Kanı Durdurmak ve Vesayet

Şimdi de gündemimiz “Akan kanı durdurmak”. Kimileri kanı durdurmaya çalışıyor, kimi buna karşı çıkıyor, kimi bin dereden su getiriyor. Bazıları için yaşam ne kadar basit ve saflaşmalar ne kadar yalın! Akan kanı durdurmaya çalışanlar demokrattır, öbürleri de faşist.

Trafik kazalarında bu ülkede kaç kişi ölüyor, kaçımız biliyor ve kaçımızın umurunda? Yılda ortalama 8 bin kişi trafikte yaşamını yitiriyor. Devletle PKK arasındaki çatışmalarda aynı dönemde ölenlerin en az beş katı insan demek.

Trafik kazalarındaki ağır yaşam kayıpları ki, Osmanlı’dan beri girdiğimiz tüm savşalardaki kayıplarımızı katlamaktadır hiçbir zaman ulusal gündemin ilk sıralarında yer bulmamıştır. Neden mi, gayet açık: Trafik kazaları görünüşte siyasi bir sorun değildir. Trafik kazalarında sağ sol, milliyetçiler hainler, Kürtler Türkler, şeriatçılar laisistler gibi saflaşmalar yaşamayız. Hiçbir siyasi akım bu sorunu temel meselesi saymaz. Hiçbir aydın bu iş için yıllar boyu imza kampanyaları düzenlemez. Bu konuda çalışma yapmak kimseye siyasi bir kazanç sağlamaz, kimseyi gündemde önemli bir yere getirmez.

Demek bazılarının sorunu akan değilmiş.

Mevcut yasalar çerçevesinde bir siyasi irade, kayıpları birkaç ayda onda birine indirebilir oysaki. Fakat bu irade otomativ sermayedarlarının, petrol firmalarının kazançlarını önemli ölçüde düşürecek, dahası ekonomide birkaç yıl sürebilecek bir krize mal olabilecektir. O yüzden böyle bir irade gerçekleşmez. Hiçbir sanatçı, hiçbir aydın da kaybettikleri yakınlarının cenaze törenlerinden ayrıldıktan sonra bu konuya kafa yormaz. Sezen Aksu dahil.

Demek ki bazılarının sorunu kan tutması değilmiş.

Şimdi de açılımı örgütleyen, destek veren ve kanın durması için çaba gösteren baş karakterlerin kan tablolarına bakalım. ABD mi kan istemiyor? Politikasının özü kandır ve son yirmi yıldır “demokrasi” götürdüğü her yer kan gölüne dönmüştür. AKP? Yandaş medyanın bir ay öncesine dek manşetlerine bakın. Ne kadar PKK’lı ölmüşse o derece bayram yapan bir zihniyet. Geriye askerlerle PKK kalıyor. İki tarafın da önlerine konan senaryoyu oynarken ne derece zorlandıkları ortada. Arada kaçınılmaz isyan replikleri, yabancılaşma efektleri de bulunucak. Açılıma karşı çıkan MHP ve CHP’nin kan tabloları da bellidir.

Endişe, kanın artması ihtimalinedir. Ayrıca endişe daha çok köleleleşmeye, daha çok sömürgeleşmeyedir. Köleliğe ve sömürgeciliğe koşulsuz boyun eğmek az bir ihtimalle bize beş altı yıl nefes aldırır, ama sonrası daha beter çatışmalardır.

Peki her şeyi bildiklerini sananlar, birçok aydın, birçok sanatçı neden bu gerçekleri göremiyor? Siyasi akılsızlıktan.

Gazete, kitap okuyan televizyonlardaki yorum programlarını izleyen siyasetle az buçuk ilgilenen biraz öğrenim görmüş herkes kendini bir numaralı uzman sanıyor ve “bağımsız” fikirlerini ifade ediyor. Biraz yükselin, bir tepeden bakın, “bağımsız fikir” oluşturduklarını sananlardan oluşan bu yığının birilerinin vesayeti altında, başka deyişle birilerinin uzmanlığını, hamiliğini seçmiş onların fikirlerini yineleyen kısıtlılar sürüsü olduğunu görürsünüz.

Şimdi desem ki ben, boş verin bağımsız düşünmeyi falan, TKP’yi izleyin TKP sizin görmediklerinizi görüyor, sezemeyeceklerinizi seziyor, yalnız bugünkü çıkmaz yollarınızı değil üç yıl sonra düşeceğiniz batağı da gösteriyor… bırakın siyaset bilirmiş gibi yapmayı, TKP’ye güvenip teslim olun… küplere bineceklerdir, çılgına döneceklerdir. Bize aptal dedi, düşünmeyecekmişiz, birisinin birilerinin vesayetini kabul edecekmişiz... Bu ne demokrasi düşmanı bir kafadır, bu ne insanı küçümseyen bir çağdışılıktır!..

Şimdiki halleri nedir peki? Onları kullananlar, peşlerinde sürüleştirenler, onları ne yerine koymakta, ne değer vermektedir?

Sosyalizm ütopik bir çözüm değildir. Kan siyaseti yapanların yufkayürek festivali ve bunlar gibi yüzlerce faşingtir gerçekle bağı bulunmayan hayaller. Kara ütopyalar...

İnsanlara hallerini göstermek ne kadar zor! Gerçek çözümü kabul ettirebilmek… Sosyalizm insanlığın giderek ağırlaşan genel ve özel tüm sorunlarının en gerçekçi ve en acil ele alınması gereken çözümüdür.