Ruhsuz Sol Sanat İstemiyoruz

Halk dediğimiz geniş yığınlar aslında sanata ilgisiz değil. Problem şu ki, biz solcular onların yeğledikleri sanat ürünlerini değersiz gördüğümüzden, halkın sanata ilgisizliğinden söz ediyoruz. Öte yandan halka sanat kategorisindeki değersiz ürünleri hazırlayan, sunan hayli kalabalık bir sanatçı kesimi mevcut. Öyle ki, söz konusu kesimi oluşturan üretici yığın, bizim hitap ettiğimiz sol sanat alıcılarından kalabalık. Halkın gündeminde sanat adına tabii ki, onlar ve yapıtları yer tutuyor, tutacak.

Popülizme saparak, “Halkı ölçüt almalıyız” diyemeyeceğim. Halkın giderek eriyen değerleri, halkın yeğlediği sanat ürünlerinin halkı ne hale getirdiği de malum. Ancak kendimize bakarsak, biz sol sanatçıların genelde halka hitap edemediğimiz de gerçek. Sol siyaseti halka benimsetmek ne kadar zorsa, sol sanatı benimsetmek de o kadar zor. Olgunun tabiatından kaynaklanan zorluk burada asıl neden. Ama asıl neden bu deyip siyasette işi nasıl boşlamıyorsak, sanatta da boşlamamalıyız. Kitleler nasıl olsa bizi anlamaz deyip, dar bir kesime hitap etmek de bir çözüm. Ama bunu kabul etmeyenler için hedef, sol sanatın etki alanının giderek genişletilmesi olarak saptanmalı.

Siyasette sol neden yanlışlara düşüyor ve bu yanlışlar nasıl kendi ayak bağı haline geliyorsa, sol sanatta da benzer yanlışlar, benzer hatalı konumlanışlar aynı sonuca varıyor.

Halka ve sol kitlelere yeni bir şeyler vermeyen, yeni heyecanlar, yeni kıpırtılar yaratmayan sanatın iyi sanat olmadığını, dahası hiçbir işimize yaramadığını saptayarak işe başlamalıyız. İnsanlara yeni bir şeyler sunmazsak, onlarda yeni heyecanlar yaratmazsak, en yakın bildiğimiz solcu dostlarımız bile bir süreç içinde yaptığımız olumlu işlere ilgilerini yitirirler. Sol sanat büyük çoğunluğu itibariyle sol kitlelere eskinin taklitlerini sundu bugüne dek. Ya da eski güzellemelerini. Sol alıcılar, eğer cabbar birer sanat kuramcısı değillerse, karşılaştıkları hep birbirinin kopyası ürünlerin sanatsal eleştirisine girmeyeceklerdir büyük olasılıkla. Beğenmiş gibi yapacak ya da çekimserce kafa sallayacaklardır. Sonra da ilgiyi azaltmak, o tür ürünlerden uzak durmak tepkilerini göstereceklerdir kendiliğinden. Bugün yaşadığımız da budur.

Sol sanatın halka ulaşma yolları darken, bir de kısıtlı sol kitlelerin giderek sol sanattan uzaklaşmasının nedenlerini tartışıyoruz. Siyasette olduğu gibi, Yurdakul Er’in “Sanat Cephesi” dergisiyle ilgili belirttiği üzere, sanatta da yeni bir şeyler gerekiyor bize. Yeni üsluplar, diller, yeni anlayışlar, yeni buluşlar. Bunu sağlamak zordur, ama hiç değilse ortaya koyduklarımız bir heyecan uyandırmalıdır. Bunu sağlamak da zordur. Ama hiç değilse ilgi uyandırmalıdır sunduklarımız, “Bu ne böyle?” “Galiba farklı bir şeyle karşılaştık!” tepkileri yaratmalıdır.

Sanat Cephesi dergimiz sanat alanında bunu başarmak, böyle bir dergi olmak ve bu yönde sanatsal yaratıların ortamını hazırlamakla yükümlü. Böyle bir anlayış da, ruhsuz, hesapçı ve heyecansız eski “toplumcu” sanat anlayışıyla çatışmak zorunda.

Evet, sol sanatın da bir sol piyasası var. Orada da alışılmış yapıyı savunan, olanla yetinmeyi ve mevcut pastayı sorunsuz paylaşmayı hedefleyenler var. Alan küçülüyormuş, nitelik düşüyormuş, umurlarında mı? Küçük olsun bizim olsun! Sol sanat, toplumcu bakış denince ne sol sanatçı haline geliniyor, ne toplumculuğa bir fayda sağlanıyor. İçki masalarında, sohbet mekanlarında birbirlerini pek sevmediklerini açığa vurabilen, ama hiçbir temel sorunu yüksek sesli tartışmayan böyle bir sol sanat camiasının varlığı rahatsızlık uyandırmanın ötesinde, sol sanatı kısırlaştıran küflü bir ortam yaratıyor.

Kendine eleştirel yaklaşmayan, sola eleştirel yaklaşmayan, gerçekte soldaki hiçbir şeyi içtenlikle benimseyip desteklemediği halde, hiçbir eleştiriyi de açıkça söyleyemeyen ve solun tüm kesimlerinden maddi manevi nemalanmayı alışkanlık haline getirmiş bir Türkiye sol sanatından söz ediyorum.

Elbette ki buna karşı kendi gölgesiyle bile kavgalı huysuz tipleri model göstermediğimi kestirmişsinizdir. Yok mudur bir altın ölçü? Bulmalıyız. Kastım şudur ki, sanat cesaret gerektirir, içtenlik gerektirir, yalnız kalmayı göze alabilme gözü karalığı ister, hesapçılıkla katiyen bağdaşmaz. Aksi halde oradan nitelikli sanat çıkmaz. Yeni bir şey çıkmaz. Heyecan uyandıran yapıtlar o ortamdan beklenemez. Böyle bir sanat, ilgiyi bile hak etmez.

Sanat Cephesi ilerlerse, yeni ile eskinin çatışmasını, bu çatışma içinden filizlenen heyecan uyandırıcı gerçek sol, gerçek “toplumcu” sanatın doğuşunu da göreceksiniz.

Bir önceki yazım da Sanat Cephesi’yle ilgiliydi. “Tüm Zamanların En İyisi: Sanat Cephesi” diye başlıyordu. Yeni yılın ilk günü yılbaşı gecesi sonrası mahmurluğunda okumayı atlayanlar vardır aranızda, anımsatırım.