Emperyalizme ve gericiliğe karşı 4 Eylül’de Kartal’a

Biz çağrıyı gericiliğe, emperyalizme, darbecilere karşı diye yaptık. Peki bu işin bağlamı, üst belirleyeni, kısacası mümkünatı ne ?

Son yıllarda solun başına ne geldiyse büyük oranda  emperyalizm gerçekliğini unutmaktan geldi. Amerikancı  darbe girişimini savuşturdu, Cerablus’a girdi diye AKP’yi antiemperyalist ilan edenler bile oldu

Emperyalizm kapitalist üretim ilişkilerinin uluslar arası düzlemdeki karşılığıdır. 19. yüzyıldan itibaren net bir gerçeklik halini aldığını söyleyebiliriz.

Öncesi de var, ancak olguyu bilimsel biçimde Lenin kavrıyor. 1916 yılındaki kitabı Emperyalizm: Kapitalizmin En Yüksek Aşaması başlığını taşıyor.

Lenin emperyalizmi böyle tanımlıyor ve üzerine bir kriter daha ekliyor: Emperyalizm sermaye ihracının gerçekleştiği tekelci devlet kapitalizmidir.

Kapitalizmin emperyalist aşamasında devlet sömürülecek ülkelere sermaye ihraç edecek tekellerin önünü açar, onlara koruma sağlar. Koruma, iktisadi dinamiklerin sermaye ihracına ve ihraç edilen sermayenin sömürmesine yetmediği durumlarda siyasi ve askeri boyutlar kazanır.

Daha doğrusu şudur: Kapitalizmin emperyalist aşamasında sermayenin korunması her zaman iktisadi, siyasi, askeri ve sosyal süreçlerin harmanlandığı bir zor mekanizmasının kullanılmasını gerekli kılar.

Evet, 20. Yüzyılın başında doğan Sovyet sosyalizminin yarattığı soluklanma ortamında emperyalist ülkelerin askeri zor mekanizmasını devreye sokması eskisine göre daha zorlaşmıştı. Ancak bu sınırlanma kategorik bir farklılaşmayı değil, konjonktürel bir durumu ifade ediyordu. Sosyalizmin çökmesi sonrasında dünyanın her tarafında savaşların, askeri müdahalelerin sıradanlaşmasının nedeni  de bundandır. Bu nedenle emperyalizmi öne çıkardığı sömürü aracının (askeri, siyasi, iktisadi, sosyal, dini) niteliğine göre sınıflandırmanın anlamı yoktur. Emperyalist sömürüde bu araçların her birisi birbirlerinin etkisini potansiyalize edecek biçimde konjonktürel bir bütünlük oluştururlar.

Böyle olduğu için emperyalizme karşı verilecek mücadele bu bütünlüğü topyekun ve farklı bir perspektife işaret ederek karşılamak zorundadır.

Yani, 1- Antiemperyalist mücadele emperyalizmin iktisadi, siyasi, askeri ve sosyal sömürü mekanizmalarının tümüne karşı alternatifler üretmeli, 2- bunları da emperyalizmin karşısında bütünlük oluşturacak siyasi bir bağlam içine yerleştirmelidir.

Yapılamadığı taktirde çıkarılacak faturanın kesinlikle en kısa zamanda ödenmesi gerekecektir.

Gericilik, darbe, kaos, dış müdahale türünden halkların yaşamlarını felaketlere sürükleyen bütün sorunların kaynağında emperyalizm var. Sömüren ülkeler çatışma çıkarabilmek, iktidarlara yön verebilmek, halkları sahte hedefler peşine takabilmek, sömürüyü kolaylaştırabilmek için bu tür askeri, siyasal, sosyal ve dini müdahalelere gerek duyuyorlar.

Gericilik, darbe, savaş, çatışma gibi emperyalist sömürünün somutluğu olarak ortaya çıkan sorunların karşısında çekincesiz biçimde, laikliği, kamucu ekonomiyi savunmak ve bunları da sosyalizm bağlamı içine yerleştirmek gerekiyor.

Emperyalizm kapitalizmin en üst aşaması, tekelci devlet kapitalizmi olduğu için, emperyalizme karşı verilecek mücadele kapitalist üretim ilişkilerine son vermeyi ve doğallıkla da sonuç olarak sosyalizme bağlanmayı zorunlu kılar. Mücadele sosyalizm hedefine bağlanmadığında laiklik gibi çok değerli kavramlar havada kalmış olur.

Emperyalizmin askerini ülke topraklarından kovmak, sonrasında kapitalist üretim ilişkilerini tercih etmek, en nihayetinde emperyalist sisteme çevresinden eklemlenmeyle sonuçlanacaktır. Bunun nedeni kapitalist sistemi tercih eden ülkelerin tamamının emperyalizm tarafından kuşatılması ve emperyalizmin hiyerarşisine tabi kılınmasıdır.

Bunun en tipik örneği 1923 Cumhuriyetidir. Kapitalist “kalkınma” yolunda emperyalizmin dışında kalmak, emperyalizmin sömürüsünden kurtulmak ihtimali yoktur. 1923 Cumhuriyetinin laikliğinin, devletçiliğinin, halkçılığının hiçbir zaman yaşama geçirilememiş olmasının ve arkasından Demokrat Parti ile birlikte gündeme giren ve nihayet AKP döneminde taçlanan gerici, siyasal İslamcı, Amerikancı saldırının nedeni budur.

Anadolu Kurtuluş Savaşı emperyalizmin askerini def ettiği için antiilhak karakterdedir, ancak kapitalist üretim ilişkilerini tercih ettiği için antiemperyalist değildir. Kurtuluş savaşının emperyalist ülkelere karşı verilmiş olması o savaşı antiemperyalist olarak tanımlamak için yetmez. 1923 Cumhuriyetinin kaderini belirleyen olgu, Cumhuriyet değerlerinin sermaye sınıfına teslim edilmesidir.

Türkiye’nin 1940’a kadar daha “bağımsız” bir çizgiyi sürdürebilmiş olmasının, 2. Dünya Savaşı sonrasında “ulusal kurtuluş mücadeleleri” olarak kodlanan ve emperyalist sistemi zorlayan taşmaların bir tek nedeni vardır: SSCB’nin emperyalizmi dengeleyen dünya ölçekli etkisi. Hepsinin başarısı sosyalizmin varlığına bağlıydı ve bizde AKP’nin Cumhuriyeti yerle bir edebilmesinin nedeni de sosyalizmin yıkılmış olmasıdır.

Laiklik, kamuculuk, eşitlik, bilimsellik bakımlarından kalıcı bir toplumsal dönüşüm yaratmak istiyorsak bağlanacağımız siyasal hedef sosyalizmdir. O nedenle sürekli olarak aşağısı kurtarmaz diyoruz. Bugün sosyalistler dışındaki siyasi aktörlerin sözünü ettiğimiz değerlerdeki gevşekliği ısrarımızın doğruluğunu kanıtlayan verilerden birisidir yalnızca.

Darbe olmasın istiyorsak açık ki emperyalizme karşı mücadele edeceğiz, ama bunun için öncelikle kendi topraklarımızda kapitalist üretim ilişkilerine son verecek sosyalist bir dönüşümü yaratmamız gerekecek.

Bir kez daha makus talihe yenik düşmemek için.