Halkın Talepleri Klişesi

"Halkı kazanabilmek, örgütleyebilmek için onun talepleri doğrultusunda çalışmalı." "Seçimde yüksek oy almak için halkın taleplerinden yola çıkmalı." İlk duyuşta doğru geliyorlar kulağa değil mi? Bir bakıma gerçekten de doğrular. Peki halkın talepleri bizim taleplerimizle uyuşmuyorsa? Ve daha önemlisi: Halk kim?

MHP'li bir politikacı TV'de konuşuyor: Sürekli Anadolu'yu geziyor ve halkla konuşuyorlarmış. Milli sorunlardan söz ediyorlarmış, vatandaş ilgilenmiyormuş. PKK'ya getiriyorlarmış lafı, hayır umurlarında değil. Yolsuzluklar konusunu açıyorlarmış. Hiç alaka yok! Halkın derdi bugünkü ve bir de yarınki mali durumuymuş. MHP'linin bundan çıkardığı sonuç: Halk kavga istemiyor. Geçim derdine derman olacak politikalar yürütmeli!

Melih Aşık'la konuşuyoruz, bazı saptamalar yapıyoruz: Amerikan karşıtı bir politika doğru bir politika olur, ama halkın büyük çoğunluğu böyle bir politika yürüten partiye oy vermez. Laiklik konusu: Çok hayati bir konu, ama halkın büyük çoğunluğu dini işine geldiği, istediği gibi yaşamak istiyor, laiklik falan derdi değil. Demokrasi? Halkın büyük çoğunluğu telefonlar elbette dinlenebilir diyor, 1 Mayıs'ta Taksim'e çıkan da pekala dövülebilir...

Bir de parlamenter demokrasilerde "kararsız seçmen" diye bir grup dolaşıyor ortada. Partilerin az çok "kemik" oyları mevcut da, dönemden döneme yüzde on beşle otuz arasında değişen bir halk kesimi "kararsız". Şimdi Türkiye'de yüzde otuza varmış kararsızlar. Kararsız seçmeni en karaktersiz seçmen diye de niteleyebiliriz. Bu seçmen için sadece kısa dönemli çıkarları önemlidir çünkü. Ülke satılmış, kültür üç yüz yıl gerilemiş, hiç umurunda değildir. Soruna iyi yanından bakarsak, işte o kararsızlar bir bakıma da "demokrasinin" güvencesiymiş. İşlerin çok kötüye gitmesine, siyasetin fanatizme savrulmasına işte bu kesim engel olurmuş. Belki biraz doğru. Yine de bu güzel niteliklerinden şimdiye dek pek de yararlanamadığımızı itiraf etmek gerek.

Başka bir tartışma sırasında bir dost da şunu söyledi: Solcu politikacılar, solcu yazarlar hep halk adına bir şeyler istiyorlar ülke adına kaygı duyuyorlar. Hiç inandırıcı olmuyor. Kendileri için ne istiyorlar, kendi derdimiz nedir, bunlar söylenmeli. Evet doğru. Bir de altı çizilmesi gereken başka bir doğru: Biz halk değil miyiz? Bu ülke vatandaşı değil miyiz, vergi vermiyor muyuz, üretmiyor muyuz, bu ülkede yaşamıyor muyuz? Halktan sayılabilmek için illa yüzde onları aşmamız, daha fazla halk olabilmek için de o kararsız ve karaktersiz yüzde otuzun içinde bulunmamız mı gerekiyor illa?

Siyaset yapmak demek illa yüzde kırklar dolayında oy alıp iktidar olabilmeyi hedeflemek midir? Ona da kafa yormalı, ama kendi isteklerimizden vazgeçip, kendi sorunlarımızı unutarak değil. Üstelik herkes aynı çizgide yürümek zorunda mıdır? Yüzde kırkı hedefleyen solcular kafa yorsun bunu nasıl gerçekleştireceklerine. Sorarlarsa biz de fikrimizi söyleriz.

Ne var ki ben de halktan biriyim ve öncelikle AKP'den kurtulmak istiyorum. Ülke yarı sömürgeydi, tam sömürgeleştirilmesine engel olmak istiyorum. Ayrıca uzun vadede değil, kısa veya orta vadede bu kapitalist sistemin de yok edilmesini talep ediyorum. Eşitlikçi, adaletli, kurallı, düzgün bir toplumda yaşamak istiyorum. Bunlar için yaşam kalitem epeyce düşecekse şimdiden razıyım. Bir de edebiyatçı yurttaş olarak piyasacı liberal görgüsüzlerin hegemonyasından kurtulmak, özgür edebiyat ortamında yaşamak istiyorum. Halkım ve bunları talep ediyorum.

Kapitalizm halkın doğal ihtiyaçlarına göre mal üretmiyor. Önce talep yaratıyor, büyük oranda yapay talepler yaratıyor, sonra malını satıyor. Bizim yapmamız gereken doğal taleplerimizi, kendi taleplerimizi önemsemek ve öne çıkarmak.