Ekranların Acımasız Profesörleri

Mümtaz’er Türköne “Darbeyse, evet, darbe, alın size sivil darbe” buyurmuş. Hiç değilse dürüst, yaşananları hâlâ “demokrasi”yle açıklamaya çalışanlardan daha akıllı bir dışa vurum sergiliyor. Fakat “İntikam duygusunu” açık seçik ilanına aynı ölçüde olumlu yaklaşamayız. Türköne hiçbir özgünlüğü bulunmayan sıradan bir zalimdir. 12 Eylül Amerikancı faşist darbesine dek tüm solcuları komünist, tüm komünistleri öldürülmeyi hak eder gören bir intikamcıydı. Sonrasında “biz içerdeyiz, fikrimiz iktidarda” diyenlerden. 90’lı yıllarda bu kez farklı şekilde muhaliflere, solculara, Kürtlere intikam duyguları saldı. Şimdi asker düşmanı kılığında. Böyle tipler ortalık süt liman kesilse yine bulurlar nefret kusacakları bir hedef. Hiç olmadı, futbol fanatiği kesilir, arkada durup tribünleri kışkırtırlar.

Celal Şengör, 12 Eylül ve Kenan Evren’i savunmuş. İroni, şaka yok, düpedüz savunuyor. Yakıştı. Böyleleri espri, şaka da yapamaz zaten. Depremlerden müthiş bir zevk alan adam. Neymiş, “Mesleğini öyle seviyormuş ki, felaketler bile onu heyecanlandırıyormuş.” Çıksa bir psikiyatri alimi, dese ki mesela, “Breivik’in cinayetleri beni keyiflendiriyor, onda müthiş bir doğal refleks görüyorum!” Ne düşünürdünüz? Alçaklar alçağı Breivik hiç değilse bir ceza yiyecek (yaptığının karşılığı olmasa da), bunu göze almış. O caninin kan dökümünden neşelenen profesöre ne teşhis koyardınız?

Sosyal Zekâları Yerlerde Sürünenler
İnsan zekası göreli bir kavramdır. Bir konuda pek akıllı olan başka bir konuda aptal gibi davranabilir. “Davranabilir” eksik kaçtı, ne yazık ki genellikle böyledir gerçek. Kendi konusunda deha bir fizik profesörü sosyal konularda sıradan bir vatandaş kadar kullanamaz zihnini. Ta o zamanlarda, deprem nedeniyle televizyonlara çok sık çıktığı dönemde görmüştük bu yanlışı Şengör hakkında. Bu adam çok iyi bir deprem uzmanı olabilir, ama “halden anlaması” sıfır. Sosyal zekası vasatın çok altında. Toplumun travmasıyla kafa buluyor. Dolayısıyla bu kişi depremi bile anlatmamalı halka.

Ama anlattırırlar. Yazdırırlar, üstelik star yaparlar. Maksat bilgi, bilim gelişsin değil, kavga çıksın, seyirlik olsun, rating alınsın. Değişik kanatlardan zenginsever, yoksula acımaz, hep güçlüden yana, şiddet körükleyici, düşene tekme atan böylesi okumuş kuşaklar sürüklemiştir ülkemizi Amerikancılığın bu kez bir başka dinci kesiminin tuzağına.

Buna Dürüstlük Denmez
Dürüstlük mü? Tüm insanlarda var saldırganlık içgüdüsü. Tüm insanlarda var zayıfları aşağılama, acı çekenlerin hisleriyle mutluluğa gark olma. Daha ne “aşağılık” hisler var, dizi dizi. Bunları açığa vurmayız. İki yüzlülüğümüzden, sahtekarlığımızdan mı? Tam tersine, çoğu kez daha gelişmiş insani yetilerle donandığımız için. Bunu frontal korteksimiz sağlar. Vicdan denilen şey orada yerleşmiştir. Bir düşmanımız çok zor bir duruma mı düştü, hayvani yanımız göbek atmaya başlar, vicdanımız “ayıp” der, hiç değilse “sus”.

Belli bir yaşa dek gayet iyicil, halim selim yaşamış bir kişi, bir frontal korteks hasarıyla (tümör, kanama, travma vb.) birden bire kaybeder denetimini. Tamamen “dürüstleşir”. İçinden nasıl geliyorsa öyle konuşmaya, öyle davranmaya başlar. O bir hastadır.
Peki ya doğuştan frontal yetersizlikle dünyaya gelenler? Onlar için yapacak fazla bir şey yoktur ve ne yazık ki siyaset dünyasında böyleleri çok kalabalıktır.

Bizler ki, tek parti diktotaryasının “sinirli şefi” hastalandığında, gizli gizli bile buna sevinemeyen, acımasızlıkta hiçbir yetenek göstermeyen insanlar olarak, bu gaddar çoğunluğa karşı işimiz zordur, çok çok zordur.