Kılıçdaroğlu soL Portalı Okuyor mu?

TKP’ye sempati, çalışmalarına saygı giderek artıyor da, bazı dostlar “Siz baştan isimden kaybediyorsunuz” diyorlar. İsim bir yere kadar etkiler, diyorum ben de en doğru duruş nerede, siz ona bakın. Doğru da söyleseniz, uçtasınız, aşırı görülürsünüz, diye yanıtlıyorlar. Merkezde, merkez solda konumlananın, CHP’nin, Kılıçdaroğlu’nun her zaman size karşı artısı bulunur... Eğer merkezde bulunmaksa tüm sorun, biz de “merkez komünist”iz diye cevaplıyorum. Gülüyorlar. Bu tabii şaka, ama gerçek payı yüksek bir şaka. Yine de şaka.

Kılıçdaroğlu diyor ki, modelimiz İngiliz İşçi Partisi. Sonra da şu an Türkiye’de en yakıcı sorun görülen Kürt sorununu çözebileceğini buyuruyor. Nasıl? İngiliz İşçi Partisi’nin yöntemiyle mi, yoksa o partinin emriyle mi? Arada büyük fark bulunuyor çünkü. İngiliz İşçi Partisi, emperyalizmi yöneten merkezlerden biri. Bir katliam makinesi. Irak’ta 1.5 milyon insan öldürmüş. Afganistan’da on binleri öldürmeye devam ediyor. Geçmiş kitle kıyımlarının hesabı yok. Kılıçdaroğlu İşçi Partisi’nin yöntemini kullanacaksa, 1.5 milyon Kürt öldürmeyi de göze almış olmalı. Bir yerlerde bunun da hesabı yapılmıyor değil, yazınsal fantezi peşinde koşmuyoruz.

Eğer İşçi Partisi yöntemini değil, onun emrini uygulayacaksa Türkiye bölünmeye daha hızlı bir biçimde yol alır. Hangisi? Hem o, hem bu. Kılıçdaroğlu oy için, seçim patlaması için ne gerekiyorsa öyle konuşuyor. Hesapsız, kitapsız öylesine konuşuyor. “Demokrasi” için İngiliz ve Alman sosyal demokrat partilerini model almak… Son derece yaygın bir liberal kalıp. Mantıksal tutarlılığı ise on iki yaşındaki bir çocuğun bilgisiyle çözülecek kadar zayıf. Ama o “merkez”de ya! Onun söylediği ne kadar tutarsız da olsa, şartlanmış kitleler: Bugün için doğru bu!

Türkiye’de ve dünyada solsuz hiçbir problem çözülemez, Kürt sorunu hiç çözülemez, dediğimizde biz aşırı uç oluyoruz, marjinal kabul ediliyoruz. Tek çözüm sosyalizm mi diyorsun, bitmişsin. Merkezde dur istediğin kadar saçmala! Alkışlanırsın.

Tek çözüm sosyalizm, bunda ısrarcıyız. Ancak çözüme yakın noktalara, kısmi rahatlamalara da solun güçlenmesiyle ulaşırsın. Solun güçlenmesi demek sol bakış açısının, sol eylemliliğin güçlenmesi demek.

CHP’nin yarattığı yeni heyecanı kıskanıyor değilim. Aksine hoşnutluk veriyor bu bana. Kılıçdaroğlu’nu sempatik buluyorum, güçlenmesini istiyorum maksadım alay, küçümseme değil. Ama Kılıçdaroğlu bir şeyler yapacaksa zaten solcu olanlarda geçici rahatlamalar, hayaller yaratma peşinde koşmasın. Zaten solcu olanların oylarına oynamasın. Başarabiliyorsa sağcıların oylarını kapsın AKP’den oy yürütsün, başarı budur. AKP’den kaptığı oyları da onları solculaştırarak kapsın, kendi sağcılaşarak değil.

Hem biliyor musunuz, oy meselesi başka bir şey. Kimsenin oyunda gözümüz yok. Seçim gelince konuşuruz oyları. Türkiye’de seçim 4-5 yılda bir yapılır ve tüm bu arada siyaset ve demokrasi diye en çok oy konuşulur. Aylar, yıllar sonraki oy oranları… Bırakalım oyları. Bugün 100 bin oy almış TKP ile 8 milyon oy almış CHP’nin toplumsal muhalefet düzeyi neredeyse eşit. O beğenilmeyen medya desteğini çekin, durum böyle. Toplumda farklı siyasal seçeneği yükseltmek sadece oyla mı olur? İşyerinde, mahallede, sokakta, üniversitede, dernekte, sendikada, örgütte muhalefet nerede, karşı seçenek nerede? TKP ne kadar yapabiliyorsa CHP de o kadar yapabiliyor, hatta daha azını yapıyor.

Böyle bir siyaset anlayışıyla sağcılardan seçmen çalarak oy artırmak mümkün mü? Pek az. Sadece bırakmış solcuları, yorulmuş sosyalistleri çalabilirsiniz.

Derim ki, her kurumun, her kişinin misyonu farklıdır. Herkes kendi misyonuna uygun hareket edecek. Hem kendini yeri geldiğinde sosyalist diye tanımlayacaksın, hem de sadece seçim zamanı değil, tüm zamanlar boyunca pasifçe CHP’yi destekleyeceksin. Sosyalistlere, komünistlere küçücük bir manevi, maddi desteği esirgeyeceksin, Kılıçdaroğlu heyecan yarattı diye göklere uçacaksın. Bırak sosyalizm iddianı, ondan sonra yap bunu. Yorulmuş, uzlaşmış sosyalistlerin değil, muhafazakar insanların gönlünü, onları solculaştırarak kazan, helal olsun. Yoksa bize işporta siyaset kakalama. Bizim en ufak yanlışımızı acımasızca yüzümüze vururken işkembeden sallayanların şakşakçılığına soyunma. Bırak “merkez sol”culuğu “merkez sol”cular yapsın.

Kılıçdaroğlu Zaman okuyormuş! Okusun tabii, ama niye soL Portal okumuyor, onu destekleyen sosyalistlere bunu sormalı. Zaman okuduğunu göğsünü gere gere söylediğinde biz de onun yanlış şeyler okuya okuya cahilleştiğini, cahilleştikçe gericileştiğini söyleyeceğiz. Kılıçdaroğlu cahilleştiği için sendikalarla “işverenin” artık uyum içinde çalışması gerektiğini vaaz ediyor. Bildiği halde bilmiyor ki, Türkiye’de sendikalı işçi sayısı %10’un altına düştü. Sendika mı bıraktı o uyumlu işverenler, baskıyla, işten atmalarla. “Laik”iyle, millicisiyle, dincisiyle hep birden ümmet toplumu yarattılar. Yakında sendikalı işçiler %0’a inecek, işte o zaman tam uyum sağlanacak.

Bizim misyonumuz da bu! Gerçekleri kolaycı “sosyalistler”in yüzüne çarpmak. Bizim işimiz oyla moyla değil, gidin tepe tepe verin oylarınızı Kılıçdaroğlu’na. Ama seçime daha aylar var. Önce işyerinizde, mahallenizde, sokakta, dernekte azıcık etkinlik göstermeye ne dersiniz? Çok mu heyecanlandınız CHP’yle, bırakmayacak mısınız onu, o zaman CHP’ye bir şeyler yaptırın.

Kötü polisin bunalttığı bedenlerimizin iyi polisin molasına ihtiyacı var mı, yok mu? Evet, var. Fakat iyi polisin gelmesi için kötü polise azcık direnmek gerek. İyi polisin daha uzun kalması için de böyle bir güç sergilemeniz gerek.

Zor mu geldi? Kolayı var. Siz de Zaman okuyun yeni lideriniz gibi.