Tekel Direnişinde Kırılma Anı Yaklaşıyor

Tekel işçileri 1990 sonrasının en kararlı eylemine imza attılar. Bunda kendi iradi müdahalelerinin yanında bazı nesnel belirleyicilerin de etkisi oldu:

1- Tekel bütün ülkeye yayılmış bir kamu işletmesiydi, işçiler her yerdeydi. Direniş için Ankara'ya geldiklerinde geride bıraktıkları aileleri eylemleri yaşadıkları yerlerde sürdürdüler.

2- İşçilerin, bu, memlekete yayılmış karakteri Türk-Kürt dayanışmasını pratik olarak yaşama geçirdi, direnişe ayrıca yaygın, sınıfsal, kardeşçe, bölünmez bir özellik kazandırdı.

3- Tekel ülkemizin en büyük kamu işletmelerinden birisiydi. Dolayısıyla Zonguldak madenlerinin kapatılma kararı sonrasında en kalabalık işçi kitlesi bu özelleştirmeden etkilendi.

4- İşçiler, kamu işletmesinde çalışıyor olmanın sağladığı ve özel sektörde bulunamayacak kimi avantajlardan yararlanarak eylemliliklerini geliştirme fırsatı buldular.

Direnişte etkili olan bu faktörleri topluca bir kez daha bir arada göremeyebiliriz.

* * *

Bu direniş kendiliğinden bir karakterde başladı. İçinde herhangi bir siyasal yapı ya da siyasal yapılara yakın duran unsurlar yoktu. İşçiler tamamen kendi iradeleriyle kendilerine dayatılan kadere itiraz ederek Ankara'ya yığıldılar. Sendika da bu iradenin peşinden sürüklenmek durumunda kaldı.
Ancak, bu kez, bu kendiliğinden eylem siyasal dozu küçümsenemeyecek bir içerikle de doluydu. Örneğin, eylemin daha ilk günlerinde açılan “Açılımı biz gerçekleştirdik” pankartı ile birinci ayında yazılan “AKP'yi Tekel'imizle boğarız” dövizi işçilere aittir.

Bu siyasallaşmış kendiliğindenlikte, yine, yukarıda sözünü ettiğimiz nesnel faktörlerin etkili olduğunu söyleyebiliriz: Sonuçta Tekel'in ülkeyle özdeş bir kaderi ve öz geçmişi vardı. Dolayısıyla, kamu bilincinde, satılmasının büyük bir sorumsuzluk ve giderek vatana ihanet olduğu yönündeki değerlendirme belirgindi.

Bu olgu da sınıf mücadelesi açısından önemli bir avantajdır. Bunun da bir örneği bir daha tekrarlanmayabilir.

* * *

Böyle bir direnişin Tekel işçilerine, genel olarak Türkiye işçi sınıfına ve özel olarak da sosyalistlere çok şeyler öğreteceği kesindir. Ancak şimdi esas önemlisi sosyalistlerin işçiler ve eylemleri karşısındaki sorumluluklarıdır.
Burada tek amaç eylemin süresinin uzatılması, diğer sektörlere yaygınlaştırılması ve en nihayetinde de kazanımla sonuçlandırılması olmalıdır. İşçilerin dayanıklılığı artırılamaz, direnişe işçi sınıfının genelinin desteği sağlanamazsa sonuç alınamaz. Eylemin açlık grevine kilitlenmiş olması bile bu anlamda önemli bir zaafı ifade etmektedir. İleride (örneğin sırada şeker özelleştirmesi var) gerçekleşecek benzeri eylemlerin başarısı önemli derecede Tekel eyleminin sonucuna bağlı duruma gelmiştir.

Küçük hesaplar, dar örgütsel hedefler bir tarafa bırakılarak kazanıma kilitlenilmelidir.
Direnişin her tür fiziksel gereksiniminin üstlenilmesi direnenlerin bir gün daha dayanmaları açısından zorunludur. Örneğin her emekçinin aylık gelirinin %1'ini bu direniş için bağışlaması sağlanmalıdır.
Öte yandan özelleştirmelerin, piyasacı ekonominin, Tekel'in satış yasasını çıkaranların, bu yasayı uygulayanların, yerel yönetimlerden işçi atanların gerçek yüzlerinin deşifre edilmesi, işçi sınıfının ideolojik olarak kazanılması ve sınıf bilincinin daha geniş toplum kesimlerine taşınması açısından büyük önem taşımaktadır.

Görüldüğü kadarıyla toplumda uzun süredir ilk kez bir işçi eylemine, işçi sınıfının yaşadıklarına karşı büyük bir duyarlılık mevcut. Bu duyarlılığı duyarlılaşmış olanları bir biçimde aktifleştirecek (ayni ve nakdi yardımların örgütlenmesi gibi) mekanizmalar üzerinden işçi sınıfına bağlamak, daha kalıcı kazanımların elde edilmesini sağlayabilir. Bir militan gibi çalışma ihtimalleri bulunmayan insanlarda çorbada tuzu olmak duygusu yaratmak gerekir. Bu sokakla aralarındaki mesafeyi kısaltmak, işçi sınıfıyla duygudaşlık geliştirmelerini sağlamak açısından gerekli bir yöntemdir.

* * *

Emin olmamız gereken bir nokta daha var: Hükümet de Türk-İş de bu işin uzamasından rahatsızlar. 26 Ocak akşamında bir anlaşma sağlanamadığı (ki Ankara'nın ayazını yedikçe daha da bilenen işçilerin her şeyi kabul etmeyeceklerini herkes anlamış bulunuyor) taktirde hükümetin fiili saldırıyı deneyeceği ortada.

AKP bu olaya daha fazla tahammül edemez. İşçilere verebilecekleri çok sınırlıdır ve verdikçe işçi sınıfının cesaretinin artacağının da farkındadır.
Türk-İş binasına, çadırlara yönelik bir müdahalenin boşa çıkarılmasının, bu müdahalenin AKP'yi rezil edecek bir şekilde sonuçlandırılmasının kazanım yolundaki önemi artık belirleyicidir.

Türk-İş'in önündeki eylem dağıtılsın ya da dağıtılmasın, esas yapılması gereken ise bir genel grevin örgütlenmesidir.