Taksim’den Lice’ye Direniş Köprüsü

Mümkün mü ? Cumhuriyetçi kesimle Kürt hareketi-halkı arasındaki bunca soğukluğa rağmen olabilir mi ?

Tabi ki.

Ama…

* * *

Tabi ki.

Çünkü, her şeyden önce, son yaşananlar, Gezi Parkı’ndan başlayarak bütün Türkiye’ye yayılan ve temelinde AKP’ye, İslamo-faşizme karşıtlık bulunan gösteriler, bu gösterilere karşı hükümetin ölçüsüz bir şiddetle saldırısı ile AKP’nin Lice’deki tanıdık Kürt politikası, memleketimizin bu iki büyük gücünü birbirlerine daha empatik davranmak yönünde duyarlı kılıyor.

Ama…

Aşılması gereken çok mesafenin bulunduğu da açık. Empati dedik, oradan sürdürelim:

* * *

Cumhuriyetçiler-Kemalistler- laikler için:

Kürtlerin bunca yıldır devlete ve devlette ifadesini bulan her şeye mesafeli oluşlarının gerçek bir nedeni var.

Bu Cumhuriyet kuruluşundan itibaren Türklük dışındaki kimliklerin asimilasyonuna yöneldi.

Cumhuriyetçiler açısından hakaretamiz olan bu cümle, Kürtler açısından sıradan bir gerçekliği ifade ediyor: İnkar edilmek, yaşamayanların hayal bile edemeyecekleri şiddete maruz kalmak. Faşizm, Cumhuriyetçilerin yeni tattıkları, Kürtler için ise sıradan bir şey.

En azından şu gerçekliğin anlaşılması için çaba gösterilmeli: Yalnızca son 30 yılı dikkate aldığımızda bile… Bunca şiddete rağmen Kürt halk yığınları, milyonlar neden vazgeçmiyorlar ? Neden ısrarla bir kimliklerinin olduğunu, kimliklerini yaşamak için ölümü bile göze alacaklarını yeniden ve yeniden kanıtlıyorlar ?

Kürt sorunuyla ilgili yaşananlar, egemen sınıfların, devletin hep söyleye geldiği gibi dış güçlerin planlayıp, yönettikleri bir oyun olsaydı, Kürt hareketi bu kadar uzun sürmezdi.

PKK ile Kürt yığınları birbirlerinden ayrı yapılar olsaydı, Kürtler gencecik oğullarını, kızlarını kendi elleriyle dağa göndermezdi. PKK bu kadar kolay organize olamaz ve bu kadar uzun süre dayanamazdı.

Gerçeklik olduğu gibi kabul edilmeli. İlişkili sosyal motivasyonların görülmesi için çaba harcanmalı.

Yaşam tarzlarını, doğalarını, Cumhuriyetlerini savunmak üzere bir aydır sokaklardan dönmeyen kentli yığınlar, AKP’nin kendilerini de Soros’un çocukları olarak nitelediği bugün, yıllardır dış güçlerin oyuncağı olmakla suçlanan-suçladıkları Kürt yoksullarıyla empati kurmak zorunluluğunda değiller mi ?

* * *

Kürt hareketi ve kitleleri için:

Cumhuriyet tarihsel bir kazanımdır.

Feodal nitelikli, kapitalist batı dünyası karşısında kaybetmiş, iktisadi ve siyasi mekanizmalarla bağımlılaştırılmış Osmanlı devletine karşı verilen Kurtuluş Savaşı bir ilerlemedir.

Bu ilerlemenin burjuva sınıf karakteri, Cumhuriyeti Kürtlere ve Komünistlere düşman eylemiş olsa bile bu gerçek değişmez.

Cumhuriyetin üzerine konulacak toplumsal birikim, O’nun siyasal, sosyal ve iktisadi kazanımlarını dikkate almak, savunmak ve ancak onları farklı bir sınıfsal, siyasal bağlam içine yerleştirerek geliştirmek zorundadır.

Cumhuriyetin laikliğini, vb yetersiz bulabilirsiniz, ama reddedemezsiniz.

Cumhuriyetin Kürtlere yaptıklarından hareketle, O’nu reddetmek, kendini tarihin merkezine oturtmak ve Cumhuriyetin kazanımları ile kendini var etmiş toplumsal yapıların bugünkü sıkıntılarını, taleplerini görmemek anlamına gelir.

Gerici, dinci yaşam kurallarını reddettiği için sokaklardaki yerini alan Cumhuriyet kadını, kent yağmasına karşı ayaklanan Cumhuriyet aydını, Cumhuriyetçi oldukları için küçümsenmeyi mi hak ediyorlar ?

Cumhuriyetçi kesim ilk kez, laiklik, antiemperyalizm, bağımsızlık, devletçilik gibi temel değerlerini farklı bir siyasal dolayım içinde aramaya açık bir görüntü veriyor.

İl kez Kürt gerçekliğine farklı duygularla bakma potansiyeline yaklaşıyor.

Kürt hareketi, kendisini dünyanın merkezinde gördüğü sürece bu olanağı hissedemez.

* * *

Sivil toplumcular için:

Yapmayın, örgütsüzlüğü savunmayın.

Milyonların bir arada yaşayabilmesi için, hizmetlerin, üretimin organizasyonuna bunun için, devlet denilen bir genel organizatöre devletin yönetimi için siyasete siyaset için sınıfsal bir tercihe ve adına parti denilen oluşuma ihtiyaç var.

Bu sıradan diyalektiği yok saymayın, yok etmeye çalışmayın, bütün partileri bir bellemeyin.

Türkiye gibi bir ülkede tutmaz.

Daha kötüsü kendinizi de Haziran hareketini de yok edersiniz.

* * *

Sosyalistler için:

En büyük sorumluluk bu yapıya düşüyor.

Cumhuriyetçi kesim ile Kürtler arasındaki bakışımı sağlamak, sivil toplumculara siyasetin sıradan önemini göstermek açısından.

Bu ülke Cumhuriyet olmasaydı modern yaşam tarzıyla, antiemperyalizmle, devletçilikle tanışamazdı.

Ancak işçi sınıfı ve Kürt düşmanlığının merkezinde de aynı burjuva Cumhuriyet yer alıyor.

Bakışımın siyasi formülasyonu farklı bir rejimin, sosyalist bir cumhuriyetin kuruluşundan geçiyor.

Bunun halk meclislerinde, sokak forumlarında ifade edilmesini sağlayacak tek güç sosyalistlerdir. Ancak bu yapılabildiğinde Haziran hareketinin değişik formlarda sürekliliği sağlanabilecektir.