TKP Seçimde Hata Yaptı

Yüzde 50’lerin ülkesi olduk. Bu yazının da yarısı ciddi, yarısı şaka. Neresi ciddi, neresi şaka, değerlendirmesi size kalmış.

TKP seçimde soyut kaçtı. Sloganları soyut kaçtı. “Boyun Eğme” örneğin. Boyun denen organ eğilmek içindir, aksi takdirde kazık gibi durur, zorlanınca kırılır. Üstelik vatandaş kafaya koymuş bir kere, onu eğecek. Ama parti, daha somut hedef gösterebilirdi, “Boynunuzu şu yöne, şu açıda eğin!” Böyle bir slogan somut mesaj verirdi, anlaşılırdı.

500 bin oy istemek! Ne yapacaksın 500 bini? Bir eksik kalsa ne olacak? Bir fazlası ne gibi bir zarar doğuracak? Bir kota mı var bilmediğimiz? Halkımız Picasso resimlerine bakar gibi baktı afişlerimize.

Oysa somutluk gerek. Anlatamadık galiba, tür olarak 150 bin yıl önce evrimini tamamlamış taş devri aklına sahibiz hâlâ. Öyle ince soyutlamalar bize gelmez. Netlik bulunmalı: Bak bu oy, bunlar birleşince ne oluyor, milletvekili oluyor. Seçimin gayesi ne? Milletvekili çıkarmak, parlamento oluşturmak! Olay bundan ibaret. Bunun ötesi? Oy toplayalım ki, güçlü görünelim, mücadelemiz güçlensin...

Hangi mücadele? Bizim aydınımız, sosyalistimiz bile böyle soyut şeyleri kavrayamaz. “Bile” kelimesi fazla aslında, burada tersine bir “bile” söz konusu. Somut düşünenler bu seçimde de kazandı, soyut düşünenler kaybetti. Ampule basacaksın soldan şununcuya basacaksın al şu ipi, ölçüp basacaksın! Sonunda milletvekili çıkaracaksın. Bu kadar somut olmalı.

Toplumun cahil dediğimiz büyük çoğunluğu gidip oylarını kafalarındaki partilere başarıyla verdiler. Bizim pek soyut, pek siyasi, pek bilmiş okumuşlarımız ne yaptılar peki? Sevmedikleri, yanlış buldukları partilere kitleler halinde oy verdiler. Hatta on binlercesi hem bağımsızlara hem partilerden birine mühür basarak oy vermeyi bile beceremedi. Hangi taraf daha aptal?

Somut tek sloganımız “TKP’ye oy verme!” idi. Bakın nasıl rahat anlaşıldı. (Arkadaşımız Cansu’dan aktarım.)

“Mücadele” dedik de, kim istiyor mücadeleyi? Mücadele etmek isteyen eder zaten. Bizim aydınlarımızın, “sosyalistlerimizin” büyük bölümü mücadele etmek, kavga etmek istemiyor, bu açık. Kendileri yerine mücadele edecek birilerini desteklerler daha çok. Bu geçmişte orduydu, Kürt başkaldırısıydı, CHP’ydi. Şimdi ordu gitti, diğer ikisi kaldı. Tablo aynı tablo.

“Sosyalistlerimiz” sosyalizmi istiyorlar mı peki? Açıkça söyleyeyim, iddia edeyim: Kendine sosyalist diyenler arasında samimi bir anket yapılsa. “Yarın bu ülkenin yarısında sosyalizm kurulacak, hangi tarafta yaşamak istersin?” sorulsa büyük çoğunluğu kapitalist tarafta yaşamayı tercih edecektir.

AKP’ye oy veren yüzde 50, eğer oy vermeyen yüzde 50’den daha yoksulsa, zaten işin temelinde, sağ-sol dengesinde ciddi bir sorun bulunmuyor mu?

Türkiye sosyalistlerinin kafasındaki “devrim” hayali cinsel fantezilere benziyor. (Arkadaşımız Sertaç’ın yorumu.) Her bireyin kendine özel, tam anlaşılmaz ve kısmen gizli… Öyle ki, önüne hangi devrim fikrini getirseniz, o fanteziyle karşılaştırıyor ve burun kıvırıyor.

Bu seçime sosyalizm bayrağı ile giren tek partiydi TKP. Dost örgütlerden veya bağımsız sosyalistlerden gelen destek yok kadar az. Biz az oy almaktan utanalım, ama onlar da utanmayacak mı?

“Ortada bir komünizm düşmanlığı hayaleti dolaşıyor!” Korkunç boyutta bir TKP düşmanlığı. Bunu en iyi kendimden izleyebiliyorum. Yazdıklarım nedeniyle TKP’li olmadan önce birçok düşmanım vardı, şimdi düşmanlık ikiye katlandı. Hani voodoo inanışı gerçek olsa, bu düşmanlıkla saniyesinde erimem gerekirdi. Yoksa iktidarda mıyız?

Peki kendi hatam yok mu bunda? Üstten bakan tutumlarımın, küçümseyici ifadelerimin, başkalarının verdiği tavizlere acımasız yaklaşımlarımın? Haklılık payı esasta ve ağırlıkta da bulunsa, böyle tutumlarım beni bazen güçlendiriyor, çoğu zamansa işimi bozuyor. Bazen inadına öyle davranmaya devam etmeliyim desem de, kaç kez “Ne olacak, sevmesinler beni, milletvekili adayı mı olacağım!” demiş bulunsam da (son adaylığımdan sonra onu da diyemiyorum artık!) bir partinin böyle bir şansı yok. Dolayısıyla bu düşmanlıkta, güçlenmemizin yarattığı kıskançlık kadar, olgun sayılmayacak tutumlarımız da rol oynuyor.

Sonuçta pek çok “sosyalist” sosyalizmi bir ana yemek olarak kabul etmiyor. Başka yemeklerle birlikte yenebilecek bir “sos”tur onlara göre sosyalizm. Sosyalizmin “izm”ini birileri yapar, “sos”unu birileri yer, bize daima “yal”ı kalır.

Ne zaman ortaya bir “sos” gelse otuz yıldır, kırk yıldır denenmemiş gibi birileri yeniden CHP’yi keşfeder, başka birileri de Kürt hareketini.

Yine de bu seçim çok güzel kazanımlarımız oldu. Eski EMEP’li Celal Bozatlı, Ali Çam eski TKP’li Ercan Duman şimdiki EDP’li Ulviye Dikmen yakın çevremden bize oy verenlerden adlarını sayabildiğim çok değerli insanlar.

Bursa’da yılların sosyalisti eski CHP yöneticisi Can Ertan, oy vermenin ötesinde partinin seçim çalışmalarına çok ciddi bir katkı sundu, Bursa’da birçok sosyalist aydının TKP’ye oy vermesinin yolunu açtı .

Böyle böyle gidersek bir gün olur mu? Umarım.

Bunun yolu sosyalistlerin sosyalist olmayan partileri desteklemesiyse onu da sonuna dek zorlamalı. Başta AKP desteklenmeli. DSİP (AKP-ML deniyormuş bu partiye – Cengiz’den aktarım) doğruyu tam görmüş. Fakat pek cılız bir grup bu, taktiğe hakkını veremiyorlar.

Ve AKP’ye verilecek desteğin AKP’yi imha edecek ince bir noktası bulunuyor. Öyle 40-50 kişiyle değil de, (500 bin de çok fazla) 500 kişiyle AKP’ye girsek sosyalistler olarak… (İşin en zor, belki de imkansız yanı burası, bir “sosyalist”i ikna etmek bir faşisti devrimci yapmaktan kesinlikle çok daha zordur), samimiyetle AKP için çalışsak… Nasıl hızlı bir inişe geçeceklerini o zaman görün.

Bakın geçen hafta “Yoldaşım Levent Tüzel Mecliste” başlıklı bir yazı yazdım SoL’a, o tek yazıyla bütün BDP’lilerin vekillikleri riske girdi.