Suriye’de yeni cepheler

Daha önce şunları söylemiştik:

ABD’nin Suriye konusundaki “kararsızlığı” uzun süremez, Obama yeniden seçildikten sonra mutlaka net bir tutum alacaktır.

ABD Suriye savaşının içinde askeri boyutta doğrudan yer almayacaktır. Bunun iki nedeni vardır ve her ikisi de Obama’nın dış politika stratejisiyle ilişkilidir: 1- Yerel aktörlere Ortadoğu senaryosunda alan tanımak, ki bu en çok AKP’nin işine yaramıştır. 2- İktisadi, siyasi ve askeri olarak, Çin’i kuşatmak üzere, Uzakdoğu’ya yönelmek.

ABD’nin bölgedeki aktörleri Türkiye ve İsrail’dir. Suriye savaşının seyri açısından İsrail’in denkleme nasıl ve ne zaman dahil edileceği belirleyici olacaktır. Suriye’de Türkiye’nin tek başına doğrudan askeri cephe açması olanaklı değildir.

Emperyalizmin Suriye politikasında belirleyici karşı güç Rusya’dır. Ne yapıldıysa da Rusya BM’in sürece müdahalesi noktasında ikna edilememiştir. ABD’nin askeri operasyonlara doğrudan müdahil olmamasının bir nedeni de budur. O halde Suriye’ye yönelik askeri müdahale süreci, atılan her adımda, Rusya’nın tutumunu yeniden sınayacak şekilde geliştirilecektir. Fakat, Rusya’nın Suriye rejimini destekleyen tutumu da ilkesel değildir.

Türkiye’nin konumu, şimdilik, Suriye’nin kuzeyinde, fiilen, şeriatçı çetelerin kontrolünde bir tampon bölgenin oluşturulmasıdır.

* * *

İsrail’in Şam’ı vurmasıyla birlikte yukarıda tanımlanan tablonun netliğinde artış sağlanmış bulunuyor. İsrail artık denklemin içindedir. Hava saldırılarının arkası mutlaka gelecektir.

Şam’ın bombalanmasının ABD’nin bilgisi haricinde gerçekleşmiş olma olasılığı yoktur. Hatta bu senaryonun içinde mutlaka AKP de yer almıştır.

İsrail güneyden ve havadan vururken, Türkiye çeteleri kuzeyden organize ederken ve emperyalist blok çetelere bol miktarda silah ve para sağlarken, Esad rejiminin tek başına bu saldırıya direnme gücü tamamen azalacaktır.

Emperyalizmin Suriye politikası yıpratma, uzun bir iç savaş sürecinde istikrarsızlaştırma, ekonomiyi çökertme, en nihayetinde Esad’ın arkasındaki halk desteğini soluksuzlaştırma taktiği üzerinden işliyordu. İsrail saldırısı acil sonuç alma isteğinin öne çıktığını gösteriyor.

Bu politika, ne kadar süre içinde sonuca ulaşacağından tamamen bağımsız olarak, bölgeyi silahlandırdığı, etnik ve dini gruplar arasına düşmanlık ve korku soktuğu için, yalnızca bu nedenle bile, emperyalizm açısından çok işlevseldir.

* * *

Süreç bu haliyle emperyalizm karşısında konumlanabilecek güçleri de sınıyor.

PYD’nin üzerine aynı şeriat çeteleri sürüldü. Barzani ve Türkiye Kürt hareketinin bu operasyon karşısındaki sessizlikleri, Kürt hareketinin bölge ölçekli iç dinamiklerini zayıflatıcı etki gösterecektir.

Dışarıdaki bu Kürt operasyonu sürerken, Türkiye içindeki görüşme sürecini de aynı operasyonun bir başka ayağı olarak değerlendirmek gerekir. Böyle giderse, bu görüşmeler, Türkiye Kürt hareketinin bölgesel politikalara entegrasyonu açısından bağlayıcı sonuçlar üretecektir.

Rusya ise emperyalizmin attığı ve sonrasında sonuçlarını görmek için ara verdiği her adım sonrasında yaptığı keskin açıklamalar dışında herhangi bir tutum almıyor.

Daha da ötesinde Medvedev’in Esad rejiminin uzun süre devam edemeyeceği yönündeki açıklaması Rusya’nın konumlanışı itibariyle önemli bir kırılma noktası olarak görülebilir.

Ayrıca, Rusya ve ABD heyetleri Suriye muhalefetiyle görüşmeye hazırlanıyorlar.

Rusya’nın, kimi pazarlıklar sonrasında ABD ile Esad rejimi hakkında anlaşması sürpriz olmaz.

* * *

Erdoğan hem Suriye’de Esad’ın devrilmesine hem de içeride Kürt hareketiyle kendi belirlediği koordinatlarda anlaşmaya zorunludur. Böyle olursa başkan, aksi durumda rezil olur.

Ve itiraf etmek gerekir ki, süreç kendi istediği gibi gelişiyor, neredeyse herkes Erdoğan için çalışıyor.

Ancak böyle olsa bile, bütün bunlar Erdoğan’ın ve AKP’nin kazanması anlamına gelmeyecektir.

Tüm gelişmeler bölge halkları arasındaki düşmanlıkları artıran bir etki gösteriyor. Türkiye bütün komşularıyla sorunlar yaşıyor.

Ek olarak, şeriatçı çeteler Türkiye içine yerleşiyor. Suriye’yi istikrarsızlaştırmak için kullanılan bu yapılar, eninde sonunda AKP’nin kendisini ve Türkiye’nin muhafazakar, “mütedeyyin” kesimlerini de vuracaktır.

Radikal İslamcı grupların kendilerinden başka kimseye tahammüllerinin bulunmadığını ABD’nin kontrolünde gelişip serpilen Taliban örneğinden çok iyi biliyoruz.

* * *

Meclis’te “bölünme” riskine karşı Birgül Ayman Güler’in ortaya koyduğu milliyetçi çizgi, buna karşı halkların kardeşliği için mücadele ettiklerini söyleyen Sırrı Sakık’ı bile aynı konuma savurdu.

Sınıf bakış açısının eksikliğinin kaçınılmaz sonucu, ne kadar acı ki, budur.

Savaşa karşı tek geçerli yol antiemperyalizmdir ve bu da ancak sınıf politikasıyla oluşturulabilir.

Antikapitalizmsiz antiemperyalizm olmaz.