Olgu Bağlamında Anlamlıdır

Bağlam kavramına diyalektik materyalist felsefe içinde anlam kazandıran, bu kavramı Marksist literatüre sokan kişi Lukacs'tır.

Lukacs Bağlam'ı, Dolayım ve Bütünlük kavramlarıyla birlikte kullanır.

Bağlam, tikel olgular arasındaki özgül ilişkilerle ortaya çıkan etkileşimi tanımlar. Bu etkileşim bir bütün olarak dışarıya yansır, tezahür eder. Bağlam hem olguların kendi aralarındaki ilişkilerden hem de olguların bütün üzerinden dolayımlanarak birbirleri üzerinde yarattıkları etkilerden oluşan dinamik bir ağdır. Bu etkileşim üzerinden hem olgular hem de bütünün kendisi değişir. Artık söz konusu olan farklı bir bağlamdır.
Her olgu bir bağlam içinde, bütünün tikel unsurları olan başka olgularla etkileşim halindedir. Bu nedenle, bir bütünün unsurları matematiksel bir skaladaki gibi önem sırasına dizilemez. Unsurlara mutlaklaştırılmış bir önem derecesi atfedilemez. Olgular birbirlerinden soyutlanarak incelenemez. Tabi ki unsurlardan bazılarının diğerlerine göre bütün içerisinde daha fazla derecede etki gücü olabilir. Ancak bu güç de sonuç olarak sözünü ettiğimiz bağlam içinde anlam kazanmıştır.

* * *

Yukarıdaki yaklaşımın önemi ne, bize toplumsal siyasal olayları ele alırken nasıl yardımcı ve yol gösterici olur ?

Tamamen belirleyicidir diyerek başlamanın hiçbir sakıncası bulunmuyor.

Türkiye'de hem akademi hem de siyaset dünyalarında toplumsal olayları soldan değerlendirenlerin bile içine düştükleri temel yanılgı, politikaların, projelerin içinde iyi ve kötü ya da benzeri unsurları ayıklamak, tasnif etmek çabasıdır. Bu yaklaşıma göre, herhangi bir şey tamamen kötü ya da tamamen iyi olamaz, arada gri tonlar da vardır ve bize düşen görev bu farklılıkları saptamaktır. Tahmin edileceği gibi bunun arkasından gelecek öneri, projenin, politikanın kötü yanlarının deşifre edilmesiyle birlikte, iyi yanlarının sahiplenilmesi yönünde olacaktır.

Hemen bir örnek olarak ÖDP'nin AB karşısında bir zamanlar ortaya koyduğu tutuma dikkat çekebiliriz. Hatta bu bakımdan bu tutumun adı bile, “havet”, çok tipikti. Tamam AB'nin kötü yanları vardı, örneğin Türkiye'ye iktisadi düzlemde IMF programlarını dayatıyordu, ama bunların yanı sıra demokrasinin gelişimi açısından yeni ve daha ileri siyasal düzenlemeler de getiriyor ve üstelik Türkiye işçi sınıfının Avrupa işçi sınıflarıyla dayanışması açısından olanaklar da yaratıyordu.

Bu yaklaşım çok tipik olarak, olguları kendi bağlamlarından koparan, bağlamları dışında kavrayarak kendi başlarına mutlaklaştıran, idealist bir içeriğe sahiptir. Burada AB projesinin bütünsel bir anlamı yoktur.

* * *

Şimdi yeni bir örnek üzerinden sürdürelim: Kürt açılımı başlığı.

Solun önemli bir bölmesi halen şöyle düşünüyor: Tamam bu konuda ABD'nin dahli vardır, AB meseleyi mıncıklamaktadır, ancak açılım Kürtler'in on yıllardır inkar edilen haklarını da tanımakta, konuyu bir gerilim başlığı olarak devreden çıkarmakta, solun etkisine daha olanaklı bir ortam yaratmaktadır. Bütün bu nedenlerle desteklenmelidir: Aynı parçalayıcı, sıralamacı, idealist yaklaşım.

Oysa Kürt açılımı başlığı bir bağlam içinde yürürlüğe sokulmuştur. Bu bağlamın içinde ABD ve AB'nin bölgesel planlarının, bölgedeki diğer ülkelerin kendi özel çıkarlarının, AKP'nin yapı ve işlevinin, Türkiye'deki sınıfsal ilişkilerin, Türkiye burjuvazisinin planla ilişkili somut ekonomik beklentilerinin, emekçi sınıfların bilincinin, Kürt halkının uluslaşma düzeyinin, en geniş anlamda Kürt halkı içindeki sınıfsal ilişkilerin özel yerleri vardır. Bütün bu olguların ilişkileriyle tanımlı bütünlük özel bir bağlam oluşturmaktadır.

Bu bağlamı içinde, bütünlük, Genişletilmiş Ortadoğu'dur. Diğer bütün unsurlar bu bütünlüğün zeminindeki bağlamda anlamlıdırlar. Bu bağlamda belirleyici unsur emperyalizmdir. Emperyalizm GOP bütünlüğü üzerinden, örneğin Kürtler'in haklarını da üst belirlemektedir. Yani, demokrasi, emperyalist planlar ne kadar, ne şekilde gerektiriyorsa, o kadar-şekilde olabilir.

Bütün bu nedenlerle, Kürt halkının elde edeceği kültürel kimi kazanımları politik bütünlükten cımbızlamak, bağlamın içindeki emperyalist projeleri yok saymak ve kaçınılmaz biçimde o projelerin oyuncağı olmak sonucunu verir. Bu hataya düşülmek istenmiyorsa demokrasi sorununu tamamen farklı bir bağlama, antiemperyalist mücadele, taşımak gerekir.

* * *

Sol bu hatayı hep yapmak zorunda değil. Sorun şurada ki bugün Marksizm her zamankinden daha elzem bir entelektüel gelişim aracıdır ve maalesef sol kendi literatürünü okuyup, anlamaya her zamankinden daha az tenezzül etmektedir.