İşçi Sınıfının Parçalanmışlığı ve Sendika Dışı Sınıf Örgütü İhtiyacı

Esnek üretim ve esnek istihdam modelleri işçi sınıfını, tarihte görülmediği kadar parçaladı. Bu son 20 yılın en önemli gelişmelerinden birisidir.

İşçi sınıfı, istihdam biçimleri (tam süreliler, yarı süreliler, sözleşmeli çalışanlar, geçici çalışanlar, sözleşmeli tam süreliler, geçici tam süreliler, vb), iş yaşamındaki statü konumları (iş güvencesine sahip olanlar, olmayanlar, taşeronlaştırılmışlar, vb), ücretlendirme politikaları (klasik yöntemlerle ücretlendirilenler ve performansa göre ücret alanlar), çalışma mekanları (tele çalışanlar, evde çalışanlar, ofiste çalışanlar, hem ofiste hem de evde çalışanlar, vb) bakımlarından parçalandı. Üstelik bu eğilim giderek belirginleşiyor.

Üretimin esnek organize edilmesinden kaynaklanan bu parçalanma, hukuksal bir zemine de oturtuluyor. Hukuk parçalanmayı onaylıyor, işçi sınıfına kabul ettiriyor.

Sonuçta, sendikaların işçileri örgütlemesi zorlaşıyor, işçilerin sendikalarda örgütlenme istekleri azalıyor. Aşağıdaki tablo bu durumu somut olarak ortaya koyuyor. İskandinav ülkeleri dışındakilerde sendikal örgütlenmedeki değişim gerçekten de vahim olarak nitelenebilecek bir durumda. İskandinavya’daki olumlu durum ise bu coğrafyada sendikaların işsizlik fonlarının yönetimine katılıyor olmalarıyla ilişkili.

* * *

Bana kalırsa, bu gerçeklik, esnek üretim koşullarında, işçi sınıfını ekonomik ve sosyal sorunlar için örgütleyebilmek açısından sendikaların artık yetersiz kaldıklarını da gösteriyor.

Sözünü ettiğim yetersizlik, yalnızca, sendikaların, kapitalizmin vahşileştiği son 30 yılda, burjuvazinin saldırısına gereken sınıf yanıtını verememiş olmalarıyla ilişkili değil. Bu faktör tabi ki geçerli. Ancak, yukarıda esnek üretimle ilişkili olarak özetlediğim, sınıfı parçalayan nesnel faktörler, bugün sendikal düşüşün esas nedenidir.

Meslek, statü, sözleşme sistemleri, istihdam biçimleri, ücretlendirme politikaları, vb zemininde (aynı işyerinde bile) onlarca dilime bölünmüş, dolayısıyla, sosyoekonomik sorunları ve örgütlenme olanakları açısından iyice heterojenleşmiş işçi sınıfını, sınıfı sosyoekonomik düzlemde örgütlemek üzere tarih sahnesine çıkmış bir örgüt yapısıyla bir araya getirmek, bu parçalanmış sınıf yapısına bu yöntemle bir kimlik edindirmek olanaklı olamaz.

* * *

Burada parçalanmış yapıyı aşan, yapının parçaları arasında temas yaratan bir örgütsel ve ideolojik yaklaşıma gerek var.

Bu yaklaşım, hem işçi sınıfının parçalanmış bölmelerini ve bu bölmelerin üzerinde yükselen parçalı sendikal yapıları enine kesmeli hem de bu parçalı yapılara ortak kimlik kazandıracak ideolojik bir üst belirlenime oturmalıdır.

Esnek üretim temelinde parçalanmış işçi sınıfını parçalı tarzda örgütleyen bugünkü sendikalar arasında temas yüzeyini artıracak, parçalı sendikal yapıyı işçi sınıfının tarihsel çıkarları zemininde birleştirecek örgütsel yapı, sendika yönetimlerinin temsiliyetiyle oluşturulmuş bir üst yönetim aygıtı tarafından sağlanamaz mı ? Türkiye’de bu model çok denendi. Şüphesiz vazgeçmemek, koordinasyon çabalarında ısrarcı olmak gerekir. Ancak bu modelin benim anlatmaya çalıştığım gereksinimi karşılaması olanağı yoktur. Bunun nedeni sendikaların işçi sınıfının bugünkü parçalı durumunu veri kabul eden bir mantıkla (apriori) ve işçi sınıfının parçalı bölmelerine daralmış ekonomik sorunları odak kabul ederek kurulmuş olmalarıdır. Bugünkü somut sorunlar, sendikaları kimi acil görevlere mahkum ediyor. Bu mahkumiyet sendikaların bütünü görmesini engelliyor. Çokça rastladığımız başka “kişisel, özel” sorunlar olmasa bile.

O nedenle işlevsel bir esnekliği olan ayrı bir yapıya büyük görev düştüğünü sanıyorum. Yurtsever Cephe İşçi Birliği modeli buraya denk geliyor aslında.

İdeolojik yaklaşım ise işçi sınıfına kimlik edindirmek için gerekli. Esnek üretim yalnızca sınıfı nesnel olarak parçalamakla kalmadı. Aynı zamanda onu kimlik olarak da parçalayarak yok etmeyi hedefledi. Esnek üretim işçiyi işletmeyle uyumlu bir birey ve tüketici olarak görmek ister. Oysa, sınıf ancak kendi tarihsel çıkarlarının farkındaysa, yani somut sorunlarının çözümü açısından kapitalizmin çizdiği sınırları aşıp, işçi sınıfından yana bir düzeni referans alarak işine, işyerine, yöneticisine, patronuna ve düzene bakmaya başlıyorsa kimlik ediniyor demektir.

Bugün, sınıf hareketinin oluşturulması, sınıf kimliğinin yeniden oluşturulmasına, bu da sınıf bilincinin düzen dışı bir ideolojik düzlemde yeniden inşa edilmesine bağlıdır.

O halde, sendikaları enine kesen örgüt, sınıfın aynı işyerindeki ve/veya farklı sektörlerindeki bölmelerini somut sorunlar üzerinden somut hak alma mücadelesine örgütlerken, bu hareket içinde sınıfın tarihsel çıkarlarının (sosyalizm) ifadesi olan kimlik inşasına yönelmelidir. Bütün bunlar için ise sosyalist siyasete acil olarak ihtiyaç vardır.