Solcular Yine Tembellik Yapıyor

Türkiye'de kendisini solda gören, solcu sayan (bu durumda CHP tabanını da kapsayan) çok geniş toplamın siyaset psikolojisi bağlamındaki en önemli sorunlarından birisi, kendisini, çok uzun süredir itilmiş, katılmış olarak hissetmesidir.

Böyledir. Partileriniz parlamentoda yok ya da etkisizdir. Hiçbir devlet dairesinde sözünüzü dinletemezsiniz. Eğer kamu çalışanıysanız, soruşturmalar, sürgünler, geçici görevlendirmeler yakanızı bırakmaz. Apartmanınızdaki, daha önceden “açık fikirli” olarak bildiğiniz kadınlar başını örtmeye başlamıştır. Çocuğunuzun öğretmeni Türkçe dersinde olur olmaz yerde dini mesajlar vermektedir. Ve siz bunlar için neredeyse hiçbir şey yapamaz durumdasınızdır.

CHP'de Baykal operasyonu sonrasında Kılıçdaroğlu'ya birlikte patlayan büyük enerjiyi yaratan en etkili faktör bana kalırsa budur.

Enerji kitleseldir. Kitleler, meselinin önünü arkasını sorgulamadan, bir yerde “yeter artık” tepki ve umuduyla bu değişimi büyük heyecanla karşıladılar. Başka türlü, açıkça bir kontrgerilla operasyonu olan Baykal'ın düşürülüşünün, bu kitle tarafından, hiç sorgulanmadan görmezden gelinmesi nasıl açıklanabilir ? Hani bu kitle komutanların, hukuk insanlarının derin dinlenmesinden çok rahatsızdı ve hukukun katledildiği tespitini yapıyordu ?

Bu duygu seline, solun sosyalist bölmelerinde yer alanların bir kısmının da sürüklemesi yüksek ihtimaldir.

* * *

Kılıçdaroğlu 1970'lerdeki Ecevit'in son derece kötü bir kopyasıdır. Bu, havuzlu villalar konusunda ettiği lafın arkasını getirememesinden, 27 Mayıs konusundaki tereddüdünden, sermaye sınıfını “kamu işi yapıyorlar” diyerek taltif etmesinden bellidir. Olguyu belirgin kılacak örneklerin sayısının önümüzdeki dönemde artması olasılığı yüksektir.

Bunun nedeni, Ecevit ve Kılıçdaroğlu'nun siyaset sahnesine çıktıkları dönemler arasındaki büyük farklılıktır.

Her ikisi de parti lideridir. Ancak siyasette, liderler, eğer iktisadi-siyasal düzeni değiştirmeye niyetli değillerse, düzenin kurallarına uyarlar. Ecevit ve Kılıçdaroğlu'nu bağlayan düzendir. Düzenin dönemsel farklılıkları farklı düzen siyasetçileri yaratmıştır.

Ecevit zamanında Türkiye ithal ikameci bir iktisadi modelin içindeydi. Bu modelde sermaye iç piyasaya dönük üretim yapıyordu. Sermaye sınıfının karlılığı halk sınıflarının alım gücünün yüksekliğine bağlıydı. Bu da genel olarak sol ve sendikal hareket ile burjuvazinin sınıfsal çıkarlarının belli derecede ortaklaştığı bir zemini hazırlıyordu.

Şimdi ise, ortalama kar oranları 1980'lerden beri, halen düşmeyi sürdürdüğü, bu düşüşü tamponlayacak herhangi bir bilimsel-teknolojik atılım yapılamadığı için kar oranlarındaki düşüşü durdurmanın tek seçeneği emek gücü üzerindeki mutlak sömürü mekanizmalarının kullanılmasıdır ve Kılıçdaroğlu bu paradigmaya uygun davranmak zorundadır.

* * *

Kılıçdaroğlu, bu nesnel zemine mahkum olduğu için sınıf sorunlarını dile getirirken ancak takiyye yapmış olacaktır. Bugün din neredeyse bir toplumsal yaşam normu düzeyinde örgütlüdür. Kılıçdaroğlu bu gerçek karşısında anlayış ve uzlaşı önermektedir. Sermaye işçi sınıfına karşı taarruzdadır. Kılıçdaroğlu bunu bir kamu görevi olarak tanımlamaktadır. Türkiye emperyalizm elinde hamur gibi yoğrulmaktadır. Kılıçdaroğlu'nun bu konuda söyleyeceği bir şey yoktur. Kısacası, Kılıçdaroğlu budur.

Bu CHP, daha yüksek ihtimalle, sol arzuları AKP'nin oluşturduğu toplumsal dokuya eklemleme işlevini yerine getirecektir. İş Kılıçdaroğlu solculuğuna bırakıldığında, bizim zaten varlığından bir an bile şüphe duymadığımız halkçı, bağımsızlıkçı, aydınlanmacı enerjinin büyük bir hayal kırıklığıyla likide olacağından şüphe duyulmamalıdır.

Ecevit ölümünden hemen önce, bu ülkeye en büyük hizmetinin komünizmin gelmesini engellemek olduğunu söylemişti. Ecevit'i 1973 ve 1977'de Ecevit yapan biraz da o dönemin devrimci demokrat örgütleriydi. O desteğin ne için verildiğini 30 yıl sonra Ecevit açıklamış oldu.

Eşit ve adil bir memleketin kurulması zor iştir. Türkiye'de geniş sol taban kolay ekmek yemek istiyor.