Sol antiemperyalizmi neden ve nasıl unuttu?

Eskiden durum çok farklıydı.

Denizler idam sehpasında “kahrolsun Amerikan emperyalizmi” diye haykırmışlardı.

O zamanlar antiemperyalizm solun şirazesiydi.

*****

Hilferding ve Lenin’den beri emperyalizm sermaye birikimi ve ihracı ile tanımlanır. Lenin için emperyalizm kapitalizmin en yüksek aşamasıdır.

O halde antiemperyalizm antikapitalizmi içermek zorundadır. Yani antiemperyalist olabilmek için sermaye iktidarına, artı değer sömürüsüne karşı olmak ve daha da ötesi sermayesiz bir düzeni savunabilmek koşuldur.

Zaten, bir şeyin en yüksek aşamasına karşıtlık o şeyin kendisine karşı olmayı ve diyalektik karşıtını savunmayı  gerekli kılar.

Böyle olduğu için Anadolu Kurtuluş Savaşı antiemperyalist değil, anti ilhaktı. Nedeni, Kemalist kadronun kapitalist kalkınma yolunu tercih etmiş ve milli sermaye yaratmayı görev olarak belirlemiş olmasıydı.

*****

ABD karşıtlığıyla antiemperyalist olmak farklı şeylerdir. Sermaye karşıtlığını içermeyen ABD karşıtlığı antiemperyalizm değildir.

Tek başına ABD karşıtlığı da siyasi bir tavır olarak benimsenebilir. Ancak bağlanacağı nokta bağımsızlık değil, günümüzde kesinlikle emperyalizmin taşeronluğu olur.

*****

Artık bu tür tartışmalar sol için epey eskilerde kaldı.

Bırakın antiemperyalizmle antikapitalizm arasındaki ilişkiye odaklanmayı, sol artık ABD karşıtlığını bile unuttu.

Nedenleri mi ?

Öncelikli neden sosyalizmin yıkılmış olmasıdır. Sonrasında gelen güçlü liberal dalgadır, Gorbaçovculuktur, sivil toplumculuktur.

Bunların hepsi sınıf ve sınıf savaşımı olgularının gerçekliğini yitirdiğini iddia etmişlerdir.

Solun neredeyse tamamı bu saldırı karşısında çaresizce dağılmıştır. TBKP ile başlayan kitle partisi aranışları buradan çıkmıştır.

O dönemde, reel sosyalizme düşman sol öbekler bu liberal iddiaları kabul etmeye özellikle meyyal durumdaydılar.

Bütün bunlar esas olarak teorik donanımsızlıkla ilişkiliydi.

İkinci nedeni “gerçekçilik” olarak niteleyebiliriz.

Bir kez sınıf mücadelesine soru işareti takıldı mı arkası gelir. Arkası demokrasi, insan hakları mücadelesi dünyasına açılır. Mülkiyet ilişkilerinin siyaseti belirlemekte olduğu sıradan gerçeği bir anda unutuluverir.

Dünya artık tek kutupludur. Sınıfın yerini kimlikler almakta, kadın, LGBTİ, çevre, göçmen, azınlık, gençlik hareketleri serpilmekte, bütün bunlar iktidarları geriletmek bakımından yepyeni olanaklar sunmaktadır.

Bu spektrum içinden Türkiye’de öne çıkan, çok doğal olarak, Kürt hareketi olmuş, “gerçekçilik” adına sınıf hareketini terk edenler bu vagona atlayıvermiştir.

Kürt hareketi sosyalist hareketin içinden çıkmış, 1980’lerden itibaren sol yapıların hemen tamamının gözlerini kamaştıran bir ivmeyle büyümüş, soldaki teorik kafa karışıklığının yarattığı boşluğu hızla doldurarak, içinden çıktığı o yapıyı hem örgütsel hem de siyasal olarak paralize etmiştir.

*****

Kürt hareketinin peşine takılan sol için “gerçekçilik” konjonktüre göre tutum alarak, Kürtlerin taleplerinin karşılanacağı politik düzenlemeler için mücadele olarak belirir.

Emperyalizm savaşılması gereken bir bela olarak değil, değişik aktörleri arasındaki gerilimlerin fırsat olarak bilinip, birlikte iş yapılabilecek bir partner olarak görülür.

Amerikan silahlarıyla, Amerikan stratejisi doğrultusunda “devrimci” mücadele verme anlayışı, işte bu bakışın sonucu olarak ortaya çıkar: “Gerçekçi” olmak gerekmektedir.

Aksiyon, biçim, direnmek, acı çekmek… devrimciliğin kriterleri olarak kodlanır; kapitalizm, emek sömürüsü, mülkiyet ilişkileri gerçeklikleri unutulur.

Antiemperyalizm giderek bu “gerçekçi” mücadeleyi ve devrimci dayanışmayı engelleyen “milliyetçi” bir takıntı olarak değerlendirilmeye başlanır. ABD ile işbirliği halindeki yeni konumlanış enternasyonalizm olarak kutsanır.

*****

Bugün Türkiye solunun antiemperyalizme düşmanlığının nedeni özetlediğimiz bu kuyrukçuluğudur. İçeriğini komünizm ve sınıf düşmanlığı oluşturur.