Mustafa Kemal

Her önder kendi çağının, topraklarının içine doğar. O nesnellik tarafından belirlenir. Toplumsal-tarihsel gerçeklik üzerindeki etkisi bu belirlenim dolayımıyla gerçekleşir.

Mustafa Kemal’in içine doğduğu iktisadi/siyasal nesnellik hem dünya emperyalist sisteminin hem de Osmanlı’nın çözülüşüyle karakterizeydi.

Emperyalist sistemde 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren belirginleşmiş bir hegemonya krizi söz konusuydu. İngiltere, üzerinde güneş batmayan topraklarındaki hakimiyetini yitiriyordu. Rusya’daki sosyalist devrim hakimiyet yitiminin içine doğdu.

Benzeri bir durum Osmanlı İmparatorluğu için de söz konusuydu. Ama bir başka düzlemde. Feodal bir sosyoekonomik formasyona sahip Osmanlı, batı kapitalizmi karşısında dayanamıyor ve imparatorluk toprakları dağılıyordu. Kapitalistleşme süreci Balkanlar’da ulusçu kalkışmaları koşulluyor, yeni devletler ortaya çıkıyordu.

Osmanlı feodalitesinin bu gelişmelerle baş etme ihtimali yoktu. Koca imparatorluk yalnızca parçalanmakla kalmamış, aynı zamanda maliyesini ve devlet yönetimini de emperyalizme teslim etmişti. Ancak savaş durumlarında askere alınmak vesilesiyle hatırlanan köylünün sefaleti had safhadaydı.

Hal böyleyken Vahdettin’in 1918’de İstanbul’un anahtarını işgalci İngiliz kuvvetlerine teslim etmesi Anadolu’da yeni bir çağın açılması gereğinin işaretini veriyordu.

Emperyalist hegemonya krizi Rusya topraklarında Bolşevik kalkışmasına zemin hazırlıyor, Anadolu’da ise Osmanlı ordusu içindeki bir grup genç subay işgale karşı kurtuluş mücadelesini örgütlemek üzere bir araya geliyordu. Rus çarı ile son Osmanlı padişahlarının tarihsel sürecin seyrini okumaktan tamamen uzak siyasetleri emperyalizmin hegemonya alanını daraltacak gelişmelere yol veriyordu. Hegemonya krizi Sovyet sosyalizmi ve Anadolu devrimiyle sonuçlanıyordu.

Her nesnellik, belirlediği toplumsal, tarihsel gelişmelerin gerektirdiği sorumlulukları üstlenecek kadroları da yaratır. Mustafa Kemal böyle bir tarihselliğin ürünüdür.

Anadolu kurtuluş hareketinin örgütleyicisidir. Kendi çizgisinde çok önemli bir siyasi ve askeri kişiliktir. Kurtuluş hedefini Anadolu coğrafyası ve Trakya ile sınırlı tutmuş olmasıyla gerçekçidir. Samsun-Amasya-Erzurum-Sivas-Ankara hattındaki 1919 stratejisi Kürt feodalitesini Kurtuluş Savaşı’na ikna eden örgütçülüktür.

Ulus devletin inşasında, Ankara’da ikinci iktidar odağının yaratılışına kadar saltanat ve hilafet karşısındaki yumuşak tutumu, Meclis’in açılışıyla birlikte saltanatın hedefe yerleştirilmesi, hilafetin ilgasının Cumhuriyetin ilanından sonraya bırakılması, üstün taktisyen tutumun göstergeleridir.

Dönemin bağımsızlık ve laiklik anlayışı kurtuluş stratejisinin gereğidir. Zaten iflas etmiş Osmanlı’dan yeni bir devlet yaratılacak ise işgale ve dolayısıyla Osmanlı’ya karşı olmanın zarureti vardır. Osmanlı karşıtlığı ise ancak laiklik ile anlam bulabilir.

Laiklik yeni rejimin temelidir. Mustafa Kemal’in siyasi anlayışını belki de en iyi ifade eden cümle şudur: “Biz ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.”

Osmanlı feodalitesine karşı bu yönde bir kalkışmanın gerçekleştirilmiş olması tarihin diyalektik akışı gözetildiğinde devrimci bir gelişmedir. Mustafa Kemal bu gelişmenin cüretidir.

Osmanlı’nın yerine, burjuva nitelikli iktisadi-siyasi bir yapının tercih edilmiş olması ise bu cüretin sınırlılığını oluşturur. Anadolu’da işgale son verilmiş, ancak iktisadi ve siyasi düzlemlerde emperyalizme eklemlenmek tercih edilmiştir.

Sınırlılık nesneldir. O dönemde Anadolu’da Osmanlı’ya karşı bir siyasi kalkışma mutlaka batıdan esinlenmek zorundadır. Batıdan ise ya Marksizm ya da Rousseau’cu Aydınlanma düşüncesi alınacaktır. Her ikisi de olmuştur. Ancak Anadolu’daki işçi sınıfı birikiminin yetersizliği ilkinin kök salmasına olanak tanımamış, daha sonrasında ise Kemalist devrimin kendisi bütün sosyalist fikir ve örgütlenmelerin kökünü kazımıştır.

Her tarihsel kişiliğin bir sınıf kimliği vardır. Mustafa Kemal’in kimliği burjuvaziye aittir.

Laiklik ve bağımsızlık için yolun sonu da, ucu Demokrat Partiye açılacak gerici gelişmelerin başı da burasıdır.

Mustafa Kemal bir kurtuluş ve sondur. Laikliği ve bağımsızlığı geliştirebilmek için, O’nu diyalektik manada aşmak, bunun için de bu iki kavramı, yanlarına eşitliği ekleyerek Mustafa Kemal’den kurtarmak gerekir. Mustafa Kemal’i gericilerden, Lozan düşmanlarından, Osmanlı hayranlarından kurtarmanın tek yolu da budur.