Esas Savaş Sınıflar Arasında, Yargıyla AKP Arasında Değil

AKP ile yargı arasındaki Erzincan-Erzurum savaşı hukukun niyete göre yenen bir nesne olduğunu bir kez daha ve hiç olamadığı kadar açık biçimde gösterdi.

Clausewits savaşın, siyasetin askeri biçimi olduğunu belirtmişti. Doğrudur ve siyasetin kitabi biçimi de hukuktur. Siyaset sınıflar savaşımı olduğundan, burjuva hukukunun burjuvazinin sınıfsal çıkarlarını savunması ne kadar tabii ise, aynı hukukun işler karıştığında savaşan güçler tarafından eğilip bükülmesi de o kadar tabiidir. Burada hukuka ve adalet sistemine güveni değil, güçler dengesinin hukuk üzerinden nasıl tecelli edeceğini aramak gerekir.

* * *

AKP emperyalist bir planın dünyadaki en önemli taşeronlarından birisidir. Balkanlar'dan Çin'e, Arap Yarımadası'ndan Rusya'ya kadar uzanan geniş coğrafyanın yeniden düzenlenmesi projesinde, bir yandan ABD'nin isteklerini uygulamaya koymakta, bir yandan da, bu planlar içindeki “vazgeçilmezliği”ne dayanarak kendisi proje önermektedir.

Sovyetler'in yıkılışı sonrasında dünyadaki bütün siyasal, ekonomik dengeler değiştiği için söz konusu dönüşüm çok kapsamlıdır, sarsıcı müdahaleleri gerektirmektedir. Bağlantılı olarak AKP'nin Türkiye ve bölge vizyonları da aynı şiddetteki sarsıntılarla ilerlemektedir.
Bu nitelik, AKP'ye güç verip, kendisini emperyalistlerin gözünde yeri doldurulmaz kılarken, iktidarının en zayıf noktasını da oluşturuyor. Bunun nedeni, mevcut siyasal dengeler herhangi bir karşı aktörün direnişiyle sarsıldığında, sarsıntının bu kompakt yapıda büyük yarıklar oluşturma potansiyelidir.

Aktör dedik. Dışarıda ABD ve AB ikilisinin Türkiye açısından herhangi bir sorunları bulunmadığına göre, bu aktör olsa olsa yerli karakterli olur.
Bütün bunları, sahiplendiği projenin önemi nedeniyle en iyi bilen AKP'dir. AKP, ekonomik krizin yarattığı nesnel sorunları hissettiği için, içerideki bütün siyasal direnç noktalarının üzerine, elindeki bütün olanaklarla, bu olanakları istediği gibi kullanarak ve şiddetin her türlüsüyle gitmek zorundadır. AKP'nin ne cumhuriyetçi güçlerle ne de işçi sınıfıyla anlaşma olanağı vardır.

* * *

Cumhuriyetçi güçlerin AKP karşısında direnme ve tezlerini toplumsallaştırma olanaklarının bulunmadığını hep yazdık. Aslında AKP'nin iç sorunlar düzleminde en güçlü olduğu nokta da burasıdır.

Dikkat edilirse AKP türban, anayasa, yargı reformu, Ergenekon başlıklarında Cumhuriyetçi rakiplerini şimdiye kadar başarıyla püskürtmeyi başarmıştır. Bunun değişik nedenleri vardır: Örneğin Cumhuriyetçi güçler Cumhuriyet'in kuruluşundan beri geniş halk sınıflarıyla yabancıdırlar ve geçmişleri gerçekten de ceberut devlet suçlamasını haklı kılan politikalarla doludur. Örneğin halk sınıflarının gerçek gündemi gerçekten de daha önemli derecede ekonomik sorunlardan oluşmaktadır ve yukarıdaki başlıklarda cereyan eden siyasal çatışma ve tartışmalar bu sınıflar açısından izlenemeyecek kadar karmaşıktır. Ancak bana kalırsa en önemli neden, bu siyasal temaların Cumhuriyetçi kesim tarafından genel, anlaşılır, sınıfsal (deyim yerindeyse halklaştırılmış) bir bağlam içinde bu sınıflara taşınamıyor olmasıdır. Bu sonuncusu ise doğrudan Cumhuriyetçi kesimin sınıfsal kimliğiyle ilişkilidir.

O nedenle, Erzincan-Erzurum savaşının da, demokrasi söylemini gayet iyi kullanan AKP'yi yıpratma ihtimali düşüktür.

* * *

Derin bir ekonomik kriz yaşıyoruz. Patronlar büyüyerek, karlarını artırarak krizin etkilerini hafifletiyorlar, ancak bunu işçi sınıfını çökerterek gerçekleştirebiliyorlar. Kriz sınıflara göre farklı seyrediyor, sınıfların kaderleri farklı akıyor.

AKP'nin ve Türkiye burjuvazisinin yumuşak karnı burasıdır. AKP'yi ve burjuvaziyi tedirgin eden şey işçi sınıfının uyanmasıdır. TEKEL direnişi bu açıdan Türkiye tarihine çok kısa süre içinde on yıllarca zamanlık deneyim ve siyaset katmıştır.

Türkiye son derece dinamik, komünistlerin mücadelesi açısından çok heyecan verici bir döneme giriyor. İşçi sınıfı önümüzdeki süreçte daha çok kıpraşacak. Bunda artan ekonomik sorunların etkisi olduğu kadar, TEKEL işçilerinin, TEKEL direnişine destek veren, direnişi süreklileştirip, şekillendiren siyasal güçlerin de katkısı olacak.

Bu dönemde iki temel görevle yüzleşeceğiz: 1- Her tür işçi, emekçi, halk eylemliliğinin organik olarak içinde bulunarak, eyleme süreklilik, yaygınlık, direnç, kavga ve sonuç kazandırmak. 2- Bu ortamda, sınıfa, yaşadığı ekonomik ve sosyal sorunların kapitalist düzenle ilişkisini göstererek, siyasal bir sınıf bilinci-hareketi yaratmak.

Cumhuriyetçi güçlerin umutsuzluğunu kıracak, onları emekçi sınıflarla temas haline getirecek olan da bu görevleri başarıyla sonuçlandırmak olacak.