Önümüze Bakarken

Önümüzdeki dönem yeni mücadele dinamiklerine gebedir.

AKP’nin %50 oy almış olmasının önemi görecedir. Bunun değişik nedenleri sıralanabilir.

Örneğin, toplumsal değişimler doğruda duran ve görece kararlı azınlıkların müdahalesiyle gerçekleşir.

Örneğin, AKP’ye oy vermeyen %50’lik dilimin içinde eşitlikçi, adil bir toplumsal değişim inancı ve umudu taşıyan önemli bir kesim vardır.

Örneğin, AKP’nin peşine takılmış %50’lik dilimin içinde “istikrar” gerçekçiliğinin tercih noktasında belirleyici olduğu hiç de azımsanmayacak bir dilim mevcuttur. Dinin ikna edici zemini ve yüksek ekonomik büyümenin sağladığı rahatlık kadar, Türkiye’nin başına gelebileceklerin yarattığı tedirginlik de AKP’ye yönelimi beslemektedir.

Kısaca, dinamik bir zemindeyiz. Önümüze, işimize bakalım. Bakarken benim görerek, önemlidir kaydı düştüğüm birkaç nokta şöyledir:

Hareket yaratmak, hareket olmak
Anlatmak ikna etmeye yetmez. Toplumsal değişim ve hatta sosyalist devrim için çoğunluğun sosyalizme ikna olması gerekmez. Emekçi sınıfların büyük çoğunluğundan böyle bir şey beklenemez. Sınıf sosyalizme ikna olduğu için değiştirme güdüsü kazanmaz.

Önemli olan işçi sınıfını mücadele sathına sokmaktır. Bunun için gündelik sıkıntıları sezen, sıkıntıları öncelik sırasına sokabilen, emekçilerin tedirginliklerini hisseden, gündemi okuyabilen, emekçilerin gündemin hangi başlığına önem verdiğini sezebilen, bu başlıklar üzerinden emekçileri toparlayabilen kadrolar gerekir.

Kadroların sayısı azsa, öncelikli sektörleri, işyerlerini, mekanları, sendikaları, meslek ve kitle örgütlerini, “sivil” yapıları belirlemek ve bu noktadan itibaren yukarıdaki perspektifle hareket oluşturmaya çalışmak mantıklı olur: Israrla kök salmak, derinleşmek, kalıcılaşmak, güven ve yön veren olmak.

Hareket içinde anlatmanın etkisi üretkendir, kalıcıdır, çoğaltıcıdır.

Siyasi mücadelede süreklilik esastır. Geniş bir düzlemde, anlık kurulacak ilişkiler yerine, süreklilik gösterecek, derinleşecek alanların seçilmesi bu nedenle de akılcı olabilir.

Nesnelliğin etkisiyle sosyalist hareket daha çok bir kadro hareketi düzeyinde ise, kadroların sahip olduğu siyasal kültür ile kitlenin içinde hareket etmenin gerektirdiği donanım arasında bir gerilimin yaşanması kaçınılmazdır. Böyle ise, bunu görmek ve kadroları bilinçli olarak harekete ittirmek gerekecektir.

Kürt sorunuyla ilişkilenmek
Kürt sorunu açısından iki önemli taraf mevcut: Artık, devleti, resmi ve egemen ideolojiyi temsil eden AKP ile Kürt hareketinin kendisi. Sosyalist solun hemen tamamı da ikincisine iltica etmiş durumda.

Sorun, Kürt hareketinin Türkiye işçi sınıfıyla ve solla ilişkileri hemen tümüyle koparmış bir tarzda yola devam kararlılığında bulunması.

Öte yandan, Kürt halk sınıfları Türkiye kapitalist düzeninin içine sığmayan büyük bir dinamizm sergiliyor. Bu dinamizmden yoksun hiçbir sol siyaset düzeni sarsıcı herhangi bir girişimde bulunamaz.

Türkiye kapitalizminin Kürt illerindeki iktisadi ve siyasal müdahaleleri oradaki sınıf yapısını, sınıflar arasındaki ilişkileri değiştiriyor. Önümüzdeki dönemde dinin Kürt tabanı üzerindeki etkisi artacaktır. Kürt hareketinin, (bağımsız adayların belirlenmesiyle birlikte yeni bir boyut kazanmış bulunan) dinle ilişkilenme biçimi bu gelişmeye katkıda bulunacaktır.

Ancak daha önemlisi, Kürt orta sınıflarının sermaye birikimiyle eklemlenme çabaları Kürt hareketini sınıfsal olarak da değiştirecektir. Daha doğrusu bu çaba Kürt hareketinin tabanında yeni sınıfsal yapılanmalar yaratacaktır.

Bütün bunlar ortadayken, Kürt sorununu görmezden gelmek ya da Kürt sorunuyla çok uzun dolayımlar üzerinden ilişkilenmek, Türkiye’de siyaset üretememekle neredeyse aynı anlama gelir.

İttifaklar ve cepheleşme
Siyasette ittifaklar ve ötesinde cepheleşme sorunsalı her şeyden önce toplumsal değişim tasavvuruyla ve sonra da güçle ilişkilidir.

Bugün birinci derecede önem taşıyan konu, ideolojik, siyasal düzlemlerde ve işyeri, mahalle mekanlarında, sosyalist devrim hedefinden ve sınıf mücadelesi zemininden kopmadan, gericiliğin, piyasacılığın ve işbirlikçiliğin etkilerini kıracak, bunun üzerine sol alternatifin alanını genişletecek müdahalelerde bulunmaktır. Bu müdahalenin bir yandan teorik bir yandan da hareket yaratmak olarak pratik bileşenleri olacaktır. İçinde yaşadığımız özgüllük ile sosyalist devrim hedefi arasındaki bağı kurmak için dolayımlar kullanılacak, bu dolayımlar hareket olmak somutluğunda, aydınlanma, bağımsızlık ve kamuculuk mücadelesinde ittifakları, cepheleşmeleri zorunlu ve olanaklı kılacaktır.

Yukarıdaki paragrafın zaten içinde bulunduğu üzere, bu pratik sürecinin zemininde asgari bir programatik ortaklık bulunmak zorundadır.

Solun içinde önemli bir kesim bunun zorunluluğundan söz ettiğine göre söz edenlerle açıkça konuşmanın gereği ve zemini var demektir.

Bu gerekliliğin bir iş olarak formüle edilmemesi cepheleşme zemininin likidasyonuyla sonuçlanabilir. Bu bakımdan, var olan olanakların tükenişine tanık olunabilecek önemli bir kavşakta bulunduğumuzu düşünüyorum.

Anayasa tartışmalarının içinde yer almak
Anlaşılan odur ki, önümüzdeki bir iki yıl bütün siyasal aktörlerin rejimi tartışacakları dönem olacak.

Özerklik, yerelleşme, demokratikleşme gibi kavramlar bu tartışmanın merkezinde yer alacak.

Buradan sosyalizm mücadelesi verenlere büyük iş çıkar.

Ülkemizdeki değişik etnik yapılar anayasal düzlemde nasıl tanımlanacaklar ve siyasetin merkezi yapılarında kendilerini nasıl ifade edecekler? Halk sınıflarının siyasete katılımı nasıl garanti altına alınacak? Seçilmişlerle seçilenler arasındaki ilişki nasıl kurulacak? Seçenlerin yönetime katılımı nasıl organize edilecek, yaygınlaştırılacak, süreklileştirilecek, sıradanlaştırılacak? Ana dil sorunu nasıl çözülecek? Mülkiyet nasıl ele alınacak? Bu soruların tümü sosyalistlerin kendilerini ifade etmesi ve Kürt “demokratlarını” farklı bir demokrasi zeminine çekmek açısından büyük olanaklar barındırıyor.

Hakkını vermek gerekir.