Türkiye Cumhuriyeti Sosyalist, Sağlık Sistemimiz de Eşitlikçi İmiş

Serdar Turgut böyle yazdı.
Sağlıkta Dönüşüm üzerinden AKP güzellemesi yapmak pek çok köşe yazarının ortak tutumu haline geldi.

İddia edilen, AKP'nin Türkiye'yi liderliğe, eşitliğe, adalete taşıdığıdır. Bütün bunlara son zamanlarda bir de sosyalistlik eklenmiştir.

Bunlara göre, eğer hakkında hala konuşabilecek bir sosyalizm mevcutsa, o da zaten AKP düzeninden başka bir şey değildir. Dolayısıyla ses çıkarmanın, parasız eğitim ve sağlık pankartı açmanın manası yoktur.
Bu tezlerin hiçbir somut dayanağının bulunmadığı açıktır. Solun sessizliğinin dillerini bu kadar pıçırık yaptığı kesindir. Ancak aynı zamanda bu beylerin niyeti tamamen farklıdır ve tümü cehaleti kutsamakta ve cehaletten kutsanmaktadır.
* * *

Sosyalist ülkelerde, sağlık hizmeti sunumunda özel sektörün herhangi bir biçimde yer alamadığını, konuyla biraz ilgilenenlerin, hele hele bu konuda köşe yazısı yazacak kadar iddialı olanların çok iyi bilmesi gerekir.
Sosyalizmin bugün yaşayan ve en iyi bilinen örneği Küba'dır ve O da bu durumdan muaf değildir. Sosyalizm kamucudur.

Sosyalizmde özel sağlık işletmelerine, en küçüğü de dahil, kesinlikle izin verilmez. Çünkü sosyalizmde sağlık haktır. Özel sektörün varlığı bu hakkın ihlalidir.

Kamucu örgütlenmeyle sağlanan sağlık hakkı sayesinde bugün Küba sağlıktaki performansı en yüksek ülkedir. Zamanında sosyalist sistem ülkeleri de, bütün sağlık ve eğitim göstergelerinde kendi gelir gruplarındaki kapitalist ülkelerden ve hatta merkez kapitalist ülkelerden daha başarılıydılar.
Hiçbir sosyalist ülkede özel hastane yoktu(r). Bugün Türkiye'de hastanelerin üçte biri özeldir. AKP döneminde açılan hastanelerin %80'i özel hastanedir. SGK ödemelerinin %40'ı özel sektöre yapılmaktadır. Özel hastanelerdeki MR ve tomografi cihaz sayısı, fakülte hastaneleri de dahil bütün kamudan fazladır.
Sosyalizm yerlidir. Küba bütün aşılarını kendisi üretir. AKP 1980 faşizmi aşı üretim merkezini, AKP kuş gribi aşısı üreten birimi kapatmıştır. Aynı akıbet SSK'nın ilaç fabrikalarının da başına gelmiştir.
Türkiye'yi sağlıkta yaptıklarından hareketle sosyalist olarak nitelemek gerçekten cahilliktir. Çözümü vardır, yazılanlara ulaşmak, eğer niyet varsa kolaydır. Ancak, anlaşılan, köşe yazarlarına, arkadaşlarının hizmet kullanma deneyimleri ve Sağlık Bakanlığı açıklamaları daha cazip gelmektedir.
* * *

Türkiye sağlık sistemi piyasacı ve tekelci bir dönüşüme sokulmuştur. Bunu yapan Dünya Bankası'dır ve AKP burada yalnızca taşerondur. Üstelik AKP bu işin son taşeronudur. 1990 sonrasındaki hükümetlerin başladığı işi bitirmiş ve üzerine oturmuştur. Kirli ilişkinin somut başlangıcı Sağlıkta Dönüşüm'le ilgili borç proje anlaşmasıdır ve tarih Eylül 1990'dır.
AKP döneminde sağlık harcamalarında çılgın bir artış gerçekleşmiştir. Bu miktardaki bir artış dünyanın başka hiçbir ülkesinde yoktur. Sağlığa harcanan para bugün yaklaşık 60 milyar dolardır.

Önemli olan bu paranın nereye yöneldiğidir. Paranın yalnızca binde 8'i halk sağlığı harcamalarına ayrılmakta, yaklaşık %95'i ise ilaç ve hastanecilik hizmetlerine gitmektedir. Kazanan ilaç ve tedavi hizmeti üreten sağlık şirketleridir. Kamu hastanelerinin şirketleştirilmesi süreci tamamlanmak üzeridir. Tıp fakültelerinin bu kadar üzerine gidilmesinin nedeni, özel hastanelere rakipsiz bir piyasa ortamı sunma çabasıdır. Aile hekimliği sistemiyle birinci basamağın şirketleşmesi tamamlanmıştır. Aile hekimleri artık sağlık merkezlerinin akan damlarını, taşan bok çukurlarını tamir ettirmekle uğraşmaktadır.
Bu ortamda halkımızın memnuniyeti uyarılmış tedavi hizmeti kullanımıyla ilişkilidir. Literatürde arzın yarattığı talep denilen budur. Halkı memnun eder. Problem halkın memnuniyetinin sağlık sisteminin eşitlikçiliğiyle, verimliliğiyle ve esas sunulması gereken koruyucu sağlık hizmetleriyle tamamen alakasız düşmesidir.

Bu durum, ölüm anında, ölenin yüzüne oturan mutluluk (ölüm iyiliği) ifadesine benzemektedir.
AKP sağlık şirketleri yaratmış, patronlara halkın sağlığı üzerinden para kazanabilecekleri ortamı sunmuştur. Şimdilerde bu operasyonunun önündeki kamucu engelleri temizlemeye çalışmakta, Serdar Turgut gibileri de bunun sosyal pazarlamasını yapmaktadır.

Türkiye sağlık sistemi şirketleşmiştir. Sağlık şirketleriyle siyasi aktörlerin, iktidar partisinin ilişkisine ilişkin söylentiler mevcuttur. Teorinin bize gösterdiği şey şirket-iktidar ilişkisinin kural olduğu ve buna da tekelci devlet kapitalizmi denildiğidir.
Gazetecinin uğraşacağı konu işte buradadır.

Türkiye'de sağlık hizmetlerinin eşitlikçi olduğu tam bir palavradır. Bilmeyenin susmayı öğrenmesi gerekir. Sağlıkta eşitsizlikleri araştırmak bilimin işidir ve bu alandaki bilimi halk sağlığı akademisyenleri üretmektedir. Bilmeyene öğretilir. Aşağıdaki tablo kanıtlardan yalnızca birisidir.

Hesaplamaları Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmalarındaki verilerden ben yaptım.
TAR (Topluma Atfedilen Risk): Türkiye'nin sosyoekonomik durumunun, sosyoekonomik durumu en iyi olan toplumsal kategoriye (kente ya da Batı'ya) eşitlenmesi durumunda söz konusu sorunun (sağlık kuruluşu dışında doğum) yüzde kaçının engellenebileceğini gösterir.

* * *

Sosyalizm ideolojik ve düşünsel üstünlüğünü hiçbir koşulda yitirmez. AKP'nin sosyalizm referansıyla kutsanmaya çalışılması bunun kanıtıdır.