HAYIR: Kapitalist sömürü düzeninize

Otoriter yönetim biçimlerini koşullayan bir zemin var. ABD’de Trump, bizde başkanlık bununla bağlantılı. Bir patron dünya sisteminin tepesine oturmayı başardı. Kapitalizmin özüne dönüşüdür.

Özde dizginsiz sömürü var. Frenleyici tek faktör işçi sınıfı mücadelesiydi. Bu faktör şimdi yoktur ve kral çıplaktır.

İkinci dünya savaşı tekelci sermayenin akıl ve vicdan dışı kar arayışının sonucuydu. Sovyet sosyalizmi olmasaydı insanlık belki de on yıllar boyunca Hitler ile yaşamak zorunda kalacaktı. Kapitalizmi sosyalleşmeye mecbur bırakan güç işçi sınıfıdır, sosyalizmdir.

Trump’ı yaratan tekelci sermayedir, işçi sınıfı mücadelesindeki düşüştür, dünyanın solsuzluğudur, sosyalizmin yıkılmış olmasıdır. Ama bir o kadar da kapitalist dünya sisteminin tıkanmışlığıdır. Tıkanmışlık düzeni diktatörlere mecbur kılıyor. Demokrasi denilen şey artık kadın, göçmen ve işçi düşmanı Trump’tır.

Bu gelişme çaresizliktir. Çaresizlik kar oranlarının düşmesine ilişkindir. Çare bir dönem Çin’di. Oradaki ucuz emekti. Çin, “komünist partisi”nin öncülüğünde köylü yığınlarını sefalet ücretiyle proleterleştirmiş, dünyanın fabrikası olmuştu.

Emperyalist tekeller yıllar boyunca Çin’de işçi kanından kar damıttı. Ama işler kaçınılmaz şekilde arap saçına döndü. Merkez ülkelerde işsizlik sorunu çözümsüz bir hal aldı. Emperyalist siyaset bu soruna çare olarak, göçmenlere karşı tepkiyi örgütlüyor, faşizmi patlatıyor.

Kapitalizm artık batmış bir sistemdir. İnsanlığa verebileceği tek şey otoriteryen başkanlardır, diktatörlüklerdir. Artık sömürmenin ortası yoktur. İnsanı sonuna kadar tüketecekler. Bu iş faşizmsiz, dinsiz, başkanlıksız olmaz.

Bizdeki gelişmeleri bu bağlam içinde okuyamazsak çuvallarız. AKP bu kaotik ortamda Türkiye’ye şekil vermeye çalışıyor. Yeni Osmanlıcılık, padişahlık ve saltanat ilanları, şimdi başkanlık dayatması emperyalist hegemonya krizinin yarattığı belirsizliklerde rol, petrol ve Dolar kapma telaşının ürünleridir.

Bölgede hegemonya kurabilir miyiz, güneyimizdeki petrolden nemalanabilir miyiz, global hasıladan daha büyük bir lokma ısırabilir miyiz, işçi sınıfını nasıl uyuşturup, örgütsüzleştirebiliriz ? Bütün dertleri budur. Bu iktisadi-siyasi nesnellik başkanlık arayışının zeminidir.

Başkanlık salt Erdoğan’ın hayali değildir, Erdoğan yoktan var olmamıştır, ABD AKP’ye uzun yıllar boyunca nedensiz destek vermemiştir. Başkanlık, yönsüz, pusulasız, takatsiz, çaresiz Türkiye’nin, Türkiye burjuvazisinin çözümü olarak önümüzdedir.

Sermaye sınıfının zımni ya da açık biçimde başkanlığa destek vermesinin nedeni, yeni rejimin vaat ettiği kazanç garantisidir.

Tekelci sermaye, toplumsal belirsizliklere tereddütsüz biçimde kendi lehine hızla müdahale edecek otoriter yönetimlerin arayışındadır. Süreklileşmiş ekonomik ve toplumsal krize ancak milliyetçi ve dinci reflekslerle yanıt verebilen işçi sınıfının da sürece önemli derecede onayı vardır.

Bizde AKP’nin yıllardır iktidarda bulunması ve Erdoğan’ın çevresindeki taban desteği solun siyasetsizliğinden, kuyrukçuluğundan; Avrupa’da faşist partilerin yükselmesi komünist ve sosyalist partilerin sosyal demokratlaşmasındandır.

Öte yandan, bu otoriteryen yönelimlerin hiç birisi, burjuvaziye arka plandaki sorunun çözümü olanağını vermeyecektir. Zira sorun kendileri, kendi düzenleridir. Böyle olduğu için düzen muhalefeti çareyi iktidara benzemekte aramaktadır.

İşçi sınıfına toplumsal çıkarlarını hatırlatmayan, sosyalist bilinci sınıfa taşımayan siyaset tarzı, olası referandumdan “hayır” sonucunu çıkarmayı başarsa bile, bu nedenle bu krizi derinleştirmekten başka işlev görmemiş olacaktır.