İktidara getirenler indirmeye çalışırken, AKP vatanseverlik pozlarında

AKP Ağustos 2001’de kuruldu. Kasım 2002 seçimlerinde tek başına iktidar oldu.

Milli Gazete ve Star Gazetesi eski yazarlarından Nasuhi Güngör’ün Yenilikçi Hareket (2001) isimli kitabında yazdığına göre, Erdoğan Refah Partisi’nin Beyoğlu ilçe başkanıyken ABD büyükelçisi Abramowits ile görüşmeye başladı. Temmuz 2000 tarihinde ABD’de “geleceğin lideri” olarak tanıtılıp, neoconlarla bir araya gelmesi sağlandı.

O dönemde Bush Irak operasyonu için DSP-MHP-ANAP hükümetinden destek arayışı içindeydi. Ecevit’in öneriyi reddetmesi, Türkiye’de “uyumlu” İslamcı bir partinin iktidara hazırlanması konusundaki neocon eğilime ağırlık kazandırdı.

Merdan Yanardağ’ın, Turan Yavuz’un Çuvallayan İttifak isimli kitabından aktardığı üzere, Erdoğan Ocak 2002 tarihinde ABD savunma bakan yardımcısı Perle’in ABD’de organize ettiği bir sabah kahvaltısında kalabalık bir Amerikalı siyasetçi grubuyla görüştü. Ortadoğu konusu ve Kürt sorunu hakkında konuştu. Irak harekatına destek sözü verdi. Cüneyt Zapsu danışmanı olarak yanındaydı. Amerikalılar duyduklarından memnun kaldılar.

Bu arada ANAR isimli araştırma şirketi yaklaşan genel seçimlerde AKP’nin %34 oy alacağını duyurmaya başlamıştı. CIA Ortadoğu şefi Fuller Foreign Affairs’in Nisan 2002 sayısında Türkiye’de demokrasinin İslami partilerin doğuşuna izin verdiğini yazıyor, AKP’nin iktidar olacağı tahmininde bulunuyordu.

Erdoğan’ın 2002’deki ikinci ABD ziyareti seçim zaferinden hemen sonra Aralık ayında gerçekleşti. Siyasi yasağı nedeniyle henüz başbakan değildi. Bush kendisini Oval Ofis’te kabul etti. Bu, bir ABD başkanının hiçbir resmi sıfatı olmayan bir siyasetçiye tanıdığı önemli bir ayrıcalıktı.

ABD yeni Ortadoğu partnerini oyuna hazırlıyordu. Irak işgal edilecek, Ortadoğu yeniden şekillendirilecek, bunun için AKP kullanılacaktı.

Wikileaks’in 2010’da yayımladığı ABD Dışişleri Bakanlığı gizli yazışmalarında Ankara büyükelçisi Pearson, ABD’nin Irak’taki stratejik çıkarları için kamuoyunun etkilenmesi bakımından Erdoğan’ın anahtar konumda olduğunu yazıyor ve kendisine şimdiden hükümetin başıymış gibi muamele edilmesini, Kopenhag zirvesinde(Aralık 2002) AB katılım müzakereleri için Türkiye’ye tam destek verilmesini öneriyordu.

AKP’nin ABD’ye verdiği sözlerin samimiyeti ilk kez 1 Mart 2003’de sınandı. ABD Irak’a Türkiye üzerinden girmek istiyordu. Bunun için TBMM’nden karar çıkması gerekiyordu. AKP bastırıyordu. Ancak tezkere reddedildi. AKP daha ilk sınavda tökezlemişti.

Tartışmalar alevlendi. Amerika’da Erdoğan tercihinin hatalı olduğu yönünde değerlendirmeler yapılmaya başlandı. Bunun üzerine araya yine Zapsu girdi. Yasemin Çongar’ın teybine kaydettiği gibi, Amerikalılara “Bence O’nu devirmeye çalışmak, delikten aşağı koymak yerine, kullanın” dedi.

Abdurrahman Dilipak geçen hafta, Erdoğan’ın “ne istediler de vermedik” dediği Fethullah cemaatinin CIA projesi olduğunu açıkladı. AKP’nin kuruluş döneminde ABD ile görüşmeler yapan isimlerden birisi olduğunu da ekledi. Dediğine göre bu görüşmeler 1991 yılında başlamıştı. Dilipak bu çerçevede Fuller ile de görüşmüş, ancak Cemaatte görev alması yönündeki teklifi geri çevirmişti.

Bu görüşmelerin içeriğine ilişkin ayrıntılar ise daha önce siyasal İslam’ın önemli isimlerinden Ali Bulaç’tan gelmişti. Bulaç’ın yazdıklarına göre (21 Aralık 2014 tarihli AK Parti Bir Proje miydi ? yazısı) görüşmelerin başlama tarihi 1998’di. Amerikalıların biri gidiyor diğeri geliyordu. ABD’nin yanıtını aradığı soru Türkiye’de dindar bir iktidarın mümkün olup olmadığıydı. Mümkünse bunu hangi siyasi yapı başarabilirdi. 

Aslında Refah Partisi’nin 1990’lardaki yükselişi ilk sorunun yanıtıydı. Ancak ABD’nin Refah ile kalıcı iş tutması mümkün değildi. Zira bu parti 1. Cumhuriyet Türkiye’sinin siyasal bağlamı içine oturuyordu. ABD ise emperyalizmi hiç dert edinmeyecek ve Cumhuriyeti yıkacak İslamcı bir yapı arıyordu.

Dilipak ve Bulaç’a göre AKP ABD’nin bu ihtiyacı doğrultusunda yaratıldı ve desteklendi. AKP de bu projenin taşıyıcısı olmayı kabullenerek işe girişti.

Bu açıklamalar, emperyalizmin verdiği görevleri yerine getirmenin siyasal İslam açısından hiç sorun oluşturmadığını gösterir.

ABD ile AKP arasındaki tam uyum 2011 yılına kadar devam etti. 2011 genel seçimleri sonrasında AKP’nin Suriye’de ABD ile ters düşmesi önemli değişikliklere neden oldu.

O noktadan itibaren ABD, iktidara getirdiği AKP’yi indirmenin yollarını aramaya başladı. Erdoğan’ın emperyalist sistemin kural ve işleyiş tarzını anlamayan tutumu sorunun hızla Avrupa ülkelerine de yansıması sonucunu getirdi.

Şimdi AKP emperyalistlerin daralttıkları çemberi yarmaya, kendisi hakkında verilmiş karardan en az zayiatla kurtulmaya çalışmaktadır.

Bunun için vatanseverliğe oynamakta; dünya alemin AKP’yi ve reisini çekemediği, Türkiye’nin önünü kesmek için kirli planlar kurduğu yalanını uydurmakta; tabanını her tür olasılık için konsolide etmeyi hedeflemektedir.

Türkiye’nin görebileceği en kirli oyun AKP’nin yaratılması ve iktidar yapılmasıydı. AKP’nin işi bitti. Finale işçi sınıfının el koyması için çalışmak gerekiyor.