Devlet neden vakıf kurar?

Devlet, kamu kaynaklarının, kamuoyunun meşru göreceği bir yöntemle bütçe disiplini dışına çıkarılıp, kuralları gevşetilmiş bir ortamda ve denetimden azade harcansın diye vakıf kurar.

Bu gerçek, kamuoyuna böyle anlatılmaz elbette. Hamasi söylemlerle Osmanlı vakıf düzenine yapılan güzellemelerle sunulur. Oysa bu yalanları bize yutturmaya çalışanların başvurdukları bütün kaynaklarda, Devletin yapmadığı hizmetlerin gördürülmesi amacıyla ve vatandaşlarca kurulduğu vurgusu vardır.

Bu nedenle, Osmanlı geleneğine dayanarak Devletin vakıf kurmasını savunmak, insan aklıyla dalga geçmektir. Hem Osmanlı yapmadığı için vatandaşlar vakıf kuruyordu diyeceksiniz; hem de devlet eliyle devlet vakfı kurup, kamu hizmeti gördüreceksiniz.

Ne yazık ki çoğu insan bu çelişkiyi göremiyor; sözlerin çekiciliğine kapılıp gidiyorlar.

Yardımlaşma duygusu…. vatandaşın katkı vermesi … gibi sözlerin ise uygulamada hiç karşılığı yok. Devlet, kurduğu vakfın kaynağını da bir biçimde kendisi sağlıyor.

Kaynak aktarmanın, açık ya da gizli; yasal ya da değil, çok sayıda yöntemi var: Bütçeden para aktarır; kamu taşınmazları tahsis eder; uluslararası fonlardan yararlanmalarına aracı olur; imtiyazlar verir; kamu gelirlerini tahsil ettirir; vergi ödetmez; vakıfların kurduğu ticari işletmelerin kazanç elde etmelerini gözetir….

Vakıflara bağış yapan “Hayırseverler” de, genellikle kamu ihalesi alan yüklenicilerdir. Bağış yapmaları istenir ve verdikleri paralar, bir biçimde ihale fiyatlarına yansıtılır. Üstelik gider olarak matrahtan düşerler ve böylelikle daha az gelir ve kurumlar vergisi öderler.

Aslında “hayırsever vatandaşların” kurduğu vakıflar için de benzer sözler geçerlidir. İtibarlı olanlara kamu taşınmazları tahsis edilir; Bakanlar Kurulu Kararlarıyla vergiden bağışık tutulurlar. Bunlar, KDV; Damga Vergisi; harç; Emlak Vergisi ve taşınmaz bağışlandığında intikal vergisi ödemezler. Verdikleri bu paralar vergi gelirlerinde azaltıcı etki yaptığı için, bağışın parası da sonuçta yine vatandaşın cebinden çıkmış olur.

Devlet bugünlerde Maarif Vakfı adında yeni bir vakıf kurmak amacıyla paçaları sıvadı. Davutoğlu hükümetinin son üç gününde, 20 Mayıs’ta Meclis Başkanlığına verdiği yasa teklifi, yukarıda sıralananların çok ötesinde olumsuzluklar ve tehditler içeriyor.

Bu teklif kamuoyunda, Dünyanın çeşitli yerlerindeki cemaat okullarına karşı yapılan bir hamle olarak değerlendirildi. Bu doğru bir saptama ama yetersiz.

Teklif yasalaştığında Vakıf, yalnızca yurt dışında değil aynı zamanda Türkiye’de de, okul öncesi, ilk orta ve lise düzeyinde okullar, eğitim kurumları, yurtlar açıp yönetecek; buralarda görev yapacak eğitmenleri kendisi yetiştirecek ve istediği öğrencilere burs verecek.

Milli Eğitim, okulların dincileştirilmesinde elinden geleni yapıyor. Ancak yasalardan kaynaklanan çeşitli kısıtları var. Maarif Vakfı’nın, karşılaşılacak sorunların aşılabilmesinde bir araç olarak devreye sokulacağı anlaşılıyor.

Vakıf, Kamu kaynaklarından olabildiğince destekleneceği için okulları, büyük bir olasılıkla cazibe merkezine dönüşecek.

Devletin, okul ve eğitim tesisi açmak için, yasalarla öngörülen bütçe ödenekleri yerine, nerelerden ve nasıl edinileceği bilinemeyen, ama kamu kaynaklarından aşırılarak sağlanacağı anlaşılan kaynakları tercih etmesi, bunların paraya boğulacaklarını gösteriyor.

Devlet Maarif Vakfını kurarak, yalnızca bütçeden aşırdığı kamu kaynaklarını denetimsiz bir ortamda rahatça kullanılmasını amaçlamıyor; çok daha önemlisi, kendi koyduğu ya da koymak zorunda kaldığı kuralları bertaraf etmeyi hedefliyor.

Vakıf kurulduğunda dinci eğitim büyük bir adım daha atmış olacak.