Düzce’de Jandarma İşçilerin Direnişine Destek Verdi

Düzce’de geçtiğimiz pazartesi günü Mas-Daf adlı fabrikada sendikalı 109 işçinin bir saat içinde ihbarsız ve tazminatsız olarak işten çıkarılması organize sanayi bölgesini karıştırdı. İşçiler kendilerini fabrikaya kilitleyerek direniş başlattı.

Olay yerine gelen jandarma ekipleri atılan 109 işçiye karşı bölgede sendikasızlaştırma faaliyeti yürüten patronlardan 109’nu gözaltına aldı. Hatta bir jandarma komutanı işveren temsilcisini tartaklayarak şöyle bağırdı: “Önce DESA, sonra Termo-Makine şimdi de, Mas-Daf. Buraları karıştıran sensin. Ne istiyorsun işçilerden? Sendikalaşmasınlar mı, örgütlenmesinler mi? Aldıkları üç kuruşun sonrasını düşünmesinler mi? Köle toplumu mu yaratmak istiyorsun söyle, yoksa ümmet toplumu mu?”

Patronlar akşama doğru gruplar halinde serbest bırakıldılar, ama temsilcileri sabaha kadar karakolda tutuldu. Fabrika önünde toplanan patronlara başka fabrikalardan ve şehirden de destek geldi. Jandarma bu kez daha nazikti, ama “hey sen, kimliğini göster! Kaldırımdan aşağı inmeyin” yolunda dokundurmalardan da geri kalmadı. O günden bu yana çadır kurulması da engelleniyor. Geceler özellikle… Nöbet bekleyen patronlar için çok zor geçiyor.

O soğukta ve yağmur altında ve hele akşamları işverenlerin gösterdiği dayanışma duygusu görülmeye değerdi, değer.

Tabii buraya kadarı zaytung.com sitesine layık şaka haber.

Gerçeği işçilerin kendilerini fabrikaya kilitlemelerinden itibaren tam tersinden okuyun. Bahsi geçen temsilci de elbette işçilerin tarafından, DİSK bölge temsilcisi Talat Çelik. Adamı gözaltıkoliğe çevirdiler. Hangi işyerinde bir şey gelişse tepesindeler. Suçu büyük: İşçileri sendikalaştırmaya çalışmak. Patronlar da büyük mücadele veriyorlar, haklarını teslim etmek gerek. İki yüzyıl önceki Avrupa sermayedarlarından daha gözüpekler. Avrupalılar sendikasızlaştıramamış, biz başaracağız diyorlar.

Peki olayın jandarma faslı şaka değil gerçek çıkamaz mıydı? Fantastik manada mümkün, aslına ben hiç rastlamadım. Akla doğru gibi gelen şeyler siyasetin çıkarlar çatışmasında sadece bir şakaya dönüşür. Sonuç itibariyle solcular ve yoksullar daima ezilmelidir.

Şu ülkede bunca yıl hak ve emek mücadelesi verilir. Jandarma genelde hak ve emek mücadelesi verenleri önce terörist, yakıştıramadıysa provokatör gibi görür. Böyle olmadığını anlayıncaya kadar insanlar bayağı bir eziyet çekerler, gözaltına alınırlar, hatta tutuklanırlar, sonra hep iş işten geçtikten sonra olay anlaşılır! Hak ve emek mücadelesi verenlerin, anti-emperyalist mücadele verenlerin, sosyalizm için uğraşanların önce suçlu görülmeleri şarttır. Sonra kendilerinin suçsuzluklarını ispat ederler.

Jandarma evet, İçişleri Bakanlığı’na bağlı. Ama orduya, Genel Kurmay’a da bağlı. Bırakın işçi direnişlerini, ülkenin dört bir yanında tabiat katlediliyor, ülke katlediliyor. HES denen felaketten bahsediyorum. Oralardaki sıradan vatandaşlar, köylüler kendilerini makinelerin önüne atıyorlar. Kolluk güçleri ne yapıyorlar? Olay büyümesin, bunun önlemlerini alıyorlar. Çünkü tüm dünyada olduğu gibi bizde de emekçilerin, bu ülkenin gerçek sahiplerinin, yurtseverlerin dayak yemesi, içeri atılması “olay” değildir. Ülkenin bugününün ve geleceğinin satılması “olay” değildir. “Olay”, yani kamu düzeninin bozulması, şirketlerin çalışmalarının engellenmesidir. Nasıl çalışırlarsa çalışsınlar.

Ulusalcı kesimin yavaş yavaş aklı başına geliyor. Ordudan yana sol hayaller yaymanın çıkmaz yolda çamura sapladığını umarım yakında iyice anlayacaklardır.

Televizyonlarda durmadan askeri vesayetten bahseden sahte liberal şarlatanlara zaten bir şey demiyorum. Askeri vesayet azalıyormuş. Vasiliğe soyunan hep sizdiniz, sizsiniz. Vasiliğin gerçek hayatta karşılığı bu yukarda yazdıklarımdır ve böyle bir vesayet asla azalmamaktadır.