Federasyon

Kapitalist sistemde yerelleşme yönündeki her eğilim eşitsizlikleri artırır. Hele ki, özelleştirmeci politikaların baskın olduğu günümüzde. Hele ki, bölgesel eşitsizliklerin bu kadar büyük olduğu ülkemizde.

Bunun nedeni, kapitalizmin eşitsizlikçi karakteridir. Yerelleşme-federasyon, bölgesel özerklikler anlamına geldiği için, merkezi denetimin olduğu kadar, dezavantajlı bölgelere merkezi desteğin de azalması sonucunu verir. İnanmayan bir refah ülkesi olan ve siyasal yönetimin bölgesel esasta örgütlenmiş olduğu İsveç'in durumuna bakabilir. Kürt hareketi, federasyon önerisiyle, "ceberut" devletin denetiminden kurtulayım derken, Kürt yoksullarını orta çağ koşullarına mahkum etmektedir.

Kapitalist Türkiye'de federatif düzen Kürt toprak ağalarının düzenidir. Federasyon türü bir siyasal düzenlemenin eşitlikçi sonuçlar verebilmesi, ezilen geniş yığınlara hizmet edebilmesi için sosyalist bir zeminde uygulanması gerekir. Ancak sosyalizmde, özerk bölgelerin arasındaki büyük eşitsizlikleri dikkate alacak merkezi bir planlama ve destekleme mekanizması kurulabilir zengin bölgelerden, sınıflardan, yoksullara doğru kaynak aktarımı gerçekleştirilebilir halk sınıflarının siyasal katılımıyla demokrasi geliştirilebilir. Buradaki örnek de Sovyet modelidir.

Federasyonda, mevcut ortak sınırlarda birlikte yaşamaya devam edilecekse, bunun gerek koşulu, dezavantajlıları kayıran merkezi mekanizmalardır. Aksi durumda, federatif dönüşüme rağmen federasyonlar arasındaki savaş kaçınılmaz olur. Burada da Yugoslavya'ya bakmak gerekir. Demek ki, birlikte yaşamanın asgari koşulu, farklıları gönüllülük zemininde bir arada tutacak merkezi kayırıcı politikalardır. Gönüllü birliktelik (ekonomik, kültürel, siyasal) eşitlik zemininde sağlanabilir. Bunun adı zaten sosyalizmdir.

Sosyalizm işçi ve emekçi sınıflarının ortak yolu ve iktidarıdır. Sosyalist iktidar için her kimlikten emekçilerin birlikte mücadelesinin örülmesi gerekir.

Kürt siyaseti, yalnızca Kürt siyaseti olduğu için, Kürtlerin çoğu yoksul olsa da emekçi kimlikli değildir ve Türk ve Kürt işçi sınıflarını milliyetçileştirmekte, milliyetçilik halklarımızı birbirinden uzaklaştırmaktadır. Kürt hareketi bu tarzıyla Türkiye'yi değilse bile işçi sınıfımızı başarıyla bölmektedir. Türkiye'nin bölünmesi ise Kürt hareketinin değil, emperyalistlerin becerebileceği bir iştir. Sosyalist sistemin çöktüğü günümüzde, sınıf dışı federasyon taleplerinin emperyalist merkezlere maniplasyon şansı tanıdığı da açıktır.

Bu koşullarda, federatif ya da değil, bir arada yaşamanın koşulları giderek zayıflıyor. O nedenle, kusura bakılmasın, ortak sınırlarda federasyon önerisi büyük oranda takiyye karakteri taşıyor.

Bu öneri, koşullara bağlı olarak büyük güçlerden destek görebilir. Ancak kendisini Türk emekçilerine ve sosyalistlerine anlatması olanaklı değildir. Türk emekçileri, etnik karakterli siyaseti dışarıdan kontrol edilen ve ortak kaderimize vurulan darbe olarak algılıyor. Ortak kader anlayışı içinde Kürt kimliğinin anlam bulmadığı açıktır, ancak, sınıf kimliğiyle ilgisi kalmamış Kürt siyasetinin bu milliyetçi kodlamaya doğrudan katkı koyduğu da kabul edilmelidir. Obama'ya yazılan mektup, bu anlamda, işin tuzu biberi olmuştur.

Sosyalistler bir emekçi iktidarı, sosyalist bir düzen isterler. O nedenle Kürt siyasetinin sosyalist taleplerle temas eden hiçbir argümanı da kalmamıştır. Cürmü dikkate alınabilir değerde değil düşüncesiyle sosyalist oluşumlar gözden çıkarılmadıysa eğer, Kürtler'in bu siyasetleri için sosyalistlerden destek beklemeye hakları yoktur. Bu durumda Türkiye coğrafyasında Kürt siyasetine sıcak bakacak tek çevre olarak geriye Amerikancılar, piyasacılar kalmaktadır.

Kürt siyaseti tam bir kısır döngü içindedir. Kürt yoksullarını milliyetçiliğe, kendisini de Türkiye'nin entel liberal çevrelerine mahkum etmekte, bu da sol ve emekçi kimliğiyle arasındaki mesafeyi daha da açmaktadır.

Türk ve Kürt emekçi sınıfları birbirine mecburdur. Herkesin kendi dilinde konuşup, eğitim aldığı, bunun için gerekli asgari siyasal organizasyonel değişikliklerin yapıldığı eşit, adil, sosyalist bir düzen için.

Bunun asgari koşulu ise emekçi sınıflarımızı ortak bir kimlikle bir araya getirecek, ortak bir yürüyüş koluna sokacak antikapitalist, antiemperyalist siyasal programdır.