Osetya Dayılanması İLKER BELEK

1 Eylül, Nazilerin 1939'da Polonya'yı işgaliyle 2. emperyalist savaşın başladığı gündür. Savaşı başlatanlar yenilgiye uğratıldıkları için, sonradan Barış Günü ilan edildi.

Emperyalizm var olduğu sürece, Barış Günü'nün anlamı eksik kalacaktır. Ağustos 2008'de hemen kuzeyimizde, Osetya sorunu olarak yaşananlar bunun kanıtıdır.

Daha önce de yazmıştım: Dünya SSCB'nin çöküşünden beri özel bir savaş konjonktürünü yaşıyor. Bu konjonktür içinde, Yugoslavya, Afganistan, 1. ve 2. Irak, Gürcistan savaşları ve İran gerilimi , Amerikan hegemonyasının yaygınlaştırılması bakımından özel anlamlar taşıyan alt bileşenlerdir.

Savaş, kapitalist birikim rejimlerinin, kapitalizmin dinamizmi bakımından işlevsizleştiği dönemlerde, yeni bir birikim rejiminin yaratılmasındaki en etkili silahtır. Savaş, kapitalizmin yeniden yapılanmasının önünü açar.

Ancak, savaşın bundan daha fazla anlamı vardır. Galip ülkenin askeri, siyasal ve ideolojik hegemonyasını ilan etmesinin de etkili bir yoludur. Emperyalist güçler, kısa dönemde ekonomik olarak kaybedeceklerini ya da siyasal açıdan kaotik bir ortamın içine yuvarlanacaklarını bilseler de savaş başlatabilirler. Çünkü en önemli hedeflerden birisi dünyaya dünyanın dayısının kim olduğunun gösterilmesidir: ABD'nin bu savaşlardaki bir amacı da budur: Kural tanımaz, kimsenin sözünü dinlemez, istediğini yapan, kuralları kendisi koyan bir güç olduğunu sürekli kanıtlamak. Bunun başarılması bütün askeri kayıplara, ortaya çıkacak iç siyasal sorunlara değebilir. Irak'ta Amerikan ordusu, kesin zafer olarak nitelenebilecek bir başarı elde edememiştir belki ama, sosyalizmin yıkılması sonrasında mahallenin efesinin kim olduğunu da göstermiştir herkese. Yalnızca bu korku bile sınıf hareketlerinin önünün kesilmesinde yeterli olabilir.

Üstelik savaştaki ekonomik kayıp konusu da bu soruna nereden bakıldığına göre anlam kazanır. Örneğin Obama başkanlık konuşmalarının önemli kısmında Amerikan ekonomisinin içinde bulunduğu güç durumla Irak savaşı arasında bir paralellik kurmakta ve rakibine buradan yüklenirken, yoksul kesimlerin oylarını etkilemeye yönelmektedir. Gerçekten de Irak savaşı, askeri harcamaları finanse etmek için emekçi sınıflar üzerindeki vergi yükünün artırılmasına, kamusal harcamaların kısılmasına, başka sektörlere aktarılan kamusal mali destek mekanizmalarının işlemez hale gelmesine yol açmıştır. Ancak bu tür ekonomik sorunlar halkın sorunlarıdır. Öte yandan Irak savaşının Amerikan petro kimya ve savaş sektörlerine büyük bir dinamizm kazandırdığı açıktır. Ve sınıfsal örgütlülük düzeyi son derece düşük olan Amerika'yı bu sektörler yönetmekte, dolayısıyla Amerika kandan kâr sağlamaktadır.

Osetya savaşının anlamı da bu dayılanma meselesidir. 1990'ların başında sosyalizm çökünce emperyalizm sermaye açısından bakir eski sosyalist toprakları istilaya yöneldi. Bu aşama Sovyetler Birliği coğrafyasındaki müthiş kamu tekellerinin özelleştirilmesi ve Yugoslavya'nın parçalanarak sindirilmesi ile tamamlandı. Afganistan ve Irak savaşlarıyla ise dünyanın enerji ve enerji nakil hattı bölgeleri üzerindeki askeri ve siyasal tahakküm sorunu önemli derece çözüldü.

Ancak bu arada, petrol fiyatlarındaki büyük tırmanışın avantajıyla palazlanan ve yeni bir emperyal güç olarak dünya gündemine girmeye başlayan Rusya-Çin bloğu orta çıktı. ABD'nin, Türkiye ile birlikte bir süredir geliştirmekte olduğu Gürcistan hamlesi Rusya'nın sıkıştırılması ve geriletilmesi amacını taşıyor.

Buradan kısa sürede bir sonuç elde edilemeyebilir. Ancak mahallenin dayısının, mahallenin yeni yetmesine haddini erken bildirmesi bir kuraldır.

Gürcistan'ın Osetya saldırısını kendi inisiyatifiyle gerçekleştirdiği düşünülemez. Bu bir Amerikan planıdır. Rusya'nın bu denli sert bir yanıt vereceği beklenmemiş olabilir. Ancak bu sert yanıta rağmen ABD Karadeniz'e girmeyi, bir bütün olarak Batıyı yeni bir kutuplaşmanın içine çekmeyi, dünyayı germeyi ve üstelik bu gerilimi pek sevdiği etnik sorunlar üzerinden gerçekleştirmeyi başarmıştır.

Bu operasyonun Bush tarafını seçimlerde konsolide etmek amaçlı olduğu yönündeki tez de rasyoneldir. Nitekim bunu en son Putin dile getirmiş bulunuyor. Savaşlar, Amerika gibi toplumlarda, savaşı içeride de siyasal malzeme olarak kullanan siyasal aktörleri güçlendirir.

Şunu da unutmamamız gerekir: Amerika dünyaya fazlasıyla uzak bir ülkedir. Bütün savaşlar dünyanın diğer kıtalarında yaşanırken Amerika bu açıdan hep tehlikesiz ve sterildir. Daha önceki iki büyük dünya savaşında da böyle olmuştu. Amerika'nın (tekrar edeyim, bugünkü sınıf dinamikleriyle) savaştan kaybedeceği önemli bir şey yoktur.

Gerilim yaratmak dayılığın raconu ve dayılığı kanıtlamanın asgari koşuludur. Üstelik, coğrafi konumu nedeniyle, dayılanmak Amerika açısından bu kadar ucuzken...