"Sol"da Çukurun Dibi Yok

Taraf gazetesinden başlık: "Emperyalizme Hayır Boş Laf." "SHP'nin yeni genel başkanı Hüseyin Ergün Neşe Düzel'in sorularını yanıtladı."

O yanıtlardan bazı cümleler: "Darbe öncesi provokasyonlarda solun rolü fecidir. Türkiye solu, hep 'bir punduna getirsek de askerle birlikte iktidara gelsek' diye düşünür. Vurmalar, kırmalar hep darbe içindir."

"Türkiye'de silahlı gençlik hareketini 1970 ve 1980 öncesinde askerler kullandılar. Askerler tarafından kullanıldıklarını gençlik hareketlerinde şef pozisyonunda olanlar kesinlikle biliyorlardı. Orduyla ittifakı, iktidara gelmenin bir yolu olarak görüyorlardı."

"Bize katılmak için sivil ve demokrat olmak yeterli. Yani Ergenekon karşıtı olacak. Ekonomik, siyasi ve sosyal anlamda devletçi olmayacak. Serbest piyasayı, Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecini destekleyecek."

"Sol dediğimiz şey, geniş yığınların özgürlük, eşitlik ve refah içinde yaşamalarıdır. Bence 'üretim araçlarının kamulaştırılması, merkezi planlama, işçi sınıfının iktidarı' gibi tanımlar pek anlamlı değildir. Çünkü işçi sınıfı demokratik bir sınıftır ama ilerici bir sınıf değildir."

"Bir kere Türkiye'de emperyalist bir güç yok. Yani Türkiye'yi sömüren yabancı bir güç yok. Küreselleşme karşıtları, aslında tamamen korkuyla bir analiz yapıyorlar."

Evet, Ergün'ün fikir çukuru tortuları için bu kadarı bir fikir verir. Hüseyin Ergün, Ufuk Uras'ın yeni liderlik atağı dolayısıyla bahsi geçen isimlerden biri.

Ufuk Uras ise yukarıdakilere çok benzer görüşlerin yanı sıra nostaljik bir sosyalizm söylemini de zaman zaman dillendiren başka bir deha. Emperyalizmle işbirliği içinde kapitalizm karşıtı mücadele verilebileceğini formülleştiren, bu vazgeçilmez doğal liderin gerçek kimliği üstüne ciddi kuşkular doğdu. Saçları iyice beyazlamış bir halde televizyonlarda gördüğümüz ve bize Ufuk Uras olarak tanıtılan şahıs, Türkiye'deki hiçbir sol oluşumun ihtiyaçlara cevap veremediğini, hepsinin tu kaka durumda bulunduğunu söyleyerek yepyeni ve çok daha geniş tabanlı ve çok daha farklı açılı bir sol hareket için çalışmaları koyulttuklarını şevkli görünmeye çalışan bir bedbahtlık ve bezginlikle açıklıyor. Ama bu şahsın bizim tanıdığımız saçları beyazlamamış ve saçları az beyazlamış Uras'la aynı kişi olmaması gerekir. Çünkü eski Uras, yirmi yıla yakın süre boyunca sosyalistinden liberaline, devrimcisinden demokratına, askerinden siviline, medyasından sendikasına, sermayesinden fonlarına solun çok büyük bir bölümünün desteğini aldı ama onun liderliği altında ÖDP eridikçe eridi, parçalandıkça parçalandı. Siyasi etikte delik açarak girdiği Meclis'te de AKP ve DTP'ye dönüşümlü biçimde hoş görünmekten başka şey yapmadı. Yepyeni bir sol oluşuma soyunan yeni Uras'ın eskisiyle benzerliği yoksa total bir yüz yok etme operasyonunun sonucu mu?

Birileri çıkıp sol adına, sosyalizm adına büyük laflar ediyorlar. Sermaye medyasından, CIA, ABD ve AB'den, tarikatlardan berat almış bu "sosyalistler", "solcular", "özgürlükçüler", elbette o beratlarının gösterişi nedeniyle çok daha yüksek bir sol temsil kabiliyeti kazanıyorlar.

Bu temsildeki amaç iki ayaklıdır.

Birinci amaç, gerçek sosyalistlerin dikkatini dağıtmak, onları sinirlendirmek, meşgul etmektir. Futbolda olur ya hani, bazı elemanların asıl görevi oyun oynamak değil, oynayanın oyununu bozmaktır. Böyleleri durmadan tekme, dirsek atarak, toplu topsuz faul yaparak, küfrederek, tükürerek, parmak atarak her türlü çirkefliği yaparlar hedef futbol oynamak isteyenin yoğunlaşmasını bozmak, onu sahadan attırmaktır. Devrimciler siyasetin bu etik sevmez provokatörlerinin kışkırtmalarına kapılmamalı, halkı bilinçlendirmek ve örgütlemek yönündeki asıl görevlerini aksatmamalıdırlar.

İkinci amaç, halkta tiksindirici etki yaratmaktır. Sıradan bir vatandaş, böyle karakterde siyasetçiler sol adına yoğunlaştığında, solu temsil eder, ettirilir hale geldiğinde bakar ve "Solcu, sosyalist buysa, uzak durmak yeğdir" diye düşünür.

Birinci hedefe bir ölçüde varıyor söz konusu odaklar. Ama asıl ikinci hedef doğrultusunda çok daha başarılılar son otuz yıldır.