Kürt iktisadı: Paraşütsüz atlayıp, yere çakılmamayı düşlemek

Demokratik Toplum Kongresi şubat ayının ilk haftası içinde gerçekleştirdiği çalıştayda “demokratik özerklik” modelinin ekonomik ayağını “komünal ekonomi” olarak belirledi. Bunun, özel mülkiyetçi bir rejimde, tekelleşmenin engellenmesi yoluyla, kapitalizmin sınırlanması olduğunu ifade etti.

Bu kavramlar seti nelere işaret ediyor, hangi gerçekleri tahrif ediyor bakalım:

1- Kapitalizmin, yani üretim araçlarının özel mülk edinildiği rejimin en önemli yasalarından birisi tekelleşmedir:

Marks Kapital 1. Cildin son sayfalarında, kapitalizmin ilerleyen aşamasında mülksüzleştirmenin farklı bir biçim aldığını yazar: “Şimdi mülksüzleştirilecek olan kimse, kendi hesabına çalışan emekçi değil, birçok emekçiyi sömüren kapitalisttir. Bu mülksüzleştirme, kapitalist üretimin, … yasaların işlemesiyle, sermayenin merkezileşmesiyle gerçekleşir. Bir kapitalist daima birçoklarının başını yer.” Tekelsiz kapitalizm yoktur. Özel sermayeye izin vermenin kaçınılmaz sonu tekelleşmedir. Tekelleşmeyi önlemenin değil (çünkü artık söz konusu olan tekelci kapitalizmdir), yıkmanın tek yolu üretim araçlarının kamu mülkiyetine alınmasıdır.

2-Tekelleşme olgusu daha 19. yüzyılın sonunda, emperyalizmin karakteristik özelliklerinden birisi olarak gelişmiştir:

Lenin’in, günümüze hala ışık tutan Emperyalizm-Kapitalizmin En Yüksek Aşaması (1916) kitabına mutlaka bakmak gerekir. Lenin daha başında tekelleşme eğilimini ve önemini saptar: Almanya’da 19. yüzyılın sonunda, enerji üretiminin ¾’ünü işletmelerin yalnızca %1’inin ürettiğini açıklar. Tekelleşmeyi yaratan kapitalist rekabettir. Büyükler küçükleri acımasız biçimde yutar. Bunalım, kriz ve savaş bunun fırsatını yaratır.

3-İktisatta düş görmek hiç de yeni bir durum değildir:

Marks ve Engels daha 1848’in başında Komünist Liga için yazdıkları Komünist Manifesto’nun 3. bölümünde düş gören dört düzen içi ekolden söz ederler. Bunlardan birisi de burjuva sosyalizmidir. Temel amacı kapitalizmin devamını sağlamaktır: “Her türlü devrimci hareketi işçi sınıfının gözünden düşürmeye çalışmıştır.” Proletaryanın tarihsel hedefini bir tarafa bırakmasını isteyen reformist bir anlayışa sahiptir. Kürt hareketinin “komünal ekonomi”sinin oturduğu zemin tam olarak budur.

4-“Komünal ekonomi” Robert Owen’ın ütopyasını çağrıştırmaktadır:

Engels Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm’de ütopyacı sosyalistleri inceler. Bunlardan birisi Robert Owen’dır. Owen İskoçya’daki pamuk ipliği fabrikasında kapitalist sömürüyü sınırlamaya çalışmış bir ütopyacı, işçi dostu bir patrondur. 2500 kişiye istihdam alanı yaratmış, artı değeri işçiler arasında pay etmiş, kreşler açmış, sendikal mücadeleye destek vermiş, İskoçya’nın en ünlü patronu olmuştur. Ta ki kendi modelini kapitalizmin ortak iktisadı olarak önerinceye kadar. Bunu yaptığında Engels’in deyimiyle resmi toplumun dışına atılmış, Amerika’ya göçmek zorunda kalmıştır. Oradaki komün denemesinde, rekabete dayanamayarak bütün servetini batırmıştır. Engels kendisini büyük övgüyle anar. Zira O’nun bu denemeyi yaptığı dönemde (1800’lerin başı) henüz Marksist artı değer kuramı ortaya konulmamıştı. Ütopyacılığı kendi deneyiminin burjuva sınıfı tarafından kabullenileceğini sanmasındaydı. Kapitalizm öneriler, düşlerle değil, iktisadi yasalarıyla ilerler. Görmemek, kapitalizmin küçük mülk sahipleriyle sınırlanabileceğini sanmak, bugün artık ütopyacılık değil, en azından cehalettir.

5-HDK kapitalist olmayan bir kapitalizm düşlemektedir:

Kapitalizm sınırlanamaz. Özel mülkiyetin tekelleşmesi engellenemez. Kapitalizm içeriden dönüştürülemez, ontolojisine aykırıdır. Bilimsizlik ve bilinçsizliktir. Owen Marksist iktisadın olmadığı dönemde haklıydı. İyi niyetliydi. Bugün ise Owencı düşleri görenlerin yaptıkları işçi sınıfının mücadele yolunu engelleme gayretidir. Bu akım tekelci kapitalizmde hep vardı. En bilinen örneklerini ise 1990’larda verdi. Dahrendorf’un “postkapitalizmi”, Bell’in “postendüstriyel dönemi”, Drucker’ın “ne kapitalist, ne sosyalist toplumu”, Litcheim’ın “burjuva sonrası toplumu”, Offe, Lash, Urry’nin “disorganize kapitalizmi”, Piorre ve Sabel’in “ikinci endüstriyel bölünmesi” aynı amacı paylaşırlar. Hepsi postmodern tezlerdir. İşleri kapitalizmi kutsamaktır.

Bütün bunlar, kapitalizmin alternatifinin sosyalizm olduğunu söylememek, sosyalizm mücadelesini gözden düşürmek için yapılmış laf kalabalığından başka bir şey değildir.

Yazık. En çok da HDK yapısına sosyalistim diyerek katılanlara, destek verenlere.