Okumuş Aptallara Oynayanlar

PERİNÇEK, ÇALIŞLAR, KÜÇÜK, PAMUK

AKP'ci internet sitelerinde bir süredir Doğu Perinçek ve Yalçın Küçük'ün bazı eski fotoğrafları dolaşıyor. Özellikle Abdullah Öcalan'la samimi pozları ilgi çekiyor. Söz konusu resimlerin neden özellikle şimdi gündeme getirildiği malum. Hemen belirtmeliyim ki Ergenekon operasyonuna başından beri karşıyım. Çünkü AKP ve Amerika karşıtlarını sindirmek, onların bir bölümünü rehin alma amacı bariz. Yargılanacak her grubun, her kişinin ayrı ele alınması gerektiğini düşünüyorum. AKP'ci medya adım adım gerçekleştirilen Amerikancı sivil darbeyi, giderek artan baskıyı ve ayyuka çıkan hukuksuzlukları örtbas etmek için tüm muhalif cepheyi çeteci ve suçlu gibi gösterme gayreti içinde.

Ama fotoğraflar da anılarımızı canlandırıyor, gözümüze batmaya devam ediyor. Perinçek'in o tarihlerde Öcalan'la "röportaj" yapmaya gittiğini herkes biliyor. Bunun gerçek bir röportaj olmayıp aralarındaki ittifakı güçlendirmeyi hedefleyen bir siyasi gezi olduğunu da ilgili herkes bilmekteydi. O görüşmelerin nasıl bir havada geçtiğini de değişik kaynaklardan öğrenmiştik. Yine de fotoğrafları görünce şaşırmadan edemedim. Perinçek'in Öcalan'a ne kadar sevgi dolu, şirince baktığını müşahede edince içimde tuhaf duygular oluştu. Bir tür kıskançlık. Çünkü Perinçek geçmişte veya yakın dönemde bizden yana hiç öyle sevecen bakmamıştı. Soldaki hiçbir unsura öyle şirin gülmemişti.

Fotoğraflara baktım baktım, sonunda geçmişte ona haksızlık yaptığımı, tüm solun ona haksızlık yaptığını düşünmeye başladım. Bunu ispatlamalıydım. Arşiv araştırmasına giriştim.

1978 ve 1979 yılına ait pek çok Aydınlık nüshasını taradım (TÜSTAV'a teşekkürler.) Yine hayal kırıklığına uğradım. Maalesef hiç haksızlık yapmamıştım. Şundan emin oldum ki, şimdiki AKP yanlısı basın da dahil olmak üzere Türkiye'de bir bütünlük, süreklilik ve tutarlılık içinde hiç bu kadar provokatif, hiç bu kadar asap bozucu bir gazete çıkarılmamıştır. Gerçi o dönem sağ sol arasında ve sol gruplar arasında aşağılama, karalama, abartma ve doğrudan yalana başvurma yaygındı. Şimdi de sol basında siyaseten yok sayma ve çarpıtmalar hiç eksik değil. Ne ki eski Aydınlık'taki çarpıtma ölçüsü bir tahrik virtüözlüğü boyutunda.

O dönemki gelişmenin özeti şu: Bunlar bir çizgi belirliyorlar, dışlarındaki tüm sola diyorlar ki, gelin bu çizgiyi benimseyin, bize katılın. Öbürleri buna yanaşmadıkça hızlı bir süreç sonucunda "sahte solcu" "faşist" "halk düşmanı tekke" gibi adlarla yaftalanıyorlar. Hır çıkıyor, kavga ve saldırılar başlıyor. Saldıran "halk düşmanları" gazeteden isim isim "teşhir" ediliyor. Aydınlık'a karşı tecrit etkili olmaya başlayınca bunlar bir yazı dizisi hazırlıyorlar. "Kontgerilla" dizisi. Bu yazı dizisi başlar başlamaz Aydınlık'a karşı çıkan herkes "Sovyet ajanı" olmanın yanı sıra, kontgerilla maşası durumuna düşüyor. Bir makalenin başlığı: "Kontrgerilla'nın Hücum Düdüğü ve Halkın Kurtuluşu Şefleri" İmza bildik bir isim. Tam altında bir yorum: Konya Ülkücü Gençlik Derneği'nden bir Ülkücü: "Açtığınız Bu Tartışma Türkiye İçin Yepyeni Bir Işık Olabilir." (31.8.1978)

Gazetedeki solla ilgili haberler neredeyse istisnasız aşağılamaya, hakarete, küçük görmeye, çarpıtmaya, gizlemeye ve bolca da yalana dayanıyor. Haberlerin ve yorumların ruhu o kadar belden aşağı ki, tükürüp küfredip veya af edersiniz başka türlü taciz edip kaçan, sonra yakalanınca da ben bir şey yapmadım, onlar kendi aralarında yapmışlardır diyen sapıklar kadar sinir bozuyor. Sonra başka yazı dizileri. Sonra daha fazla ihbarlar, öylece gidiyor. Nasıl bir ruh halidir bu, buna karşı nasıl tepkisiz kalınır ben dahi bilemiyorum.

Size en masumlarından ama günümüz açısından da önem taşıyan bir örnek. 7 Nisan 1978 tarihli Aydınlık. Makale başlığı: "İlhan Selçuk'a Mektup" İmza mı kime ait: Ufuk İlsever. Yazı şöyle başlıyor: "Sayın İlhan Selçuk, açık konuşmuyorsunuz. Ağzınızdaki baklayı çıkarmıyorsunuz. Türkiye'deki anarşiyi yaratanların 'bazı Asya ülkelerinden ilham aldıklarını' yazarken yüzünüz de hiç kızarmıyor. (...) Önce bir söyleyin bakalım, anarşiye karşı mısınız, yoksa anarşiden mi yanasınız?" Bunları yazdıktan sonra İlsever, Selçuk'u anarşiyi yaratan sol tekke şeflerini teşhir etmeye çağırıyor, ama onun bunu yapamayacağını ima ediyor. Çünkü İlsever'e göre Selçuk 9 Mart darbesini tezgahlayanlardan biridir ve o sıralarda THKO'cularla "düşüp kalkmakta"dır. Şimdi de Sovyet yanlısı bir darbeye "bel bağlamış"tır...

Gazetede yazan, çalışan, başka örgütlerden kopup Aydınlık'ta birleşmeye hararetle davet edip başka türlü tavrı faşistlikle bir gören bir çok ünlü isim, geleceğin "özgürlük" savaşçıları: Gün Zileli, Necmi Demir, İlkay Demir, Ömer Güven, Hadi Uluengin, Osman Ulagay, Gülay Göktürk, Alev Er ve nice önemli isim. Tüm bu, o zaman bile görmüş geçirmiş insanların toplu hipnoza uğradıkları ya da içeceklerine ilaç karıştırılarak zorla konuşturulduklarını kim iddia edebilir. Ama geçmişe ilişkin hemen hepsi o anlama gelecek ifşaatlarda bulunmakta, tüm suçu Perinçek'e atmaktadırlar.

Bunlardan biri günümüzün "özgürlük" aşığı ve o günlerde yayın diye ortaya çıkarılan zehirli kağıtların baskı sorumlusu Oral Çalışlar'dır. Genel yayın yönetmeni olarak önüne gelen haberlere o çıldırtıcı son katkıları yapan uzman kişi. Aksiyon dergisine verdiği mülakatta açık yüreklilikle hatalarını üstleniyor. (6.12.2004) İki yerde yanlış yaptıklarını söylüyor. Biri Amerikan darbesi adım adım gelirken onların hep Sovyetler'i baş düşman göstermeleri. İkincisi de dışlarındaki solla yeterince sıcak bir ilişki kuramamaları. Birazcık ihbar falan yapmaları. Onları da abartmamamız gerektiğini düşünüyor. Aksiyon dergisinin "Devrimci-gazeteci-yazar" olarak tanıttığı Çalışlar acaba, "yıllarca gündemde tutulan, Türkiye'nin İran olacağı, 'irtica'nın hortlayacağı 'öcü'sü hususunda ne düşünmektedir? "Ben hiç bir zaman böyle bir şeyin olamayacağı inancındayım. 10 sene önce de böyle düşünüyordum, 20 sene önce de böyle düşünüyordum, şimdi de öyle düşünüyorum" (...) "Gidişatı 'iyi' gören Çalışlar, muhafazakârlığı güçlü bir halk hareketi olarak addedip şunları söylüyor: 'Devletin solcuyu kullanması o kadar da zor bir şey değil. Çok da güçlü bir halk hareketi yok solun arkasında. Ama muhafazakârlığın arkasında her zaman bir halk hareketi var, bu bir halk şeyi zaten.'" Halkın neyi? anlamıyoruz ama, Çalışlar'ın hep birilerinin bir şeyi olduğu, solda onun gibilerin hep gemisini yürütebildiği bulanık bir ortam bulunduğu kesin.

Bir insan yedisinde neyse yetmişinde de odur sözünün beton gibi somut bir örneği. Amerikan darbesi yapılırken darbeyi yapacakları dost, devrimcileri ise düşman görüyordu. Otuz yıl geçmiş aradan. Şimdi dinci Amerikan darbesi yapılıyor yine ve iktidardakileri, Amerikancıları dost, iktidara muhalefet edenleri, devrimcileri, sosyalistleri düşman görüyor. Bir nebze değişim yok. Geçmişte solcuları ihbar ediyordu polise, şimdi yıllarca ekmeğini bolca yediği gazetenin yazarlarını, başyazarını ihbar ediyor. Çalışlar on yıl önce de bundan farklı değildi. Kendisinin sol bildiği bir çevrenin adamı olarak yazardı hep, doğrular ve gerçekler için değil. Kendisinin sol kabul etmediği herhangi bir çevrenin onun gözünde hiçbir haber ve yorum değeri, hiçbir onur ve saygınlığı bulunmazdı. Cumhuriyet'te ailecek teşkilatlarını kurdular. Tepkiler iyice yoğunlaşmasa kendi ayrılana dek sürdürürdü faaliyetini orada. Kimin aptal kandırma gücü var, onlar bir şekilde geniş bir piyasa ediniyorlar. Piyasası, ilişkileri güçlü olan kendine en aykırı görünen çevrede bile önemli yerlerde bulunabiliyor.

Hâlâ İP çizgisinde yürüyen veya hâlâ Çalışlar tipi insanları özgürlükçü, solcu sayan nitelikli, okuyan, doğru insanlık çizgilerini sürdüren tanıdıklarım, dostlarım var. Ama onlara aptal olduklarını söylemek zorundayım. Çünkü buradaki yanlış seçim ve körlük, zekanın özel bir bölümünün eksikliğinden kaynaklanıyor ve bulunmayınca bulunmuyor. Gönül almak için değil, içtenlikle itiraf ediyorum ki, sosyal zekanın bazı bölümleri dahil birçok zeka bölümü bende de eksik ya da kısıtlıdır. Başka deyişle o alanlarda ben de bir aptalım. Ama bunu bildiğim için ara sıra durup, ne yaptığıma neyi nasıl düşündüğüme bir bakıyorum. Sonra yoluma devam ediyorum.

Küçük ve Pamuk'tan daha az söz edeceğim. Küçük'ün fotoğraflardaki Öcalan'la ele ele gülümserkenki haline gıpta ettim. Ben onu televizyondan tanıyordum ve ele avuca sığmaz, haşarı tavırları, ani hareketleri ve patlayıcı konuşmalarından ötürü biraz ürküyordum. Ama içindeki o yumuşaklık, işte Öcalan karşısında açığa vurmuş özünü ve belki de kendisi hiç istemeden gerçek yüzü ortaya serilmiş. Küçük, Perinçek gibi inkar etmiyor, tüm ilişkiyi açıkça gözler önüne sermekten çekinmiyor. Daha sonraları generallere "hazretleri" demesinin de yandaşlarınca bir izahı bulunuyor. Aslında aptal olanlar için her şeyin izahı kolayca bulunuyor. Aptal kandırmaca yarışındayız ve bu alanda yüzlerce yıldızımız boy gösteriyor.

Perinçek ve Küçük, Çalışlar'a göre dakika başına, sayfa başına daha doğru şeyler söylüyorlar. Keşke doğru şeyler söylemeselerdi. Çünkü propagandalarıyla anti-propaganda yapan karizmatik insanlar bunlar. Liberal ve AKP'ci politikacılar muhalifleri "marjinal" "uç" "uçuk" kişiler gibi gösteriyorlar. Bu ikisi söz konusu pis taktiğin en güçlü kanıtları gibiler. Keşke Çalışlar'la hep aynı çizgide bulunsalardı.

Ya Pamuk! Onun dehası tartışılmaz. Necati Doğru'nun yazdığı gibi ikinci Nobel'ini pazarlamacılık dalında alacak. Tüm dünyada ötekilerinkinden yüzlerce kat kalabalık bir hayran kitlesi bulunuyor. Bizde de kitapları kapışılıyor, beğeniliyor. Çokları romanlarını akıl kovan, sinir bozan, edebiyat kaçıran cinsten bulsa da, yazar çizer camiasına bakın, edebiyat camiasına bakın, destekçileri baskın durumda. Genel yayın müdürleri, tv yorumcuları, ağır eleştirmenler arasında çok tutuluyor. Pamuk, zamanın ruhsuzluğunu mükemmel temsil eden bir idol. Zamanın sadece kötücüllüğe çalışan aklını yücelten bir örnek. Zamanın en büyük aptal avcılarından

Bu yazıyı ötekileri eleştirdiğim doğrultuda biraz aşağılayıcı bulduysanız kusuruma bakmayın. Savunma hakkımın küçük bir bölümünü kullandığımdandır.

NOT: TKP ile eski TKP'yi karşılaştırdığım yazımı okumak için http://www.kaanarslanoglu.blogspot.com/ adresine tıklayabilirsiniz.