Evrim Karşıtlarının Nesnel İdealizmi

Metafizik idealizm ve din var olan her şeyin tanrı tarafından ve bugün var oldukları biçimleriyle yaratıldıklarını ileri sürer: Her şey bir yaratanın ürünü olduğu için, düşüncenin, bilimin, siyasetin, kısacası bilinçli insan etkinliğinin hiçbir önemi yoktur. Yaratanın kurallarına teslimiyet yaşamın temel amacıdır.

Bu paradigma en tipik biçimde kilise iktidarı döneminde kendisini ortaya koydu, iktidarı yeniden üretecek bir araç olarak kullanıldı. Din açıkça siyasetti. O nedenle, metafizik idealizmin sarsılması da sınıf savaşlarının sonucunda olmuştur. Burjuvazinin feodalizm karşısında aydınlanmaya sarılmasının nedeni de iktidardaki bu felsefenin insan etkinliğinin her türünün önünü şiddetle kesmesiydi. Burjuvaziye sanayi, sanayiye ise bilim gerekiyordu.

İşçi sınıfının siyasal uyanışı aynı zamanda materyalizme sarılmasıyla karakterizedir. EP Thompsone İngiliz İşçi Sınıfının Oluşumu adlı eserinde bu gerçeği çarpıcı biçimde tanımlar. Siyasal ve felsefi olarak hem aristokrasiyi hem de metafizik idealizmi tahtından indiren güç işçi sınıfı materyalizmidir.

* * *

Aydınlanma insani olan her şeyin önünü açtı. Ancak bu büyük sıçrama kimi genetik yapısı bozuk akımların ortaya çıkmasına da neden oldu. Bunları öznel idealizm başlığında toplamak olanaklıdır. Descarte, Berkeley gibi düşünürlerin görüşlerinde izlenebilen öznel idealizm, insana önem verirken kantarın topuzunu kaçırır ve nesnelliği inkar noktasına varır: Nesnellik yoktur, gerçeklik aklın çıkarımları, insanın duyumlarıdır. Bu haliyle öznel idealizm bir başka tür dindir her insanın kendi dünyası vardır, insan dünyayı kendi zihninde kendisi yaratır.

İdealizmin bu formunun pek taraftar bulamayacağı açıktır. Bir kere, insanı fazlasıyla öne çıkardığı için, nesnel idealizm bu düşünceye ayar çeker. Öte yandan, öznel idealizm nesnel gerçeğin kendisi karşısında komik duruma düşer.

* * *

Nesnel idealizm, dogmatik metafizik idealizmin bilim karşısında yenilgiye uğrayarak, geri çekilmesi sonucunda ortaya çıktı. Değişim dinamiğini (örneğin evrimi) kabul edip, temel bilimlerde bilimsel yöntemi kullanırken, bütün gerçekliğin ve değişimin tanrı tarafından yaratıldığını ileri sürdü.

İdealizmin diyalektiğin gücünü kabul etmesinin nedeni, değişimin herkes tarafından gözlenebilir kesinlikte pek çok örneğinin bulunmasıdır. Örneğin, sperm ve ovumun birleşmesiyle birlikte yaşamaya başlayan insan embriyosunun ontogenetik gelişim süreci o denli çarpıcı, hayal ötesidir ve o denli canlının filogenetik gelişim sürecinin sıkıştırılmış haliyle benzeşmektedir ki, milyonlarca yıldır hiçbir şeyin değişmeden kaldığını ileri süren metafizik, bu sıradan olay karşısında gerçekten çaresiz kalmaktadır.

Nesnel idealizm, bilimin görevini, tanrının gücünün göstergesi olan değişimin kodlarının çözülmesi olarak tanımlar.

* * *

Buradan nesnel idealizmin en büyük ayak oyunu ortaya çıkar: Darvin teorisiyle yaradılış inancını aynı düzeye yerleştirmek. Buna göre Darvin de yaradılışcılık da maddenin ve canlıların geçmişini ve bugününü anlamak konusunda eşit değere sahip teorilerdir. Esas mücadele edilmesi gereken düşünce, evrim gerçeğinin reddedilmesi değil, işte budur.

Maddenin tanrı tarafından yaratıldığını ileri sürmek bilimle değil inanç düzlemiyle ilişkilidir. Araştırılamaz, sınanamaz düşünceler bilime değil, inanca ilişkindir. "Madde yaratılmıştır" demek araştırmayı ve aklı inkarla eş anlamlıdır. Her şeyi yaratan tanrı ise ve tanrı her şeye kadirse, kullarının O'nun kurallarını araştırmaları zaten beyhude ve üstelik yasak bir çabadır. İnançların o nedenle tez gibi dile getirilmesine bilim dünyasında izin verilemez. İnançları olanlar, inançlarını kendileri ve tanrıları arasındaki dünyaya saklamalıdırlar. Orada sınırlı kaldıkları sürece ne bir başkasını, ne bilim dünyasını ilgilendirirler ve bu nedenle de o bağlamı içinde "saygı"yı hak ederler. Ancak inanç o sınırlı ve özel düzleminden çıkarılıp toplumsallaştırılmaya kalkıldığında başkalarının özel dünyasını ihlal etmeye, bilimin objektif yöntemini yasaklamaya başlamış olur.

Bütün bunlara rağmen, metafizik idealizm kaçınılmaz olarak dünya işlerine idealist yöntemlerle karışacak, bilim dünyasında geri çektiği metafiziğini gündelik olaylar söz konusu olduğunda toplumsallaştırmaya çalışacaktır. Çünkü inanç tanrı ile kul arasındaki özel bir ilişki olsa bile, inanca konu olan düzenlemeler herkesi bağlayıcı olarak görülürler.

O nedenle, yaşamı sekülerleştirmenin yolu, esasta bilimsel çalışmaların değil, siyasal mücadelenin konusudur. Aynen İngiliz işçi sınıfının oluşum yıllarında olduğu gibi. O siyasal mücadele metafizik idealizmin sınıfsal yönünün deşifre edilmesiyle olanaklı olabilir.