Yine cami duvarına işiyorlar

Dış politikada, özellikle Suriye konusunda kendilerini hataya sürükleyenin Davutoğlu olduğunu söylemişlerdi. Davutoğlu’nun tasfiye edilmesinde bu meselenin önemi büyüktü.

Ancak hükümetin Irak ve Suriye konusundaki tercihleri hala aynı noktada bulunduklarını açığa çıkarıyor.

Irak’taki Başika gerginliğini hatırlayın. Başika’daki askeri varlıklarını büyütmeye kalktıklarında önce Irak hükümetinden tepki gelmiş, sonra da ABD müdahalesiyle geri adım atmak zorunda kalmışlardı.

Şimdi sorun hemen hemen aynı biçimde nüks ediyor. AKP bu kez Musul harekatına sulanıyor. Operasyon sonrasında Musul’un kime bırakılacağı noktasında bir kez daha Davutoğlu ayarlarına başvuruyor: Musul; “Arap, Türk, Kürt kim olursa olsun Sünnilerindir” diyor.

Irak merkezi hükümetinin AKP’nin Musul ile ilgili niyetlerine bu denli sert biçimde tepki vermesinin, Türkiye’yi “işgalci” olarak nitelemesinin nedeni bu.

En başından beri olduğu gibi, AKP Irak’ta mezhebi kutuplaşmayı kaşıyan ve Türkiye’nin güneyinde Sünni bir İslam devleti yaratmayı hedefleyen politikasını koruyor.

Oysa hem Suriye hem Irak dini ve etnik bakımdan çok zengin coğrafyalar. Musul Sünni olduğu kadar Şiileri ve Hristiyanlığın değişik kollarını da barındıran tarihi bir kent. Bu gerçekliği yok saymanın bölgedeki diğer güçlerden tepki görmesi kaçınılmaz.

AKP Sünni politikasıyla Irak merkezi hükümetinin yanında IŞİD’e karşı mücadelenin en önemli kuvvetlerinden birisi olan İran’ı ve tabi ki Rusya’yı da yok saymış oluyor. Rusya’dan özür dilemenin sağladığı yumuşamanın meyvelerini sonsuza kadar yiyebileceği ve Putin’in hoşgörüsünün koşulsuz olduğu yanılgısına düşüyor.

Bu öyle büyük bir yanılgı ki aynı zamanda ABD’den de tepki görüyor. Başbakanın “Türkiye Başika’da var olacaktır” açıklamasının üzerinden bir tam gün geçmeden Obama’nın IŞİD’le mücadele koordinatöründen yanıt geliyor: Türkiye’nin Irak’taki varlığı Irak hükümetiyle tam işbirliği içinde olmalı ve Musul operasyonunda ek gerilimlere neden olacak güçler yer almamalı.

Hala akıllanmadılar. Geçenlerde Suriye’deki seyri yazmıştım: Cerablus’a doğru 10 km kadar ilerledikten sonra Kürtlere ileri geri laf etmeye başlamalarıyla birlikte ABD’nin müdahalesi gelmiş ve durmak zorunda kalmışlardı. Üstelik Halep kuzeyinde cihatçılara karşı savaşta Rusya YPG ile işbirliği içindeydi ve Rojava Kürdistan’ına Esad’ın neredeyse tam desteği bulunuyordu.

Aslında Davutoğlu ayarları dediğimiz şey bunların Yeni Osmanlıcı düşleridir. Tamamen ayarsız gidiyorlar. Emperyalistler arasındaki gerilimlerden kendi hesaplarına rant devşirebileceklerini sanıyorlar.

Gerçeğin esası ise şu: Her iki emperyalist güç de AKP’nin dış politikadaki savrukluğunu gayet iyi kavramış olarak kendi planları çerçevesinde O’nu kullanmaya ve bu arada da birbirlerinin ayaklarına basmamaya çalışıyor. Bu kullanışlı araçsallığını fark edemeyen AKP Irak ve Suriye’deki pozisyonunu içeride büyük politika olarak yuttururken, aynı açmazın içine yeniden yuvarlanıyor.

Yeniden diyorum. Zira Rus savaş uçağının düşürülmesi bu körlüğün nihai noktasıydı ve Rusya kendisine yapılanın acısını fena çıkardı. Şimdi belki de daha büyük boyutta hatalar yapacakları bir yolun içinde kontrolsüz biçimde ilerliyorlar:

ABD ve Rusya AKP’nin bölgede inisiyatif kullanmasına fırsat tanımaz. Bu nedenle Musul ve Rakka operasyonlarında AKP’ye rol vermeleri ihtimali çok düşüktür.

Bunun nedeni bölgede çok sayıda aktörün yer alması ve bu aktörler arasındaki kontrolsüz çatışmaların kendilerini de içine çekecek bir kaosa yol açacak olmasıdır. Bölgede taşeronlarını savaştırırlar, ancak kendileri birbirleriyle doğrudan karşılaşmak istemezler.

Ama tersi de doğru: Türkiye’yi, AKP’yi Suriye’de gayet hevesli olduğu maceraların peşinde serbest bırakarak da parçalayabilirler.

AKP kendi halinde de, emperyalistlerin elinde de, istese de, istemese de Türkiye’yi parçalamaya hizmet ediyor.

Savaş karşıtlığı bu nedenle antiemperyalist mücadeleyi, bu ise antikapitalist konumlanmayı ve sınıf savaşımını zorunlu kılıyor.