Ya muhteşemlik sırrı dökülürse?

AKP ve Başbakan’ın derdi ne? Neden moderniteyle ilişkilendirilebilecek her şeye saldırıyorlar?

Bu karakterleri, açık ki, siyasal tercihleriyle ilişkili. Toplumu dinle şekillendirmeye çalışıyorlar. Bu onların siyasi anlayışı ve hedefi.

İttihat Terakki’den başlayarak, Kemalist harekete ve oradan da 27 Mayıs’a, sosyalist sola kadar uzanan geniş spektrumu hedef tahtasına koymuş olmalarının nedeni de budur. En son İsmet İnönü’ye el attılar. Hiç şüphe duyulmasın sıra açık açık Mustafa Kemal’e de gelecektir.

İkinci Cumhuriyet’in kurulabilmesi için, dini ve hilafeti yıkan ne varsa tümüyle hesaplaşılması ve tarihin yeniden yazılması gerekiyor. Yeni kahramanlara ihtiyaçları bulunuyor.

Bu arada Anadolu coğrafyasında dini referanslarla anılan her şey yeniden kutsanıyor. Başbakanın Osmanlı merakı buradan kaynaklanıyor.

Ayrıca her yeni kuruluş, tabanın yeni hedeflerle konsolide edilmesini de gerektirir: Emperyalist sistemin birinci liginde oynama şansı olmayanlar, kendi ikinci liglerini kutsamalarından başka iş de yapamıyor.

* * *

Toplumlar, üretim ilişkilerindeki yenilenme kapasiteleriyle değerlendirilirler.

Osmanlı feodal bir toplumdu. Padişah en büyük feodal beydi.

Ekonomi tarıma ve savaşa dayanıyordu. O dönemde salt tarımsal bir ekonominin ayakta kalma şansı iki nedenle yoktu: Birinci olarak tarımsal artık ürün sınırlıydı ve toplumların tek başına bununla fiziken var olabilmeleri mümkün değildi. İkinci konu ise “rekabet” koşullarıyla ilişkiliydi. Birbirine komşu aynı üretim tarzına sahip toplumlar arasından sıyrılabilmek için tarım dışında bir ekonomik yaşam biçimi gerekiyordu, o da savaştı.

Osmanlı’nın savaş ekonomisi bakımından genetik bir yeteneğe sahip olduğu söylenebilir. Orta Asya steplerinden Anadolu ve sonrasında da İstanbul ve Balkanlar’a kadar ulaşabilmesi uzun göç yollarında ilerledikçe kazanılmış bu yetenekle ilişkiliydi. Göç savaşma kapasitesini geliştirmiş, göç yolları savaşarak aşılmıştı.

Osmanlı’nın, imparatorluğunu genişletebilmesi, savaş ekonomisine özgün bir rant sistemini eklemlemesiyle olmuştu. Savaşlarla kazanılan topraklar, gayet yüklü vergiler karşılığında oranın yerli yönetimlerine bırakılıyor, savaş ganimetleri, askerlere ve tımar sistemiyle asker sağlayan padişahın altındaki yerel feodal beylere pay ediliyordu.

Osmanlı bir savaş düzeniydi ve insaniliği, medeniyet yayma işlevi de bu rant sisteminden başka bir şey değildi. Medeniyet götürmek haraca bağlamak anlamına geliyordu.

Ekonomik yapının, içinden yeni bir şey çıkarmaya yetmeyecek bir kısır döngü karakteri taşıdığı açıktır. Savaşta uzmanlaşmak Osmanlı’nın sonunu hazırlayan faktördür. O Avrupa’da Viyana kapılarına ulaşmakla meşgulken, savaş ekonomisinde aynı derecede uzmanlaşmamış Avrupa devletleri keşiflerle sermaye biriktiriyordu. İlkel sermaye birikiminin ulaşacağı nokta sanayi devrimi, Rönesans ve aydınlanma olacak, Osmanlı ise hiç anlayamadığı bu devrimci dönemi yalnızca lanetleyebilecekti.

Savaş ekonomisi ve dinci feodal düzen ilkeldi. İlkelliğin Osmanlı sosyal düzenine yansımaması olanaksızdı. Saray entrikaları, hanedan sülalesi içinde padişahların kendi oğullarını bile boğdurtacak dereceye ulaşan siyasi cinayetler, derin devlet halleri, hepsi üretim ilişkilerinin gereği olan yansımalardı.

Bunlarda övünülecek hiçbir şey yoktur. Osmanlı kendini tüketen, üretmeyen bir ekonomik sisteme sahipti. Üretmeyen dışarıyla savaşır, içeride didişir, entrika peşine düşer.

AKP de şimdi bir şey yapamıyor ve tam da bu nedenle Osmanlı’yı bir model olarak sunuyor.

* * *

Bugün Osmanlı’nın en yüzeysel eleştirilerinden bile rahatsız olunmasının nedenini buralarda aramak gerekir: Osmanlı düzeninin ekonomik ve sosyal boyutlarıyla eleştirilmesi, AKP’yi, kurmaya çalıştığı cumhuriyet için referanssız ve vizyonsuz bırakacaktır.

Kemalist Cumhuriyet Osmanlı eleştirisini Osmanlı’nın son dönemiyle sınırlayıp, yalnızca yüzeysel bir siyaset ve din eleştirisiyle yetinmiş, bunların özüne hiç dokunmamıştı. Bu sığlık yıllar sonra yeni Osmanlıcıların türemesinin nedenidir.

Şimdi AKP Kemalist Cumhuriyeti yıkarken, dinci cumhuriyetin referans noktalarına karşı getirilecek eleştirilerin üretim ilişkisi düzlemine kadar uzanabilecek olmasından da korkuyor ve o nedenle hiç açık bırakmadan tam saha presle gerici karşı devrimin yolunu açmaya çalışıyor.