Otobüs tepesindeki Erdoğan’a, Dinci Bloğun Çatlaklarına Değil, Emekçi Halk Hareketine Bakmalı

1-AKP zor, baskı ve şiddet politikalarıyla iktidarını var eden bir partidir.

AKP, iktidarını başka türlü sürdüremez. Bir kere oyunu böyle kurdu.

Buna bir de izlediği İslamcı politikanın ontolojik karakteri eklenmeli. Bunlar apaçık biçimde dini bir toplumsal örgütlenme hedefliyorlar. Şiddet unsuru bu hedefin gereği olarak şekilleniyor.

Umarım, yaşananlar bu yalın gerçeğin herkes tarafından görülmesini sağlamıştır.

Tabi bir de dışarıdan akan sıcak para var.

Sıcak para muhafazakar emekçi yığınlarını, baskı ise muhalefeti susturmak için kullanılıyor.

* * *

2-AKP’nin ifadesini bulduğu tanımlayıcı olgu Erdoğan’dır.

Gördüklerimizden başka bir AKP ve Erdoğan yoktur.

Türkiye’de AKP ve Erdoğan’ın düzen içi bir alternatifi de bulunmamaktadır.

Emperyalist güçler Türkiye’deki kapitalist düzenin istikrarı açısından bu nedenle Erdoğan’a muhtaçtır.

Bölgesel emperyalist politikalar için taşeron bir Türkiye, bu Türkiye’nin istikrarı için otoriter bir rejim ve bu bakımdan da Erdoğan tarzı bir siyasi figür zorunludur.

Erdoğan yoksa, AKP dağılır, AKP dağılırsa emperyalist politikalar sarsılır.

Uyguladıkları şiddeti, yıllarca demokrasi kılıfıyla, “sol” güçlerin postmodern siyasetinden ve orduyla tanımlı eski Cumhuriyet’in günahlarından yararlanarak gizlemeye çalıştılar. Bundan yararlanarak muhalefetin üzerine şiddetle yüklendiler, hukuku kendi bildikleri gibi yorumladılar ve siyasi bir saldırı aracı halinde yeniden şekillendirdiler.

3- Şiddet politikasından bir kez geri adım atmaları kontrolü tümüyle yitirmeleri sonucunu doğuracaktır.

Kontrolün yitirilmesi iktidarlarının sona ermesiyle eş anlamlıdır. Şiddeti reddetmek Erdoğan ve AKP açısından kendilerini inkar etmek anlamına gelecektir.

4- Ancak: Uyguladıkları şiddet bu kez işe yaramamış, tam tersine bir halk uyanışına yol açmıştır.

Bu gerçek, şiddet politikasının artık duvara tosladığını gösteriyor.

Şiddete devam etmeleri siyasi gerginliği artıracaktır.

Türkiye burjuvazisinin, uluslararası finans çevrelerinin, emperyalist ülkelerin, yabancı liberal basının içine düştüğü telaşın nedeni budur. Dertleri demokrasi değil, bildiğini okumakta ısrar eden Erdoğan’dır.

Bu nedenle Suriye konusundakine benzer bir ayarı, Erdoğan’a, bu olaylar bağlamında da vermeye çalışıyorlar.

Fakat bu kez geç kaldılar. Yaşananlar Türkiye siyasi tarihi açısından tam bir kırılma noktasıdır. Şiddet uygulansa işe yaramamakta, şiddetsiz ise AKP kimliğini yitirmektedir.

5-Erdoğan ve AKP bu gerilimli ortamda bir karar verecek, ancak bu kendilerini kurtaramayacaktır:

Erdoğan’ın politikpsikolojik karakteri AKP’nin ve hükümetin bütün yönetim tarzını bağlayıcı haldedir. Fettullah Gülen’in sokaklardakileri densizlikle tanımlayan ve dinle yola getirilmeleri gerektiğini belirleyen açıklamaları da Erdoğan’ın bu bağlayıcılığına boyun eğiş olarak okunabilir.

Düzenin ve emperyalist çevrelerin ne yapacaklarına karar verememelerinin nedeni budur: Erdoğan’a mecburiyet ve Erdoğan’ın bu mecburiyetin farkındalığıyla bir siyasi lidere tanınabilecek tolerans sınırlarını fazlasıyla zorlar bir çizgide seyrediyor olması.

Erdoğan’dan herhangi bir yumuşama bekleme ihtimali çok düşüktür. Sokaklardakileri saygı duyulması gereken “çevreciler” ile “marjinaller” olarak ayırmaya çalışacaklar, bunun için örgütsüzlüğü kutsayan köşe yazarlarını titizlikle devreye sokacaklar, olayları heyecanlı gençlerin kontrolden çıkmış bir vukuatı olarak küçümseyecekler, kendilerini hedef almış direnişi Gezi Parkı’na sıkıştırmaya çabalayacaklar ve/ancak şiddetten vazgeçmeyeceklerdir.

Taktikleri kendi tabanlarını konsolide etmek, hareketi yumuşatarak-parçalamak olacaktır.

Şu anda, emperyalistlerin Erdoğan’sız bir Türkiye tahayyül etmeleri güçtür. Ancak kontrolsüz bir Erdoğan işlerin daha da sarpa sarmasına neden olacaktır.

AKP’nin Türkiye’si çıkmaz bir sokaktadır.

6- Bu çelişkiyi ancak siyasal olarak örgütlenmiş emekçi halk çözer.

Hareketin siyasal içeriğini yoğunlaştırarak uzaması, emekçi sınıfların alt katmanlarının ve belki de Kürt kitlelerinin halk hareketiyle rezonans sağlamasına da yarayacaktır.

Bu hareket zorla bastırılsa bile, şimdiden önemli kazançlar elde edilmiş, halk sınıfları şahsiyetlerini kazanmıştır. Bu noktadan geri dönüş yoktur.