Frankfurt Görgüsüzlük Fuarı

Onca tartışma arasında başladı ve bitti. Edebiyat pazarı kendine yakışan bir isimle, Orhan Pamuk'la açıldı, edebiyat tüccarlarının yeni ince girişimleriyle devam etti...

Türkiye'deki liberaller sağcısıyla solcusuyla görgüsüzdür. Pamuk ve benzerlerinin katlanılmaz bayağılıkta romanlarına, tiksindiricilikte onları bile gölgede bırakan reklamcılıklarına çanak tutmakla bunu kerelerce kanıtlamışlardır. Avrupa entelijansiyası ise atalarının kültürel mirasını savurganlıkla yiyen sosyopatlardan oluşuyor. Son altmış yılda onları az çok hizaya getiren beğenmediğim-iz sosyalist bloktu, şimdi o da yok. Tüm sosyopatlar gibi bu süprüntüler de tüm olası potansiyel zekalarına, tüm bilgi birikimlerine karşın sonuçta cahil ve kısıtlıdırlar. Çünkü sosyopatlar zekalarını ve bilgilerini olumlu yönde kullanamazlar. Gerçekleri ve güzellikleri hakkıyla göremezler. İfade ettiğim şey bir hakaret değil, bilimsel bir gerçektir.

Fuara katılıp katılmama tartışmaları henüz başlamışken Leyla Erbil'in katılmayacağını açıklaması benim için iyi bir bahane yaratmıştı. Bahane diyorum edebiyatçıların, yayıncıların yoğun bulunduğu ortamlar ruh durumuma iyi gelmiyor. Peki daveti kabul edip gitseydim ne kazanacaktım? İşin gerçeği onu da düşündüm. Bedava bir seyahat. İyi kötü seyahat edebilecek param var. Ayrıca ne kazanacaktım: Bir okuma etkinliği. Beni dinleyecek olası kişiler yazılarımı zaten okuyorlar, eğer Frankfurt'tan özel bir talep varsa, sonra da bana iletebilirler, giderim. Başka?? Belki birkaç yayınevi kitaplarımla ilgilenebilirdi. Boyuma posuma bakarak ilgileneceklerse bu bir saçmalık. Almanca'ya bir romanım çevrildi ve şimdiye dek 300 adet sattı satmadı. Avrupa okurunun düzeyi bu. Avrupa okurunun düzeyi Pamuk'un nobelinden belli. Sonuç olarak oraya gitsem Avrupa panayırındaki şaşkın bir doğulu küçük tacir gibi dolaşacaktım. Ne kadar onur kırıcı!

Medyada ve edebiyatta toplumdaki sayılarıyla açıklanamaz oranda yoğun ve etkin bir liberal hakimiyeti kurulu. Dürüst insanlar bu gerçeği görüyor ve yorumlamaya çalışıyorlar. Doğrudan CIA ve Avrupa gizli servislerinin işidir diyenleri duyuyorum. Bazen insana abartılı geliyor, fakat serinkanlı düşününce de en büyük olasılık bu. Söz konusu servislerin yönlendirmesiyle gönüllü işbirlikçilik hali: O da büyük etmen ve bu ruh halini "Karşıdevrimciler" romanında açımlamaya çalıştım. Yalçın Küçük'ün Sabetaycılar açıklaması?! Saptırıcı ve patolojik, ama onun bile gerçeklik payı mevcut.

Benim yeni bir açıklamam var: Görgüsüzler dayanışması. Evet, şaka değil, üstünde düşünün. Şimdi bu çok bilmiş, çok kültürlü görünen liberal güruha bir bakın. Aslında acınacak haldeler. Edebiyatı seviyorlar, ama anlamıyorlar. Felsefeye heves ediyorlar, kafaları basmıyor. Siyaseti deniyorlar, hep yanlış yerde duruyorlar. Çünkü sosyopatlar. Çünkü ruhlarında habis yanlar ağır basıyor. Habis ruhlu insanlar, yineliyorum, olası potansiyel zekalarına, üst üste yığılmış bilgi kalıplarına karşın onları kullanmaktan acizdirler. Toplumcu söylem kullanırlar, toplumcu olamazlar. Estetik derler, güzelliğe ulaşamazlar. Cin zekalı ve derin birikimli görünürler, ama donuk zekalı ve cahildirler. Eğitilmek için her türlü imkan önlerindedir, lakin görgüsüz kalırlar. İnsanların tek tek bu küçük küçük görgüsüzlükleri piyasaca birleştirildiğinde ortaya devasa bir görgüsüzlük kütlesi çıkar. En kötüsü tüm cahil ve donuk akıllılarda görüldüğü üzere bu incitici gerçeği söz konusu kesime anlatmanızın da bir olanağı bulunmaz. Her şeyi gördüğünü, her şeyi bildiğini sanan bir insanı ikna etmeniz pek zordur. Ama onlar birbirlerini iyi tanır ve aralarında pek iyi anlaşırlar.

Enver Aysever fuar pazarlamacılarına karşı etkin bir kampanya yürüttü. Onu ve fuara tepkisel nedenle katılmayan tüm edebiyatçıları (Latife Tekin dahil) kutluyorum, hepsine sevgilerimi, saygılarımı yolluyorum. Tabii bu katılmamada AKP'ye karşı tepki gerekçesi öne çıkarıldı. O da bana göre doğru ve haklı, ama ben bu öne çıkarmaya da katılmıyorum.

Edebiyatı asıl zehirleyen piyasacılıktır. Liberal piyasacılık, dinci piyasacılık olduğu gibi cumhuriyetçi piyasacılık, hatta radikal sol, sosyalist piyasacılık da piyasacılıktır. Piyasacı edebiyatçıyla gerçek edebiyatçı arasındaki fark nedir öyleyse? İyi yazar, iyi eleştirmen, iyi okur yazıya bakar, yazının evrensel ve felsefi duruşuna, kalitesine... Ötekiler yazara bakar, yazarın ilişkilerine, dönemsel duruşuna. İyi edebiyat en iyiye erişme gayretiyle yaratılır, ötekiler büyük ya da küçük herhangi bir piyasanın talebine karşılık gelsin diye...