AKP bilmiyor

Fıkrayı duymuşsunuzdur. Adam kendini darı sanmakta ve bu yüzden nerede tavuk görse kaçmaktadır. Hastanedeki tedavisi uzun sürer ve taburculuğuna karar verecek heyetin önüne çıkar sonunda. Sorarlar: Kendini darı gibi hissetmiyorsun değil mi, iyileştin şimdi? Tamamen iyileştim, der adam gönül rahatlığıyla gönderebilirsiniz beni. Güzel, derler hekimler, çıkabilirsin. Bizim hasta tam ayrılırken döner ve sorar: Fakat bir şeyden endişeliyim hala, ben darı olmadığımı biliyorum da, tavuklar biliyorlar mı acaba?

DİSK, KESK, TTB “açılımı” destekliyor. Her fırsatta AKP’ye ne kadar “demokrat” olduklarını göstermeye çabalıyorlar. Kendi demokratlıklarından eminler, ama sorun şu ki, AKP bunu bilmiyor. O yüzden arada bir gagalanmaktan kurtulamıyorlar.

Üretim eksenli mücadele konusu. Bizim kanatta bu iş biraz abartılıyor ve çoğun yanlış ele alınıyor kanımca. Belki ileriki tarihlerde o konuyu tartışabiliriz. Bence de üretim eksenini esas almak doğru tutum. Fakat yapılacak devrimle büyük üretim araçlarını özel mülkiyetten kurtarmak ana hedefi anlamında doğru. Kapitalizmin özünün o mülkiyet ilişkisinde yatması ve amacın bunu değiştirmek olması anlamında. Yoksa devrimci siyaset başattır ve bu siyaset fabrikada, mahallede, tüketimde, üretimde, sendikada nerede yoğunlaşırsa orada sürdürülür.

Başka deyişle, KESK’le, DİSK’le çalışmak esastır, anlamında bir sonuç çıkarılırsa üretim ekseninin başatlığı fikrinden, bunun iler tutar bir yanı yoktur bana göre. Söz konusu yönelim ekonomist bir yönelim olmakla kalmaz, sık sık görüldüğü gibi gerici siyasetlere koltuk çıkmak anlamına da gelir.

88 Aydın
Kadrolu 200 aydınla sık sık dalga geçerdim. Siyasi mücadeleyi iki üç ayda bir yayımladıkları imza listeleriyle emperyalist politikalara açılım sağlayacak gündemlere yönelten AB ve ABD destekli bu sözde sol, sözde aydınlar, tam da yöntemleri ve amaçları doğrultusunda sol siyasete karşı bir tiksinti yaratmışlardı başarıyla.

Benzer bir duruma şu “açılım” vasıtasıyla ben de düştüm. Hem imza verdim, hem toplamaya çalıştım. Aradaki farkı belirtip kendimi savunacak değilim, gören görür. Şu kadarını söyleyeyim, bu çalışma iki aylık bir çalışma, çok sayıda bire bir görüşmeye ve toplantılara, defalarca fikir sormaya dayanıyor.

O vesileyle bir şeyi daha anladık ki, bu ülkede en zor şey yine komünist-sosyalist olmak, öyle görünmek. Metni okuttuklarımızın yaklaşık yarısı liberal ve veya milliyetçi egemen propagandanın etkisiyle onda yanlış ve eksik bir şeyler bulmakta büyük maharet gösterdiler. Yarısı da metne tamamen katıldıkları halde, TKP’ye yakın görünmekten değişik nedenlerle çekindiler.

Şimdi söyleyeceğim daha önemli: Evet, liberal propaganda etkili, ama onun korku boyutu, onun iktidar boyutu çok daha etkili. Konu sanat, edebiyat, bilim, sendika alanı olunca konu medya ve aydınlar konusu olunca, ortak liberal-dinci terör ortamı hiç beklemediğimiz insanları bile apaçık ürkütüyor. Kolay değil liberal ve iktidar uzlaşmacısı değilseniz, size ne medyada, ne edebiyatta, ne sendikalarda gelecek var.

“Ya sev ya terk et!” Liberalizmin son yıllardaki sloganı bu.

88 aydının ve sonraki imzacıların işlevi büyük. İdeolojik alandaki liberal-dinci iktidar terörünü bu aydınlarla püskürteceğiz.