CHP’lileşmekle AKP’lileşmenin Mantık Düzeneği Aynı

Sosyalistlerin CHP’lileşmesinden bahsediyorum, baştan belirteyim. Sıradan insanları kast etmiyorum. Bu bir.

CHP ile AKP arasında çok önemli farklar bulunduğunun elbette bilincindeyim, bunun bilincinde olmamayı ben de gafletten sayanlardanım. Her şeyden önce biri iktidar, öteki muhalefet. Yok CHP de devlet partisi olması hesabıyla iktidardaymış… Bu tezleri tehlikeli bulanlardanım. Üstelik Amerikancı-dinci faşizm hiç de hafife alınabilecek, öteki merkez sağ güçlerle bir sayılabilecek şey değil. Ayrıca CHP yine de bir “solumsu” parti olması dolayısıyla, tabandan tepeye pek çok solumsu veya solcu insanı, onların çabalarını içeren bir parti.

Bu yazıda kendini “sosyalist” olarak tanımlayan insanların, nasıl olup da bu düzen partilerine yanaştıkları ve burada kalmayıp bilinçlerini ve kimliklerini kaybettikleri üstünde duracağız.

Bazı sosyalistler açısından ülkenin temel problemi “demokratikleşme”ydi, halen de öyledir. Demokrasiden anladıkları Avrupa tipi Batılı kapitalist demokrasiydi. Türkiye’de demokratikleşmenin önündeki başat engeli, tüm kurumlarıyla sistem olarak görmekten tamamen uzaklaştılar, Kemalizmi, militarizmi, Kemalist devletçiliği baş düşman ilan ettiler. AKP’ye bu yüzden yanaştılar en azından görünür sebep olarak.

İyi niyetle bakalım ve buraya kadar “tamam” diyelim. Tez baştan aşağı yanlış ama, madem sorun demokrasiydi, böylesinin kişisel yönelimlerini zorla engelleyecek halimiz yok. Peki. Gidin orada, AKP’nin içi midir, dışı, kenarı mıdır, nerede duracaksanız, demokrasiyi savunun o zaman. Devrimci demokrasiden geçtik hadi, burjuva demokrasisini savunun. Ne gezer! Oraya giden istisnasız herkes, iktidarın aleni anti-demokratik uygulamalarının şakşakçısı veya uzlaşıcısı kesildi. Sosyalizmi erteledik fi tarihine, hani demokratik bilinç?

CHP’lileşmekte de aynı düzenek işliyor.

Sosyalistlerin CHP içinde çalışması sorunu 90 yıldır tartışılır bu memlekette. Bir örgüt olarak gizlice veya yarı gizli CHP içinde çalışma girişimleri defalarca denendi. Hiçbirinde kısmi bir başarı dahi sağlanmadı. Kimlik açığa vurulduğunda tasfiye kaçınılmazdı, tasfiye edilmeyenler zaten sosyalist kimliklerini yitirenlerdi. Bildiğim kadarıyla yakın tarihte hiçbir sosyalist örgüt bu yolu tekrar denemedi.

Ancak son yıllarda kişisel yönelimler, tercihler açısından tartışma yine yoğun yaşanıyor. Şahsi fikrim sosyalistlerin CHP içinde çalışmasının yanlış olduğu yönünde. Bazı CHP’li dostlar sık sık yineliyorlar çevremdeki birçok sosyaliste: Gelin CHP içinde çalışın! İyi de CHP neden sadece sosyalistleri CHP’lileştirmekte hevesli ve başarılı bu kadar? Sıradan insanları, sağcı emekçileri solculaştırsınlar ya kendilerine güveniyorlarsa. Sol yanda kaynak zaten kısıtlı. Sosyalistlerin beyinlerinden, enerjilerinden yararlanacaksınız, dahasını isteyeceksiniz. Sonra da “Sağcılaşıyoruz, çünkü mecburuz, çünkü solumuzda güçlü bir sol yok” diyeceksiniz. Kim yapacak burada onca işi?

Fakat kendini sosyalist olarak tanımlayıp, sosyalist örgütlerin hiçbirini beğenmeyen veya onları “bu aşamada işlevsiz gören” kimseyi engelleyemeyiz elbette. Bizim partileri beğenmiyorlarsa gitsinler istedikleri yerde çalışsınlar. CHP’de çalışsınlar, BDP’de çalışsınlar, hatta AKP’de çalışsınlar. Ama çalışsınlar!

İşte ilk sorun orada. TKP’yi işlevsiz bulan, CHP’lileşmek gereğini savunan birçok “sosyalist” arkadaş bunun sadece sözünü ediyor, hiçbir yerde çalışmıyor. Çalışmayı seçimden seçime oy vermek olarak görüyor çoğu. Daha fenası, oy atmaya bile gitmeyenler az değil.

Bir bölümü sahiden gidip bir yerlerde çalışıyor CHP içinde. Ama nasıl? CHP’lileşerek. “Sosyalizm mi, ya hayal bu, sonrası için düşünelim. Önce CHP iktidara gelsin ki, sosyalizme zemin çıksın.” Önce demokratikleşelim ki, sosyalizme imkan doğsun diyen “AKP’li sosyalistler” gibi. Tamam, ona da kabul. Orada durun bari! Oradan geriye bir adım atmayın, sizinle beş on yıl sonra buluşalım aynı partide, kabul.

Yok… nerede! Sosyalist seçeneği öne çıkartacak hiçbir konuya girme. Emek-sermaye çelişkisini fazla vurgulama. İçimizde bir sürü patron var, birlikte hareket ediyoruz. Çevre eylemleri mi? Çok gündeme getirme. Destekle de.. uzaktan. Şimdi yerel güçleri bölmenin alemi yok. Kürt meselesi! Millici güçleri ürkütmeyelim, genel başkan taktiklerini uyguluyor, onun arkasında duralım, kafi. Anti emperyalizm? Her şeyin bir sırası var, ABD’yi, AKP’yi bırakmaya zorlayalım şimdilik, sonra onu da hallederiz. AB konusunda sert çıkışlara da hiç gerek yok. Kitle örgütleriyle birlikte hareket edelim. Ediyoruz işte, TÜSİAD falan. Sendikaları diyorsan, hepsini aşırı sol ele geçirmiş, bize zarar verir. O zaman iktidar yüklenmiyor, şu kontgerilla-Jitem-Mit cinayetlerine bir biz yüklenelim, iktidarın iki yüzlülüğünü gösterelim. Tamam yapalım da, bir sürü Mitçi, Jitemci var aramızda, onları kırmayalım.

Durun bari, orada durun. Üstümüze gelmeyin.

“İnternetteki son yazınla komünistleri kızdırmışsın!”

“Amaan, kızarlarsa kızsınlar, ne yapacaklar ki!”

Hafife alınacak şey değil. 80 yılı aşkın bir sürede 1 milyon kadar sosyalist beyini öğüten bir düzenekten söz ediyoruz.

Not: “Banu Avar Attila İlhan’da Nasıl Bu Kadar Rahat?” başlığıyla hafta başı soLküLtür’e çok uzun bir yazı yazacağım. İlhan meselesini kendi açımdan kapatmak niyetindeyim. Niye “karşıdevrimci” diyorum, belge göster diyenler var ya, şimdiye dek yazdıklarım fazlasıyla gerekçe içeriyor. Ama madem yeterli gelmedi, istemedikleri kadar belge sunacağım. İyi niyetlerinden kuşku duymadığım bazı sevgili dostlara, bu yıpranmış, sağı solu uçmuş heykelin altında fazla durmamalarını öneririm içtenlikle.