'Hayır' sosyalizmi hedeflemeli

CHP’nin “hayır” stratejisini “tek adam rejimi”ni engellemeye kilitlediği tam olarak netleşti.

Öte yandan, kendisini sosyalist olarak tanımlayan çevrelerin hemen tamamı da, kısmen farklı anlamlandırmalarla olsa bile, aynı angajman içindeler.

Bunlardan farklıyız.

***

Kapitalist sistem ekonomik, sosyal ve siyasal boyutları olan ve aşılma olasılığı bulunmayan bir krizin içinde.

Emperyalist düzen de bununla bağlantılı hegemonya krizi yaşıyor.

Yani çifte kriz halindeyiz.

Merkez kapitalist ülkeler de dahil, her yerde otoriteryen rejimlerin ortaya çıkışının, faşist partilerin yükselişinin, Trumpgillerin başa güreşmesinin nedeni bu olgudur.

Bu ortamda uluslar arası ilişkiler sertleştiriyor, devletler kendi içlerine dönerek, birbirlerine karşı konumlanıyorlar. Yeni savaşların, hatta dünya ölçekli bir savaşın zemini oluşuyor.

Bu nedenlerle tek adam rejimiyle, diktatörlükle mücadele edebilmenin gerek koşulu bu gerçekliği kavramaktır.

Zira başkanlık rejimlerine, diktatoryal yönetimlere gereksinim yaratan gerçeklik düzenin çifte krizidir.

Bunu görmemek; halkı kandırmaya, Erdoğan karşıtlığı zemininde gelişen ve düzen karşıtlığına taşınabilecek muhalif enerjinin bitirilmesine hizmet eder.

CHP’nin ve kendisine sosyalist diyen pek çok çevrenin yaptığı budur.

“Tek adam rejimine hayır” içeriğiyle yürütülen referandum kampanyasının sonucu mevcut fiili başkanlık durumunun meşrulaştırılmasıdır. Bu kampanya bugüne razıdır, emekçi sınıfları bu düzene razı etmeye çalışmaktadır.

Bu nedenle, “taktik gereği”, “lafı uzatmadan sonuca yürüyelim”, “gerçekçi davranalım”, “antikapitalizm referandum döneminin işi değil”, vb gerekçelerle yürütülen bu “hayır” çalışması yalnızca düzenin işini görmektedir.

***

AKP’yi 2000’lerin başında patlayan global ekonomik kriz yarattı. O kriz Uzakdoğu’da, Rusya’da, Arjantin’de ve Türkiye’de iktidarları yerle bir etti. DSP-MHP-ANAP koalisyonu o dönemeçte yok oldu.

AKP, soğuk savaş döneminin kapandığı tam o konjonktürde ABD tarafından İslam coğrafyasını içeriden fethedecek bir taşeron olarak iktidara getirildi.

AKP ideolojik ve siyasi referans olarak hep Menderes ve Özal’ı kullandı.

Menderes Türkiye kapitalizminin kendisini borçlu olduğu devletçiliğin ve laikliğin sicilli düşmanıdır. Özal burjuvazinin has adamıdır.

Türkiye gericiliğinin pik noktası AKP’dir. Bir sürekliliğin sonucudur. İşin nihayetini AKP’ye bağlayan bütün kırılma noktalarında sermaye birikim rejiminin tıkanıklıkları bulunur. Her tıkanıklık sömürünün ve dinci gericiliğin derinleştirilmesiyle aşılır.

Menderes devletçi ilkel sermaye birikim rejiminin, Özal ise ithal ikamesinin tıkandığı aşamalarda rol üstlendiler. Menderes döneminde devletçilik ticaret burjuvazisi eliyle bitirildi, Özal ile de ülkemiz uluslararası tekellere teslim edildi.

DP de, ANAP da, AKP de büyük emperyalist projelerin taşıyıcılarıdır. Yerlilikleri yalnızca dincilikleriyle, dincilikleri ise sömürgen karakterleriyle alakalıdır.

Düzen solunun bu saldırı karşısında adım adım geri çekildiğini görürüz. Oy almak için işbirlikçi sağa benzemeyi tercih edip, tabanını bilinçli biçimde uyuşturdu, depolitize etti. Sonuçta ortaya bugünün CHP’si çıktı. Artık laikliği, devletçiliği, bağımsızlıkçılığı ağzına alacak durumda değildir.

Maalesef, bu günü kurtarma anlayışı sosyalist sola da sirayet etti. “Güncellik, önce demokrasi ve insan hakları, her şey Kürt sorununun çözümüne bağlı” ve nihayet “diktatörlükle mücadele” derken, elde bir şey kalmadı, bütün mevziler bir metafizik uğruna teslim edildi, çünkü sosyalizm unutuldu.

AKP’nin, burjuvazinin tam istediğidir.

***

Düzeni hedefe yerleştirmek, yalın gerçeği halka söylemek gerekir. Laiklik, kamuculuk, kalkınma, bağımsızlık güncel ve yakıcı gereksinimlerdir. Eşitliğin, özgürlüğün, barışın ön koşulu bunlardır.

Diktatörlüğün nedeni kapitalizmin çok boyutlu krizi ise kapitalist düzene “hayır” denmeli ve sosyalizm mücadelesi yükseltilmelidir.

İktidarda kim olursa olsun sefalet ücretinin, işsizliğin bu düzende kader olduğu gerçeğini emekçiye anlatamayacak “solcu” da kendisini tekaüte ayırmalıdır.