Yalın düşünmeli, sosyalizm için mücadele etmeliyiz

Ekonomik durum kötüleşiyor. Son göstergesi vergi fırtınası. Arkası gelecek.

Nedeni bütçe açığının büyümesi. Emperyalizmin borca batırdığı bir ülkeyiz. Borç bulmak için artık daha yüksek faiz ödemek zorundayız. Bütçe, dış ticaret açık veriyor.

Ekonomi canlansın hesabıyla kredi garanti fonu diye bir şey uydurdular. Bankalara, devlet garantisiyle kredi dağıttırdılar. Şirketler aldıkları krediyi dövize yatırdı. Çünkü dış borcun %75’i özelin üzerinde. Sonuçta istihdam yaratılamadığı gibi kamu borcu daha da arttı.

Sıra şirketlerin kredi borcunu zam ve vergiyle halka ödetmeye geldi.

Dış politika malum. Barzani’yi besleyip büyüttüler, şimdi memleket bölünecek diye telaşlanıyorlar.

Suriye’de Rusya’nın direktifiyle “Esed” ile birlikte İdlib operasyonuna hazırlanıyorlar. Bir zamanlar besleyip büyüttükleri cihatçıların ne olacağı ise meçhul. Ama Rusya biliyordur muhakkak.

Sahi içerideki Kürt sorunu nasıl ele alınacak? AKP’yi her haliyle Kürt fobisi sarmış durumda. Barzanistan, Rojava derken, Kürtler, ABD’nin “en güvenilir müttefiki” olarak güney sınırlarımıza boylu boyunca uzandılar. Hal böyleyken içeride “demokrasi” nasıl tesis edilecek? Diyorlar ki “önce PKK silah bırakacak”. İyi de PKK’ye silah veren Türkiye’nin stratejik müttefiki ABD değil mi?

Belediyeler üzerinden işleyen rant mekanizması o denli boyutlu ve herkesin iştahını öyle kabartmış durumdaki. Erdoğan açıktan müdahale etmek zorunda kalıyor. Peki CHP belediyeleri kent merkezlerinde olmadık yerleri imara açmak konusunda geride kalıyor mu?

15 Temmuz belasını başımıza saran AKP’nin cemaatçi politikalarıydı. Muhalefetin cemaatlere yönelik farklı bir politikası var mı? Ya da ikna olmayan %50’nin laiklik konusundaki tedirginliğini imam hatiplere karşı olmamakla övünen CHP mi giderecek? Yoksa hala laikliğin tehdit altında olmadığı mı düşünülüyor?

Muhalefet?

Bahçeli’yi geçiniz. Çok uzun zamandır zaten yetkisiz, etkisiz başkan yardımcısı. MHP tabanında Akşener’e yönelik teveccühün nedeni bu değil mi? Öyle ama Akşener’in farkı ne? Çiller’in içişleri bakanı, faili meçhul rejimini açıktan sahiplenen birisi.

Kılıçdaroğlu? CHP’yi adım adım AKP’ye benzeten, AKP’yi AKP’ye benzeyerek yenmeyi hayal eden bir garip insan. Gerçekten çaresiz ve bunun nedeni dünyada artık sosyal demokrasi modasının tamamen geçmiş olması.

Eee… Ortada kim var. Kim el atacak Türkiye’nin bu hallerine. Dün bir kamuoyu araştırmacısı on yıllardır araştırma yaptığını, ancak ilk kez şimdi, seçmenin dörtte birinin parlamenter mekanizmalardan umudunu kestiğini saptadıklarını söyledi.

Bir anlamda çok gerçekçi bir tutum.

Türkiye’nin sorunları gerçekten de kapitalist düzende çözülemez.

Nedeni siyasi aktörlerin kifayetsizliğinde değil. Kapitalizmin kendi yarattığı sorunları çözebilecek kapasiteye sahip olmamasında. Durum farklı. 1970’lerin sonlarında başlamış bulunan durgunluk da, 2008’de patlayan kriz de, bildiğimiz durgunluk ve krizlerden değil.

Sanayide kar oranları azalıyor. Patron sınıfının çözüm diye ürettiği şey ücretleri düşürmek, istihdamı azaltmak. İyi de, o durumda da talep düşüyor, mal elde kalıyor.

Böyle bir ortamda 2019’da kimin başkan olacağının, Erdoğan’ın karşısına kimin çıkarılacağının, Kılıçdaroğlu’nun “adalet” yürüyüşünün, Akşener’in MHP’yi bölmekte ve AKP’den oy çalmakta ne derecede başarılı olacağının hiçbir anlamı bulunmuyor.

Bu tartışmalar gönül eğlendirmeye yarar belki. Ama çözüm üretmek bakımından gram kıymet taşımadıkları açık. Seçmenlerin %25’inin düzenden umut kesmiş olmasının nedeni de bu zaten.

Gerçek olmayan ise sorunlarımızın çözümsüz olduğu saptaması. Çözüm bu düzende yok, ama düzenin dışında insani bir çözüm var: Sosyalizm. Tek olanaklı seçenek.

Sorunlarımızın nedeni tepemize patron sınıfının çöreklenmiş olması. AKP patronların kesesini doldurmak, yandaşlarını patron yapmak için Barzani’yle iş tuttu, AB’nin, ABD’nin kuyruğuna takıldı, kamu kuruluşlarını özelleştirdi, çalışanların haklarını tırpanladı, Kürtlerle oynadığı “çözüm” oyununun amacı Kürt emekçilerini kendi piyasacı ve gerici düzenine ikna edebilmekti.

O halde kestirmeden gideceğiz. Patron sınıfını tepemizden atmak için mücadele edeceğiz. Patron sınıfıyla derdi olmayan siyasi yapıların tamamıyla ilişkiyi keseceğiz.

Aksi halde durum her bakımdan daha da kötüleşecek. Şimdiye kadar olduğu gibi. Zoru, yani kapitalist düzende reformu değil; gerçekçi, insani ve kesinlikle daha kolay olanı, yani sosyalizmi savunacağız.

Sosyalizm mi? Şu: Nüfusumuzun %4’lük azınlığının el koyduğu (ki şimdilik) yıllık 200 milyar Dolarlık ulusal geliri (toplamın %25’ine denk geliyor) kamulaştırmak. Düşünsenize her yıl en az 200 milyar dolar kaynak.