Mıntıka temizliği

Durum kaba hatlarıyla şöyle görünüyor:

Amerika'nın bölgesel planları, bölgedeki bütün ülkelerin dengelerini sarsacak bir kapsam, derinlik ve çap taşıyor.

Amerika, kendi çıkarlarını engellediğini hisseder, gerekli görür ve gücü de yeterse en acımasız açılımını yapabilir, en sonda söylemesi gerekeni en başta söyleyebilir. Irak bunun kanıtıdır. Şimdi hedefinde İran vardır, ancak, yalnızca bir askeri gerilim politikası bile işini önemli derecede görmektedir.

Bağlantılı olarak, emperyalist odaklar Türkiye ile ilgili beklentilerini de derinleştirmiş bulunuyorlar. Beklentilerini karşıla(ya)mayacak bir Türkiye, bu haliyle, işlevsizdir, fazlalıktır, gözden çıkarılabilirdir. O nedenle Türkiye'ye yönelik bölme planlarının önemli derecede gerçeklik taşıdığını düşünmek gerekir.

Kabul edilmelidir ki operasyonun bu aşaması belli koşullara bağlıdır ve yakın geleceğin konusu değildir.

Öte yandan, Türkiye coğrafyasının özgün siyasal duyarlılıkları nedeniyle, bölme planının başarıyla yürütülmesi, bir iş savaş dinamiğinin harekete geçirilmesiyle olanaklı olabilecektir. Bu iç savaş yüksek ihtimalle etnik yapılar arasında yaşanacak ve coğrafyamız tam olarak faşizan karakter alacaktır.

Belki bölme planı yakın vadenin konusu değildir, ancak, bu planın her an tetiklenebilir bir seçenek olarak canlı kılınması, ülkemizdeki kimi başlıkların bir sorun olarak sürekli gündemde tutulmasını gerektirmektedir: Kürt sorunu, din sorunu. Yine kabul edilmelidir ki, bugün zaten böyle bir barut fıçısının üzerinde oturmaktayız.

Kısacası, Türkiye'de siyasal, toplumsal, ekonomik dinamikler hemen tamamen dışarıdan, emperyalist güç odakları tarafından belirlenir hale gelmiştir. Güçlü gibi görünün bütün yerli aktörler, yalnızca ve yalnızca birer suflördür. Bu durumu değiştirebilecek tek güç işçi sınıfının kendisidir. O sahnede olmadığı için durum böyledir.

Eğer bütün bunlar böyleyse, yapılabilecekler de yine kabaca şöyledir:

Toplumsal mücadele, siyaset, belli sorunların, birer dolayım olarak kullanılmasını zorunlu kılar. Ancak böyle dolayımlar üzerinden sınıfın gündemine düzenin kendisini, yani sorunun bütününü oturtabilirsiniz. Daha doğrusu, dolayımlar üzerinden hareketlenen kitleler, sorunun kendisini halen göremiyor olsalar bile, yaptıklarıyla düzeni hedef tahtasına oturtabilirler.

Dolayımlar, Sovyet Devrimi sürecinde, Bolşevikler tarafından, "savaşa son verilmesi" ve "Çar'ın devrilmesi" olarak belirlenmişti.

Yaşadığımız emperyalist tahakküm nedeniyle bağımsızlık ve işçi sınıfının içinde bulunduğu zor yaşam koşulları nedeniyle de sömürüye işaret eden "pür" sınıfsal sorunlar, birlikte ele alınmayı gerektiren bu tür dolayımlardır.

1920-1923 arasındaki kurtuluş savaşı nedeniyle, epey bulaşık olsa bile, bağımsızlıktan, onurdan, yerli kaynaklarla kalkınmadan, dayanışmadan yana kullanılabilir bir "birikim" vardır. Sosyalistlerin bu "birikimle" temas etmesi, sorunlar yukarıda tanımladığımız şekilde görüldüğü sürece, kaçınılmazdır. Bu temastan özellikle kaçınanların ayakları da maalesef bu topraklardan kopacak, emperyalizmden, bağımlılıktan, sömürüden kopuk demokrasi ve özgürlük arayışları böylece ortaya çıkacaktır. Önemli olan "birikimi" soldan etkileyebilmektir.

"Pür" sınıfsal nitelikli sorunlar ise, sınıfın değişik bölmelerinin yüzlerini birbirlerine ve bir bütün olarak da sınıfın yüzünü bu sorunları gündeme taşıyan sol öznelere döndürecek olanaklar sunmaktadır.

İşte bu iki dolayım bizim sınıfsal (antikapitalist) antiemperyalizm dediğimiz siyaseti canlandıracak kaldıraçlardır.

Bugün için, anti Amerikancı ve bağımsızlık yönündeki çıkışlar fazlasıyla orta sınıf özellikleri taşıyan hareketin, sömürü karşıtı tepkiler de işçi sınıfının malıdır. Böyle olmasına karşın iki tarafın malı da fazlasıyla eksiktir. Bağımsızlık başlığının işçi sınıfına lüks geldiğinin, sömürünün bağımsızlıkla kafasını bozmuş orta sınıfı ilgilendirmediğinin ve nihayet her iki tarafın duyarlılıklarının da bir şeyler becerebilmek için fazlasıyla yetersiz olduğunun iddia edilmesinin nedeni budur.

Eksikliğin nedeni her iki tarafın tepkisinde de antikapitalist unsurların olmamasıdır.

Aslında, çoğu bölmeleriyle, nesnel anlamda emekçi sınıf karakteri taşıyan bağımsızlıkçıların kafalarında sömürüye yer açması, işçi sınıfının ise şu anda kendisine epey ırak hissettiği memleket meseleleriyle ilgilenmesi, sınıf hareketimizi birleştirecek, genişletecek, güçlendirecek ve sol bir seçeneği daha yakına taşıyacak işlev görecektir.

İşte biz böyle bir ideolojik, siyasal ve pratik harmanlama işini becermeye çalışıyoruz.