Sendikal süreç ve mücadele hakkında

KESK, bir biçimde, olağanüstü genel kurul kararı aldı. Bunun nedeni olarak kamuoyuna yansıyan olay son derece yakışıksız. Gerçek ya da değil, bu duruma mı düşülecekti.

Ancak şimdi, kamu emekçilerinin sendikalaşmasını sağlamış KESK’in yıllardır devam eden esas sorunlarını ele almak, onların çözümü üzerine yoğunlaşmak gerekir.

Şüphesiz bu konuda pek çok şey söylenebilir. Nitekim öyle de oluyor. Konuşanlar yalnızca kendi cephelerinden konuşmadıkları, fili gözlerini kapatıp elleriyle yoklayarak tanımlamaya çalışanlar gibi davranmadıkları sürece bu gereklidir de.

Ben üç başlıkta bu çabanın içinde olacağım.

* * *

KESK’in temel sorunu ideolojiktir. Dünyanın ve Türkiye’nin nasıl tanımlanacağına, bu kapsam içinde emekçi sınıfların sorunlarının nasıl ele alınacağına ve çözüm için nasıl bir hedef konulacağına ilişkindir.

KESK, bu bakımdan, uzun süredir maalesef doğrultusunu yitirmiştir.

Net olarak söylemek gerekir:

Sendikal mücadele sınıf mücadelesinin bir bileşenidir.

Mücadele burjuvazi ile işçi sınıfı bileşenleri arasındadır.

Bugün dünya ve Türkiye’deki gelişmeler, kapitalist-emperyalist sistemin emekçi sınıfların sorunlarını hiçbir biçimde dikkate almak istemediğini, alamayacağını göstermektedir.

Sınıflar arasındaki çelişkiler keskindir. Sınıfımız üzerindeki saldırı daha da artacaktır.

Sınıfımızın toplumsal kazanımları açısından bir orta yol yoktur:

Ya burjuvalar yenilip, bu insanlık dışı düzen alt edilecek ya da sömürü derinleşecek, kölelik koşulları ağırlaşacak.

Sendikal mücadeledeki ideolojinin bu bağlam içine oturtulması bu nedenlerle zorunluluktur.

Doğrultu antikapitalist, antiemperyalist olmak ve sosyalizmin izini sürmek zorundadır. Bu ideolojinin sendika düzleminde, emekçi sınıfların gündelik yaşam ve duyarlılıklarını dikkate alarak yeniden üretilmesine gerek var.

* * *

Bundan sonra anılması gereken iki önemli nokta daha bulunuyor. Bunlardan birincisi KESK’in içindeki yapıların özellikle seçim dönemlerinde belirginleşen ve değişik yönetim yapılarının belirlenmesi aşamasında iyice su yüzüne çıkan ilişkileriyle ilgili.

Ben bunu sendikal kültür, sol kültür olarak tanımlıyorum.

Şimdiye dek örgüt içi ilişkiler hep mevcut yapıların birbirlerine karşı gardlarını aldıkları, birbirlerini kollayarak ekarte etmeye çalıştıkları, seçim süreçlerinin koltuk kapma yarışı şeklinde yaşandığı bir kültürde ifadesini buldu.

Bunun sendikayı sendika olmaktan çıkardığını, sendikada ideoloji-yol-yöntem üretimini yok ettiğini, seçimler sonrasına düşmanlık kültürü devrettiğini hep söyledik. Hiç dikkate alınmadı.

Artık dibe vurulmuştur. Bundan sonra da aynı tarz devam edecekse KESK içinde, KESK ile sınıfımızın çıkarlarının savunulamayacağı teyit edilmiş olacaktır.

Bu dip noktada yapılması gereken şey tanımlanan ideolojik bağlamı benimseyen insan gücünün, hangi yapıdan olduğuna bakmaksızın seferber edilmesi ve bunların içinde en çalışkan, disiplinli, yaratıcı, cesaretli, amatör ruhlu olanların yönetim kademelerine ortak bir iradeyle seçilmesi ve desteklenmesidir.

En önemli gereksinimlerimizden birisi kolektif motivasyon ortamıdır. Aklı selim davranıldığında başarmamak için hiçbir neden yoktur. Ancak bunun siyasal ve ideolojik yeniden üretime bağlı olduğu unutulmamalıdır.

* * *

İdeoloji bağlamının ötesinde ikinci önemli nokta bu kolektif motivasyon ortamında öncelikle ne yapılması gerektiğiyle ilişkili.

Yapılması gereken ilk şey, işyeri ölçeğinden başlayıp şube ve sendika yönetimlerine ve konfederasyon ölçeğine kadar uzanan bütün birimlerin, yeniden bir örgüt olarak ayağa kaldırılmasıdır.

Bugün pek çok birimde, şubede yönetime aday bulabilmek, en basit eylemde toplanabilmek, üye kayıtlarını sağlıklı biçimde bilgisayar ortamına kaydedebilmek bile olanaklı değildir.

Öncelikle kurumsal bir toparlanmaya ihtiyaç var.

Ve bununla birlikte mevcut üyelerle yeniden insani ve örgütsel ilişkiler kurmaya, yeni üyeler kazanmaya, güven tazelemeye, üyelere her şeyimizi çekip çevirmesi gereken ideolojimizi götürmeye, sınıf perspektifiyle siyasallaşmaya, gerçekten işleyen hukuk büroları oluşturmaya…

Bunlar asgari koşullar. Bunlar yoksa sınıfın kimi refleksleriyle eylemlilik sürecine girmek olanaklı olabilir, ama kurumsallaşmak, kalıcı mevziler elde etmek hayal olur.

* * *

Peki bütün bunlar başarılabilir şeyler mi ?

Bir koşulla evet: Mevcut durumu hiç utanıp, sıkılmadan, olduğu gibi kabul edip, anlayarak kasmadan, kasılmadan sosyalizan-sosyalist bir niyetle, birbirimizi dinleyerek konuşabilir ve eyleyebilirsek.