Dinsel inançlarla soygun yapmak

“Avrupalılar geldiklerinde onların elinde İncil, bizim elimizde ise topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapatıp dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda baktık ki İncil bizim elimizdeydi. Topraklarımız ise beyazların olmuştu.”

Avrupalılar bunu, Afrika’yı sömürgeleştirme sürecinde inancın gücünü kullanabilmek için yapmışlardı. AKP’nin, birkaç yüzyıl geriden de olsa Avrupalıları taklit etmeye çalıştığı anlaşılıyor ama bir şeyleri yanlış anlamışlar. Avrupalılar bu işi Afrika topraklarında ve Afrika’nın zenginliklerini ülkelerine taşımak amacıyla yapmışlardı. Bizimkiler ise bölgede alt emperyalist güç olma düşleri kurarak, Anadolu’nun zenginliklerini uluslararası tekellere sunmak için yapıyorlar.

İnsana, doğaya, tarihe öylesine saldırıyorlar ki, halkı dinsel inançlarla, hurafelerle uyutamazlarsa başaramayacaklar, bölemezlerse yönetemeyeceklerini biliyorlar. Başbakan bu nedenle, “inançlı nesil yetiştirmek istiyoruz, tinerci değil” diyor. Onların istediği türde inancınız yoksa tinercisiniz.

Camiler, birer eğitim kurumu olmak üzere yeniden yapılandırılıyor. Artık Diyanet, camilere hapsedilmeyecek dışarı çıkacakmış. Okullarda, çocuk yurtlarında, hastanelerde, cezaevlerinde, mahallelerde din adamları görev yapacak. Yaşamın her alanında din adamlarıyla karşılaşacağız. Yakında aile imamlığı da getirilir. Nasıl davranacağımızı, kime oy vereceğimizi onlardan öğreniriz.

Okullar imam hatipleştirildi. Başbakan öğrenci velilerine “Peygamber efendimiz tek önder, rehber ve hayatı bizim için izdir” diyor ve seçmeli ders alırken buna dikkat etmeleri gerektiğini söylüyor. Ne alakası var bilemem ama bu sözlerinin hemen arkasından, halkın iradesinin ancak böyle tecelli edebileceğini vurguluyor.
Altı yaşındaki öğrencilere bedava dağıttıkları kitaplarda “Müslüman çocuklara” cihat öğütleri veriliyor. Bütün inançlara aynı uzaklıkta olduklarını söylüyorlar ama bu kitaplarda Hikmetyar’dan “liderimiz” olarak söz ediliyor. Said-i Nursi din büyüğü olarak yeniden sahneye çıkarılıyor. Milli Eğitim müfettişleri beğenmedikleri öğretmenlere “Alevi misin” diye soruyor.

Üniversite yurtları, kadın-erkek olarak ayrıldı. Karşı çıkanlara “ahlaksız” diyorlar.

İçki içmeyi suç olarak görüyorlar ve içki içilen ortamları kent dışlarına sürüyorlar. Kadınlarla erkeklerin eşit olmadığını söyleyen birine, hemen TRT ekranları açılıyor. Başörtüsü özgürlük, mini etek giymek ise toplumun değerlerine aykırı bir davranış olarak algılatılıyor.

Kadınlar kuluçka makinesi gibi görülüyor. Kürtaj, sezaryen yasaklanıyor. Üç çocuk doğurmaları isteniyor ama gebelik ayıp sayılıyor ve “sokağa çıkmayın” deniyor. Yargıtay, tecavüzcüsü ile evlenme olasılığını değerlendirmediği için yerel mahkemenin kararını bozuyor. Cezaevlerinde karakollarda tecavüz haberleri artık olağanlaştı. “Kadınların bedeni üzerinden politika yapamazsın, ülkeyi din kurallarına göre yönetemezsin denildiğinde” tanrı buyruğunu yerine getirdiklerini söylüyorlar.

Bilim kurumu sandığımız TÜBİTAK, evrim kuramının tartışmalı bir konu olduğunu öne sürüyor. Bilim, teknoloji ve sanayi politikalarının başındaki Nihat Ergün, bilim merkezleri kuracaklarını söylüyor. Hemen arkasından, “Her şeyi bilimsel ölçütlerle ölçmeye kalkarsanız yanlış yapmış olursunuz” demese inanacaksınız.
Bununla kalsa yine iyi “Allah’ı gücendirecek iş yapmayız” diyor.

“Güvenceli çalışmak, insanca yaşamak istiyorum” diyorsunuz. “Derelerime, ormanıma, kıyılarıma, topraklarına dokunma kentlerimi gökdelenlerle, otoyollarla yaşanmaz yapma tarihime inancıma, yaşam anlayışıma karışma” diyorsunuz. “Türbanlı kadınlara saldırdılar, camiye ayaklarıyla girdiler, içki içtiler, torbalara idrar doldurdular” diye bağırıyorlar. “Söylediklerinizin benim isteklerimle ne alakası var” diye soruyorsunuz? “Dinsiz misin” sorusuyla yanıtlıyorlar. Kısacası dinsel inançlarla halkı soyuyorlar.