Ölü Toprağı

Memleketin üstüne toptan ölü toprağı atılmış. Her kesimde, her bölgede coşkusuzluk, ruhsuzluk… Kronik depresyon salgını halkı da bizleri de esir almış.

Buna ister depresyon diyelim ister başka şey kavramların önemi bulunmuyor. Belirtiler ortada: Bezginlik, isteksizlik, kararsızlık, heyecansızlık, uyuşukluk, karamsarlık… Her yeni iş önerisine “Hay Allah nereden çıktı şimdi bu!” diye yaklaşıyoruz. Bizi sevindirmesi, hareketlendirmesi gereken projeler sevindirmiyor, hareketlendirmiyor. Görevlere sarılmıyoruz, yükümlülüklerimizi durmadan aksatıyoruz. Emeğimizi sakınıyoruz, değer üretmekte zorlanıyoruz, sorumluluklarımızı erteliyoruz.

Coşku bir tek ayrılıkçı Kürtlerde var. DTP çevresinde. Kimliklerini kabul ettirmiş olmanın zaferi, daha ileri zaferlerin umuduyla bir tek onlar ayaktalar. Fakat bundan bize ne? Bu coşku kanalı Türkiye’de yirmi beş yıldır sol, sosyalist coşkuyu emip yok ediyor. Dipsiz bir kuyu gibi, kara delik gibi. Demek ki bize ne değil, bizi çok ilgilendiriyor. Bu coşkunun Türkiye’de sosyalist bilinci de, sosyalist heyecanı da yok ettiğini bilerek, katılmak şöyle dursun, o coşkuya karşı kesin tavır almalı. Yangını denetim altına almak için karşı yangın çıkarmalı.

Dinci siyasi gericilik ve tarikat cephesi: İlginçtir, o kanattan da pek az heyecan yansıyor. Bu iyi mi kötü mü kestiremiyorum. Dinci faşizm coşkusuz, tantanasız, gürültüsüz uyuştura uyuştura yayılıyor. Faşizmi örgütleyenlerin son derece ruhsuz hareket etmesi iyi bir şey gibi, ama bu laik cephedeki ateşi de söndürüyor.

Ulusalcılar: Dedik ya, onların ateşi de giderek sönüyor. Var olanı korumak üstünden bir heyecandı bu, saldırıya uğramaktan kaynaklanan savunmacı bir heyecan. Yine de heyecan heyecandı. Gerçek şu ki bizlerin, sosyalistlerin coşkusundan daha yüksek bir coşkuydu, bugün bile öyle olduğu söylenebilir.

Yine üzücü hakikat öyle ki, emperyalizm istediğini alıyor. Depresyonda tüketim azalmayabilir, tersine artabilir. Öyle de oluyor. Kapitalistler mallarını satıyorlar, Türkiye’yi bölge bölge, parsel parsel satın almaya devam ediyorlar, planlarını yürütüyorlar.

Bir dost şunu söylüyor, aslında herkesin bildiği şey: Sözlerimizi söylememizin önünde ne yasal ne fiziksel bir engel bulunmuyor, iyi kötü herkese her şeyi söyleyebiliyoruz. Ama geçmiştekinden farklı olarak sözlerimiz ruhlarda hiçbir yankı yaratmıyor.

Küçük Amerika olduk tam. Geçmişte söylerlerdi, Amerika’da komünistlerin propagandasına da örgütlenmesine de hiç zorluk çıkarılmazmış. Ama ezici çoğunluk bu yaklaşımı hiç mi hiç iplemediğinden sosyalist fikirler küçük bir aydın tabakası içinde kendiliğinden hapsolurmuş.

Aynı duruma düşeceğimize söyleseler 15-20 yıl önce hiç inanır mıydık? Fakat burada somut çelişkiler, hayatın sola dayattığı olanaklar çok daha büyük. Durumu kabullenirsek yuh olsun bizlere.

Coşku yoksa, bu coşkuyu örgütlemek gerek. Heyecan yoksa iradi çabayla yaratmak gerek. Kısır döngüyü bir yerinden kırmak gerek, kırılma noktasını bulmak gerek.

Bu yazıma bir yorum getirecekseniz, daha önceki bir yazıma bir forumda birinin eklediği gibi “ama nasıl?” türünden boş bir yorum getirmeyin lütfen. “Nasıl” üstüne ortaya birçok öneri döküldü zaten, bu portalda da bazı şeyler yazıldı, bir bölümü hayata geçirilmeye çalışıyor. Onları değerlendirin veya sizin varsa bir öneriniz, onu sunun asıl. Veya durum böyle değil, abartıyorsun deyip içimizi ferahlatın.