Güney'deki Devrimci Duruma Bakmaya Devam

Arap-İslam ülkelerinde yaşananlar geçen hafta da hızını artırarak devam etti.

En büyük alt üst oluşun yaşandığı Mısır ise bayram havasını yaşıyor. Tahrir Meydanı'nın boşaltılması konusunda yaşanan küçük sürtüşmelerin sonrasında, isyancılarla ordu barışmış görünüyor.

Şimdi bu halk ayaklanmalarının tipik siyasal özelliklerini tanımlama çabamızı sürdürebiliriz.

* * *

Anlaşılan, ayaklanmaların yaşandığı ülkelerin hiç birisinde gerçek bir rejim değişikliği talebi bulunmuyor.

Hedef, on yıllardır ülkelerini istibdat rejimiyle yöneten devlet başkanlarının indirilmesi ve ekonomik ve kimi batıcı demokratik reformların gerçekleştirilmesiyle sınırlı.
Bunun ABD'nin işine yaramakta olduğu açık. Örneğin Libya'da, İran'da geleneksel rejimlerin bu şekilde sarsılması, batının ve ABD'nin işine özel olarak yarar.
Bir yandan, halkların birikmiş öfkesi başkanların indirilmesiyle dindirilmiş, bir yandan da bu ülkelerin batılı standartlarda stabilizasyonu yolunda mesafe alınmış olur.

Stabilizasyon iki bakımdan işe yarar:

İlk olarak siyasal açıdan batıya daha yakın yönetimler iş başına getirilir. İkinci olarak da bu ülkelerde uluslararası tekelci sermayenin dolaşımını engelleyen (devlet başkanlarının ve rejimle bağlantılı odakların elindeki servetin sermaye dolaşım alanına sokulması yoluyla) arkaik ekonomik engeller ortadan kaldırılır.

Batı sermayesi yeni ve geniş coğrafyalara daha fazla derecede nüfuz etmiş olur.

* * *

Bütün bunlardan anlaşıldığı gibi, halkların kurtuluşu için halk isyanı yetmez. İşçi sınıfının kalkışmanın merkezinde bulunması gerekir. Şu anda Arap dünyasında işçi sınıfı halk isyanının içinde erimiş ya da ona arkadan takılmıştır.

Sınıfın merkezinde durduğu isyan, ilk seferinde başarılı olamasa da, siyasal değişimin öncesinde ve sonrasında gösterdiği etkilerle, halk sınıflarında antiemperyalist ve antikapitalist bir bilincin etkili olmasına yarardı.

Dikkat edilirse bu halk ayaklanmalarında, bu iki siyasal angajman belirgin değildir. Tahrir Meydanı'nda son Cuma yapılan gösterilerde Obama ile Mısır halkının birbirlerini alkışladıklarını bile öğreniyoruz.

* * *

Ancak bütün bunlar, yaşananların küçük görüldüğü anlamına gelmemeli, yaşananların küçümsenmesine neden olmamalı.

Bu coğrafya belki de tarihinin en şiddetli, en uzun süreli ve en kitlesel-geniş (halk sınıflarının bütün tabakalarını içinde barındıran) bir ayaklanmaya tanıklık ediyor.

Mısır'da dünyayı Mübarek'in arkasından çekilmeye mecbur eden de, orduyu tarafsızlaştıran da isyanın kendisiydi.

Böyle bir süreçte hiç kimsenin önceden hesap yapma, o hesaplar tam olarak tutmadığında oyunu terk etme ya da yaptığı hesapların tutma olanağı olmadığını hissettiğinde kenarda durma lüksü yoktur.

Komünistlerin “hedefinde emperyalist ülkeler ve kapitalistler yoktur” diyerek burun kıvırma şansları da bulunmuyor. Tam tersine, isyanın halkçı karakteri, komünistleri kendilerini o ateşin içine atmaya mecbur kılar.

Üstelik, başkaldırının ve zaferin, onlarca yıllık baskı rejimi ortamında bile olanaklı olduğu öğrenildiği için, bu süreç halk sınıflarının içinde devinen komünistlere de, işçi sınıfına da çok şey öğretecektir.

Ve son nokta: Henüz hiçbir şey yerli yerine oturmamış, hesap kapanmamıştır. Bu bile emperyalistleri fazlasıyla rahatsız etmeye yeter.