

Düzen siyaseti ve medyasının, popüler kültürünün egemen olduğu geniş bir toplumsallığa dokunan, oraya hitap eden, karşıtlarına orada darbe vuran bir siyaset tarzı geliştirmeksizin bugün ne mevzi kazanmak, ne kendini korumak ne de yarına hazırlanmak mümkün. “Dışarıda” durarak yok olursunuz.

Dolayısıyla boyunuzun ötesine geçen bir ölçek ve şiddette siyaset üretmekten kaçamazsınız. Boyunuzu başka türlü büyütemeyeceğiniz için değil; başka bir düzlem ve ölçekte söz söylemek hükümsüz hale geldiği, dahası ahlaki olmaktan çıktığı için…

Bu düzlemi, ağız alışkanlığıyla “büyük siyaset” diye kodlayalım. Büyük siyaset, büyümenin tek yoludur önermesiyle gerekçelendirmemek gerekiyor yukarıda işaret edilen ihtiyacı. Tersi de olabilir, “büyük siyaset” iyice daraltabilir; ki Türkiye solunda bunun örnekleri var.

Büyür müyüz, küçülür müyüz bir hesap konusu olamaz oysa.

Bugün Türkiye koşullarını zorlayan bir devrimci siyaset kültüründen uzak durmak her şeyden önce ahlaki nedenlerle imkânsız. Siyaseti, teoriyi bir kenara koysak bile…

Ancak…

Bu mutlaka ve mutlaka örgütlü yapılmak durumunda. Kuşkusuz, “büyük siyaset”in kendine özgü araçları var. Bu araçlarla yolu açmak, buzları kırmak, ama oraya hemen örgütle yerleşmek gerekiyor. Özetle büyük siyaseti de örgütlü kılmak, dahası örgütü büyük siyasetin içine çekmek, orda özne haline getirmek gerekiyor.

Türkiye’de hiç yapılamayan budur.

Büyük siyaset, devrimci örgütün izleyici konuma yerleştiği bir seyirlik alan olduğu sürece geniş toplumsal kesimlerin ilgisini çeker çekmesine, ama onları mücadeleye çeker mi; hayır!

Büyük siyasetin doğasında bu vardır: Bireysel figürler, imajlar, gerçeklikten kopmuş bir didişme hali… Burası ancak izlenebilir.

Seçimler bu izlence için belli aralıklarla kesilen bilet olarak görülebilir. Nüfüsun çok büyük bir bölmesi, bilet alarak, sadece ve sadece izleyebildikleri bir oyunla hakiki bir bağ kurduğunu sanmaktadır. Sağlam sahtekârlıktır bu.

Sosyal medya ise daha korkunçtur, büyük siyasetin kendisine değil, yansımasına giriş yapan yüz binler, Türkiye’de milyonlar!

İkisine de sırt dönülsün demiyorum, ama ikisinin gereğinden fazla önemsendiği bir devrimci mücadelenin hiç şansı olmadığını söylüyorum. Seçimler de, sosyal medya da mücadelenin bir uzantısı, hatta bir sonucu olarak değer taşıyabilir. Kendisi bir yansıma olan araçlara ancak kendi mücadelenizin yansıması olarak, yani tersi bir kuvvet uygulayarak değer katabilirsiniz. Bunun ilk koşulu, bu araçları fazla önemsememektir.

Bugün büyük siyaset, örgütlü yapıldığında ilerletici, örgütü nasılsa sıçratır dendiğinde çürütücü bir alandır.

Büyük siyasetin örgütlü yapılması, örgütün büyük siyaset yapabilen hale gelmesi ise büyük siyaset alanı ile örgüt arasındaki mesafeyi kapatmaktan geçmez, bu imkânsız ve zararlıdır. Çözüm, aradaki mesafenin hem örgütü hem geniş bir toplumsallığı kapsayan etkili bir ideolojik doğrultu ile doldurulmasındadır.

Bugün gericilik karşıtlığı, aydınlanmacı müdahaleler tam da böylesi bir ideolojik doğrultuya örnek olarak gösterilebilir. Dar anlamıyla örgüt için ne kadar gerçekse, milyonlar için de o kadar gerçektir aydınlanma kavgası. Uzun bir süredir, böylesi bir “uyum”u hiç yakalayamamıştık. Bununla birlikte bu uyumun en büyük tehlikesi, örgütün geniş kesimlerin duyarlılığını kendi varlığını önemsizleştirici, gereksizleştirici bir gelişme olarak görmesidir.

Büyük tehlikedir bu. Halbuki, örgüt tam da böylesi denkliklerde kendisini toplumsal bir misyonun içine yerleştirebilir. Diğer türlüsü, önünde sonunda “kendinde” bir örgüttür, çok uç bir yorum yapacak olursak; kurgusal bir varlıktır.

Örgüt kendi değerlerini koruyarak, “büyük siyaset”e de bulaşılan toplumsal bir ölçekte kendisini yeniden var etmelidir.

Bunu doğal akışına bırakamayız.

Örgüt, örgütlü davranma yeteneği tam da bir düzlemden bir başka düzleme geçişi zorlarken gereklidir. Bu geçişi, kendinde sağlam örgütten, takipçi, izleyen örgüte dönüşmek için değil, sosyalizm mücadelesinde bir eşiği atlamak için zorluyoruz.

Çünkü biz Türkiye’nin Komünist Partisi’yiz.